Archive for ‘Haziran, 2013

O Yoldan Gitme Arkadaşım…

Geçen günkü e-magazinimde, Budizm ile karıştırılmış bir takım adı lazım olmayan konuların benimle alakası olmadığını söylemiştim.

3 senelik bir sessiz okuyucu, üyelikten ayrılmış, bir diğer sessiz okuyucum da sessizliğinden çıkıp, Budizm’de ne kötülük var diye sormuş, yoga yapmak, zihnini dinlendiriyormuş ve çok faydalıymış.

İşte kendisine ve bu konuyu merak eden diğer arkadaşlarıma açık bir cevap:

*******************************

Sevgili arkadaşlarım,

Yoga ve Budizm ve meditasyon, ve benzeri işlemler, farkındaysanız, insan ruhunun insan aklının çok derinlerine işleyebilen, son derece ciddi şeyler.

Eğer bunların her hangi birinde ben uygulayanlara bir kötülük, bir zarar olduğunu gördüysem, bunu söylemek benim insani görevim.

Bu sebeple ben derim ki, hem bu dünyada hem de ahirette, eğer mutluluk ve başarı köyüne ulaşmak istiyorsan,

O Yoldan Gitme Arkadaşım…

 

Peki ama ben, yoga ve Budizm ve meditasyon konusunda, uygulayanlara ne zarar geldiğini gördüm?

1 . Zarar:

Allah’tan bolluk bereket, yardım, alma kapıları neredeyse tamamen kapanıyor.

Takdir edersiniz ki Allahsız bir dinin egzersizlerini yaparak yaşayanlara Allah’ın da sımsıcak bir sevgiyle yaklaşması zor oluyor, tabii Allah’ın diledikleri hariç.

Tabii ki Budizm, çıktığı toplumlara Allah’ın bir rahmeti olabilir. O toplumlara huzur ve medeniyet getirdiği iddia edilinebilir. Fakat Kuran ile Allah’ın birebir sözlerini ve konuşmasını almış, birebir Allah’tan bir kitap almış toplumlara, Budizm ve onun egzersizlerinden medet ummak pek yakışmıyor.

2. Zarar:

Meditasyon ve benzeri işlemler yapıldığında, ruh bastırılıyor. Kişi vücudun hayvani merkezlerini öne çıkartıp, uyandırıyor, bunu yaparken de ruhunu bastırıyor.

Ruhunun günlük dertleri sıkıntıları, hayalleri, acıları vs. kişi bunlara SUS deyince, ruhunu bastırmış oluyor. Kişi içerisinde sessiz durabilen tarafını ortaya çıkarınca, uyandığını, rahatladığını, sükunet bulduğunu zannediyor fakat aslında ruhunu bastırmış ve susturmuş oluyor. Ortaya çıkan sessiz sessiz bakan bir inek benzeri bir canlıya dönüşüyor.

Budizm’de ineklerin kutsal olması da ne ilginç bir tesadüf, değil mi?

Tabii şaka gibi geliyor ama, maalesef Allah’ın koruması olmayan yollardan giden kişiler, işte böyle ineğe tapmak gibi durumlara da düşebiliyorlar, ruhlarını bastırıp, kendilerini inek benzeri bir hale de getirebiliyorlar, şeytanın oyuncağı oldukları için.

*******************************************************

Aslında daha pek çok zarar daha sayabilirim ama bunlar yetmiyor mu, sevgili arkadaşım?

Ama Budizm konusunda son bir uyarım daha olacak ki, çok önemli:

Yoga ve meditasyon ve benzeri işlemleri öğrenmek ve uygulamak için, haşır neşir olmanız gereken kitaplar ve insanlar, genellikle hayatın 8 parçasına tamamen aykırı oluyorlar.

Onlar mı Budizm’e zarar veriyor, Budizm mi onlara bunu yaptırıyor, bilmiyorum ama benim tavsiyem, o çevrelerden, o kitaplardan uzak durmanız, inanın bu geleceğiniz, mutluluğunuz açısından daha hayırlı.

********************************************************

Ve işte çekim yasasını çok iyi anlayıp, çok ustaca çalıştırmak için Allah’a sığınıp, sorumluluk alıp, temizlik yaparak ilerleyebileceğimiz ve benim YÜREKTEN tavsiye ettiğim yol:

Maraton 1 Temmuz’da başlıyor.

Daha önce hiç bir maratona katılmamış, kurslarıma katılmamış okuyucularıma verdiğim ÇOK ÇOK ÖZEL İNDİRİM için bugün son gün.

Ben derim ki, BU YOLDAN GİT, sevgili arkadaşım, Allah’a sığınan arkadaşlarla, Allah’a sığınan çekim yasası öğretmeni ile yol almakta büyük fayda var.

 

 

 

 

Herhangi bir konuda, bir söz söylerken ya da bir adım atarken, eğer aklımız ve kalbimiz hemfikir değilse, o söz, o adım, görünüşte doğru söz veya adım gibi görünüyorsa da, maalesef hayırlı olmuyor.

Yapmış olmak için iş yapmak…

Söylemiş olmak için söz söylemek…

O söz, o iş, akla mantığa uysa da, kalbin onayını alamıyorsa…

Kalbin onayını almasına rağmen, aklın onayını alamıyorsa…

Orada, o an, yanlış bir söz veya hareket haline geliveriyor.

Bu durumda, biraz duruvermek ve aklımıza kalbimize dikkatle bakmak, ve olası pürüzleri bularak, her ikisinin de onaylayacağı şekilde İYİ, GÜZEL, DOĞRU bir çare ve çözüm bulmak en güzeli.

(Ben de bu akşamki telesemineri bugün iptal edip, o zamanı, şöyle bir aklıma ve kalbime daha dikkatli bakmak için kullanacağım.  :D )

Her söz ve her hareket, aklımız ve kalbimiz HEMFİKİRSE hayırlı hale geliyor.

 

**********************************************

Son günlerde de, eski bir maratona katılmasına ve o maraton sayesinde elde ettiği başarılar olmasına rağmen, ne maraton arkadaşlarına ne de maratonun kurucusu bendeniz Funda Öğretmen’e, ne bir paylaşım, ne bir sevinç, ne bir kutlama iletmeyen bir arkadaşın, maratona katılmak isteğini aklım ve kalbim hemfikir olamadığı için reddetmek durumunda kaldım.

Ve yine geçenlerde, benim öğrettiğim konuları, adları lazım olmayan ama Budizm’le karıştırılmış, bir şeylerle ortak tutan bir arkadaşa ‘Kusura bakma, benim onlarla bir alakam yok’ demek ve hizmetlerime bu durumda katılmasının mümkün olmadığını bildirmek durumunda kalmıştım.

Sadece bu kadarla da kalsa yine iyi, beraber pek çok başarılar elde ettiğimiz, eski bir öğrencimin, benden uzaklaşmasının 7 ay kadar öncesinde, büyük bir başarısından sonra hem bana bir pay vermemesini, hatta açtığım ‘Hayat Bir Okul’ projeme, ‘Ben Hayat Bir Okul öğretmeni olmak istemiyorum’ diye önce reddetmesini ve üstüne üstlük, BOLLUK elde ettiği zaman, o gelen bolluğu nasıl altına yatırıp, bolluk basamağının hakkını verememesini hatırlamama sebep olan, bir başka hakkı tam verilemeyen bir başarı yaşadım.

Benden uzaklaşan o arkadaşın benden uzaklaşması, hakkını veremediği o İLK kapıdan yaklaşık 7 ay sonra, İSTER İSTEMEZ gerçekleşmiş.

Bir başka deyişle, basamakların hakkı verilmedikçe, basamakları değil çıkmak, olduğumuz basamakta bile kalamıyoruz.

Mutlaka aşağı iniş gerçekleşiyor ve biz buna engel olamıyoruz. Tabii engel olmanın TEK ÇARESİ, içinde bulunduğumuz o basamağın hakkını verebilmek.

Başka bir basamağın hakkını değil, İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ, O AN YAŞAMAKTA OLDUĞUMUZ o basamağın hakkı…

Bolluk basamağının da hakkı BORÇ ödeyerek gerçekleşiyor.

Bu borç, maddi de olabilir manevi de.

Ama maddi kazanımlarla gerçekleşen BOLLUK basamağında hem maddi hem manevi olarak BORÇ ödemek şart.

Benim BOLLUK basamağının hakkını verirken elde ettiğim tüm başarı ve başarısızlıklar sonucu bulduğum yüzde oranlarını da merak ediyorsan, sevgili arkadaşım, şu pırlantada bulabilirsin:

Hani insan zor durumdayken, eminim istisnasız hepimizin, herkesin başına geldiği üzere, Allah’tan yardım ister ya, ‘Allah’ım ah bir bolluğa kavuşayım, söz şunu şunu yapacağım, bunu yapacağım, şuna şuna yardım edeceğim, yaşadığım bolluğu hayırlı uğurlu olacak şekilde paylaşacağım.’

Ne ilginç ki, kişi o dua ettiği bolluğu yaşar yaşamaz, tadar tatmaz, sanki o duaları eden o değilmiş gibi, hemen fikri değişiveriyor.

Sanki, ‘Alma moduna girdim, artık ben hep almaya devam edeceğim’ diye düşünüyor.

Oysa ki almanın ardından VERMEK ve PAYLAŞMAK da gelmeli.

Hepsini değil tabii ki, ama makul bir minik parçasını.

Bu paylaşım gerçekleşmeyince, ve o borç ödenmeyince, bolluk basamağının hakkı verilememiş oluyor.

***********************************************

Tabii bir öğretmen olarak, bolluk basamağını YAŞATARAK öğretmek benim için de hep çok zorlu oldu.

Öğrencilerimin yaşadıkları bolluklardan, BASAMAĞIN GEREĞİ olarak bana da bir pay vermelerini istemek hep çok zor oldu, hatta gerçekleşemedi bile.

Kibarlık edip, tüm o bollukların hatırı için yeni ürünlerimi alın, hatta arkadaşlarınıza alıp hediye edin demeyi başarabildim.

Oysa ki, işte ilk kez BOLLUK BASAMAĞI hakkında şu gerçeği size açık açık söylüyorum:

Karşılığında aldığımız bir ürün ve hizmet OLMADAN da, sırf teşekkür ve sevgi adına, PAYLAŞMAK adına, VERMEMİZ gerekiyor, eğer bolluk basamağının hakkını vermek istiyorsak.

Yani “Ben nasıl olsa şu şu hizmeti alıyorum, veya nasıl olsa şunu şunu aldım, onun için O verdiğim miktarlar, BU bolluk basamağının hakkı.” diyemiyoruz. Tekrar ediyorum, DİYEMİYORUZ.

Tüm o hizmet veya ürün almak için verdiğimiz paranın da dışında, kendine nazır, hiç bir karşılık beklemeden, maddi ve manevi bir BORÇ ödeme bilinci ile, yaşadığımız bolluğun, en az %1 (ki bu gerçekten de en az) gibi bir rakamı vermemiz gerekiyor, gönül ferahlığı ve rahatlığı ile, şükür ve teşekkür hisleriyle, eğer bolluk basamağının hakkını GERÇEKTEN vermek istiyorsak.

Tabii bu bazı kimseler için çok zor bir kapı biliyorum, ben de bir zamanlar bu kapıda çok takılıp, pek çok defalar geriye doğru düşmüştüm. Ama Allah’a çok şükür ki, HİÇ vazgeçmedim.

Ve bu zorlu basamağın da hakkını nasıl vereceğimi, hem çok iyi öğrendim hem de çok iyi vermeye başladım.

Tabii bir basamağın hakkını vermek başka, o basamağın hakkının nasıl verileceğini öğretmek başka.

Öğretmeye kalktığımda, öğrencilerimden para istemek zorunda kalmak ve bundan utanmak, sıkılmak, hatta söyleyemeyip, susup, bazen 1-2 bazen 5-6 bazen de 7-8 ay sonra o öğrencimin çekim yasası gereği bolluk basamağının hakkını veremediği için, kendine çektiği olaylar sonucunda ister istemez uzaklaşmasını görmek, tüm bunlar işte maalesef çekim yasası öğretmenliğinin zorlu tarafları.

Ama Allah’a sığınıp, ANLATMAYA ve ÖĞRETMEYE niyet ederek, karar vererek, ve şu an yazdığım yazıyı yazmak, Allah’a çok şükür, gayet kolay. :D

Şükürler olsu Allah’a.

Dilerim, Allah’ın dilediği kimseler ve Allah’tan dileyenler ve dilemiş olanlar, bu pırlantada anlattığım konuyu çok iyi öğrenirler.

Dilerim bu dersi geç olmadan anlarlar ve BOL BOL kullanırlar.

****************************************

Bu arada benim en ileri seviyedeki kursum olan PARA BOLLUK BEREKET adlı kursuma YENİ bir katılım şartı getirmeye karar verdim.

Bu elzem ve önemli bolluk basamağı dersinin, daha en baştan anlaşılmasını ve öğrenilmesini sağlayacak bir şart.

Bugünden itibaren, o kurstaki öğrencilerimin, elde edecekleri bollukları akılları ve kalpleri hemfikir olacak şekilde ve kurs ödemesinin de dışında olacak şekilde,

** en az %5-10 benimle de paylaşmalarını,

** her ay en az 1-5 Kuran tercümesini uygun görüp seçtikleri kimselere hediye etmelerini,

** uygun gördükleri, ihtiyacı olan, kayıt şartları ile uyumlu, en az 1-2 kişiye maratonu hediye etmelerini,

kayıt olma şartı yapıyorum.

Bu sayede, sevgili öğrencilerimin de elde edecekleri BOLLUKLARIN bir seferlik olmadan, Allah’ın izni ve yardımıyla, çekim yasasının gücünü kullanarak, sürekli artarak, devam etmesini sağlamış olacağız.

Sadece zorluk zamanlarında ve SÖZDE paylaşma ifadeleri ile değil, GERÇEKTEN bolluk yaşadığında mutlulukla paylaşacak ve sevinçle borç ödeyecek arkadaşlar diliyorum Allah’tan.

Hep beraber yepyeni bolluklara ulaşmak dileği ile.

Maraton’da da, bu harikulade BOLLUK basamağına, çıkma ve ulaşma yolunda beraber çalışacak, beraber temizlik yapacak, bolluğa ulaştıktan sonra da sevgiyle iletişime ve paylaşmaya devam edecek arkadaşlarla çalışmak dileği ile.

Maşallah, Funda Teyze, öğrencilerinin hayatında ister zaman, ister para, ister temizlik, ister sorumluluk alma olsun, ister sevgi, saygı, güven, huzur ve başarı konularında olsun, BOLLUK yaratmakta çok usta. :D

(Maşallah, Türkçesi ile, Allah dilemiş de olmuş, demek. Şükürler olsun Allah’a tüm öğrettikleri için, lütfettiği tüm bolluklar için. Hayatımızın 8 parçasıyla BOL BOL paylaşamı da nasip et Allah’ım. Allah dilediğine/dileyene öğretiyor, yol gösteriyor. Sen de bolluk basamağının bu önemli dersini çok iyi öğren, sevgili arkadaşım. Allah’tan sana nice nice bolluklar diliyorum.)

 

Sevgili arkadaşım,

Yana yakıla aradığın, yana yakıla beklediğin her şey…

Bu ister hayat arkadaşın olsun, ister para, ister parlak bir gelecek, ister harikulade bir hayat, isterse ne olursa olsun.

Aradığın, beklediğin aslında sensin.

Senin kendini bilmen.

Senin kendini tanıman.

Senin kendini anlaman.

Senin kendini sevmen.

Senin kendindeki güzellikleri, değeri anlamaya başlaman.

Ve bu değeri ve güzellikleri, hayatının 8 parçasına yayman, ulaştırman.

Sen kendini bulup, kendini hayata geçirince ve YAŞAMAYA başlayınca, hayatta aradığın her şeye kavuştuğunu da göreceksin.

Çünkü Allah aradığın her şeyi SANA vermiş.

Çare sende mevcut.

**************************

Gelecek ayın 1′inde senin kendini bulman ve beklediğin tüm o güzelliklere kavuşman için, harikulade bir fırsat ve bir ilk adım başlıyor.

Yepyeni Taptaze Harikulade bir maraton ile, KENDİMİZİ BULMAK, TANIMAK ve SEVMEK için sorumluluk alacağız ve temizlik yapacağız.

Sorumluluk alınmadan, temizlik yapılmadan, kendimizi asla hakkını vererek,

** bilemiyoruz.

** tanıyamıyoruz.

** anlayamıyoruz.

** sevemiyoruz.

Bu sebeple, seni hep beraber sorumluluk almaya, temizlik yapmaya, kendimizi bilmek, tanımak, anlamak ve sevmek için, kendine bir FIRSAT vermeye davet ediyorum.

Hazır bugün 21 Haziran iken, yani dünyanın bizim de içinde olduğumuz kuzey yarımküresinin, GÜNEŞE YÜZÜNÜ TAM olarak döndüğü,  EN UZUN GÜNÜ yaşadığı, güneşin o sımsıcak ışıklarını hissettiği bu günde, ben derim ki, gel bu maratona katıl ve bu en uzun günü değil saatlerle, günler, aylar, yıllar sürecek bir AYDINLANMAYA çevir.

Yaz gündönümü dediğimiz bu YILIN EN UZUN GÜNÜ kutlu olsun, hepimize.

Bugün aslında dünya, yörüngesinde kışa nazaran GÜNEŞTEN UZAK bir noktada olmasına rağmen, yine de SIRF yüzünü güneşe döndüğü için yaz yaşıyoruz, sevgili arkadaşlarım.

Bu gerçekten bir mucize.

Biliyor musunuz aslında kışın, dünya güneşe yazın olduğundan daha yakın.

Ama kışın, dünya yüzünü güneşten öteye çevirdiği için (yani dünyanın eğimi güneşten ters tarafa dönük olduğu için) kilometre olarak güneşe en yakın olmasına rağmen kış yaşanıyor.

Ama yeter ki yüzümüzü o tarafa dönelim, mesafe EN UZAK olduğunda bile, (ki bugünkü gibi) hem yaz yaşıyoruz hem de, EN UZUN AYDINLIK GÜN.

İşte Allah’ın harikulade bir mucizesi bize çekim yasasını ne kadar güzel öğretiyor.

:D

NOT: Öğretmenlerim affetsin, ben çocukken dünya güneşe yakın olduğunda yaz, uzak olduğunda kış olur diye YANLIŞ BİR BİLGİ edinmişim. :D

Şükürler olsun, yanlış bilgiyle ömür geçirmediğim için. Allah’ın yardımıyla HER KONUDA doğru bilgiye eninde sonunda ulaşabildiğim için.

İşte dünyanın nasıl yüzünü güneşe döndüğü zaman en uzak mesafede YAZ yaşadığının, en yakın mesafede KIŞ yaşadığının wikipedia’dan aldığım resimde Funda Teyze’nin anlatımı ile gösterilmesi:

(Resim aslında büyük olduğu için buraya ufak olarak getiriyorum ama resme tıklayarak daha büyük görebilir ve uzun uzun inceleyebilirsin. :D )

Dilerim yeni nesil çocuklar gençler hem mevsimler hakkında, hem de hayat, hayatın 8 parçası ve çekim yasası hakkında doğru bilgilere erken zamanda ulaşırlar.

Bu değerli ve önemli ulaştırma görevi en başta annelere ve babalara ait.

Dilerim bu görevi kabul ederler.

Dilerim ben de Funda Teyze olarak bu görevi kolaylaştırmakta annelere yardım edebilirim.

 

Geçen günkü pırlantımızda “Enerjimizi Azaltan İnsanlar” konusundan bahsetmiş ve enerjimizin azalmasının gerçek sebeplerini öğrenmiştik.

Bugün de enerjimizi arttıran insanlar konusuna bakalım mı?

Tabii o pırlantada anlattığım, enerjimizin azalmasının da artmasının da, SORUMLULUĞUNU bizim üzerimize almamız gerektiğini unutmayalım.

Enerjisinin artmasından da azalmasından da kişi KENDİ sorumlu.


Ve işin ilginç yanı şu ki, bu sorumluluk alınmadığında, olmadık insanlar kişinin enerjisini azaltabildiği gibi, yine sorumluluk alınmadığında olmadık insanlar da kişinin enerjisini arttırabiliyor.

Tabii bu hayırlı bir artış olmuyor maalesef.

Çünkü sorumluluk almadığında kişi, enerjisini arttırmak için, aklını ve kalbini uyuşturan, dizi filmler, romanlar, hatta şarkıcı, türkücü, sanatçı, politikacı, hatta prenses, vs kişilerin hayatlarında, ya da oynadıkları filmlerin rollerinde enerjisini arttırmaya çalışıyor.

Hatta kısa süreli de olsa arttığını bile hissedebiliyor.

Ancak maalesef bu artışlar, hiç ama hiç hayırlı olmuyor.

Çünkü bunlar kişinin kendi hayatını daha da sevmesine değil, aksine kendi hayatından daha da soğumasına sebep oluyorlar.

Başkalarının hayalleri, başkalarının hayat değerleri, hatta başkalarının hayatın 8 parçasına verdiği zarar, aynen SEYİRCİ olan o kişinin de aklına ve kalbine, aynen olduğu gibi yapışıyor.

Kişi bunlardan enerji almaya alıştıkça, bir çeşit bağımlılık haline gelip, daha da daha da almak istiyor.

Ben buna “emme” diyorum.

Pek çok insan, dizileri, şarkıları, insanları emerek seyrediyor, dinliyor.

Oradaki ikinci el, sahte enerjilerden hayat bulmaya çalışıyor.

Hatta bunu sadece filmlerde, dizilerde, magazin haberlerinde değil, peygamberlerde  bile yapabiliyorlar.

Mevlana’ya, Şems’e, çeşit çeşit gelmiş geçmiş politikacıya, hatta Atatürk’e bile bu EMME hisleriyle yapışan insanlar çok.

Sevgili arkadaşım,

Bu emme konusunda iyice, aklı ve kalbi körelmiş kimselerde görüyoruz ki, kişi kendi hayatında, akrabalarına da bu emme hissiyle yıllarca yapışıp, hem kendisinin hem de o kişinin enerjisini arttırıyor sanırken, açıkça YOK edebiliyor.

Emmek o kadar negatif bir kavram ki, hem yapana hem de yapılana zararı oluyor.

Nazar gibi bir şey.

“Kuzenim Ahmet aynı Ayhan Işık’a benzerdi. Bir gün bir kavgayı ayırmaya kalktı ve arada kaldı öldü.”

“Nermin Teyzem, dünya güzeli idi, evlenemedi yıllarca, bir türlü bahtı açılmadı. Sonunda yapayalnız öldü.”

Kişi, kendi hayatındaki kişileri dahi emerek, onları negatif duygularla, acıklı bir TV dizisine dönüştürüyor.

Kendi olumsuzluğu ile, ve olumsuzlukları seyretmeye olan merakıyla, o emdiği kişilerin hayatına da ister istemez olumsuz bir şekilde dokunmuş oluyor.

*************************************

 

Uzun lafın kısası, sevgili arkadaşım:

1- Hayatlarını marifetmiş gibi ortalığa döküp, magazin haberi yapanları da, politikacıları da, TV ve romanlardaki sahte hayatları da, kendi yakınlarımızda, güzel veya yakışıklı olduğunu düşündüğümüz kimseleri de emmeyi bırakalım.

2- Enerjimizi gerçekten arttıran insanlarla arkadaş olmaya, birlikte olmaya özen gösterelim.

Enerjimizi GERÇEKTEN arttıran insanlar kimler?

* Bizi içtenlikle dinleyen,

* Bizi anlamak için dinleyen,

* Bize temizlenmemiz için yardım eden,

* Bizi hayatımızın 8 parçasına fayda ve iyilik açısından coşturarak, kalbimizdeki GERÇEK enerjiyi uyandıran,

kimseler.

Diyebilirsin ki, kim onlar, neredeler?

Sevgili arkadaşım,

İşte, şu an yazısını okumakta olduğun ve Allah’ın yardımıyla sana bu harikulade bilgiyi ve daha nicelerini, cömertçe ve serbestçe ve açık bir şekilde VEREN, hediye eden Funda Teyze, bir.

Onun maraton ve kurslarında çalışıp, Allah’a sığınıp, temizlik yapan öğrenci ve arkadaşları, iki.

Sen de artık enerjini GERÇEKTEN arttıran insanlara yaklaş.

Sen de artık, kalbindeki gerçek SENİ, ve gerçek enerjini uyandır.

Ve bu enerjiyi uyandırmakta sana yardımcı olacak ve sana hayat katacak insanlara yaklaş.

Maraton, 1 Temmuz’da başlıyor.

Bu yaza, maraton dediğimiz bu temizlik yapmak ve enerjimizi arttırmak çalışması ile başlayalım.

Ve hep beraber hayatımızın en güzel yazını yaşayalım. :D

Detaylı Bilgi için:

http://yepyenitaptazeharikulade.com/

Nefs hep almak istiyor.

Üstelik de almak için çok ciddi ve çok gerçek sebepleri var.

Hayatta kalmamız için gerekli ve şart tüm bu sebepler.

Yemek yemek, barınmak, giyinmek, uyumak, evlenmek…

Bu ve benzeri istekler, nefs ile savaşılmadan, evet, nefsimizin huyuna suyuna da biraz giderek ama, işi mutlaka ve mutlaka bilinçli olarak, sıkı tuttuğumuzda hayırlı bir şekilde yönlendirilebiliyor.

Bir başka deyişle bilmemiz lazım ki,

Nefs ezilmemeli, ama ona da ezinilmemeli.

Nefs ancak denge kavramı ile hakim olunulduğunda  mutluluk getiren bir olgumuz.

Almak ve vermek de, nefsimizin çok etkilemek istediği bir konu maalesef.

Nefs hep almak istiyor.

 

 

Asla vermek istemiyor.

 

Evet sevgili arkadaşım,

Nefs hep almak istiyor.

Asla vermek istemiyor.

Verecekse de, vermesi gerektiğini biliyorsa da, ÇOK AZ vermek istiyor.

********************************************

Allah’tan istediğimiz, yana yakıla dua ettiğimiz zamanların ertesinde bile…

Duamız kabul olduktan sonra bile…

Mucizeleri yaşadıktan ve bolluk basamağına çıktıktan sonra bile…

Sanki o bolluğu veren, sağlayan, Allah’a ettiğimiz dualar ve hatta bizim için dua edenlerin duaları değilmiş gibi, eller sıkılıveriyor.

İnsanın alırken coşan sevgi dolu kalbi, ALDIĞINDAN paylaşmaya gelince, aniden buza dönüp, kuşkuya ve sadece kendi çıkarını düşünme noktasına geliveriyor.

‘Aman paylaşırsam, bendeki azalır.’

‘Aman paylaşırsam bana gelen biter.’

‘Aman paylaşırsam bana kalmaz.’

Sevgili arkadaşım,

Nefsin almak vermek konusundaki fikri şu:

‘Paylaşmam gerekecekse hiç almayayım daha iyi.’

‘Paylaşmam gerekecekse,  fakir kalayım daha iyi.’

‘Bana gelenden vereceksem, hiç gelmesin daha iyi.’

İşte bu sebeple bolluk basamağı hayattaki en zorlu basamak. Çünkü nefsimiz çok kuvvetli bir şekilde bastırıyor, sevgili arkadaşlarım.

İşte bu noktada nefsimizin terbiye edilmesi gerekiyor.

Yoksa içimizde bu fikri, bu duyguları gizli gizli taşıyıp, hatta besleyerek, Allah’ın veya çekim yasasının veya insanların, veya kendi kalbimizin desteğini alarak sabit bir bolluğa kavuşmamız mümkün değil.

**********************************************

Benim de şahsen, elime geçen tüm paralardan, yüzde kaçını öğretmenlerime, bana yol gösterenlere ve bu kazanımlarıma yardımcı olan kimselere vermem gerektiğini düşündüğüm, deneye deneye, yaşaya yaşaya test ettiğim çok oldu.

Kesinlikle şunu söyleyebilirim ki,

HİÇ vermediğim zaman, elime geçenin de hayrını maalesef HİÇ göremedim.

İşte haydan gelen huya gider sözünün çıkış sebebi bu bence.

Hayy, Allah’ın güzel isimlerinden biri. Sürekli diri, hayatın kaynağı, kendisi için ölüm söz konusu edilemeyen demek.

Hu, O demek, yani Allah demek.

Yani eğer, elimize geçenden, Allah’a, Allah yolunda bize yardım edenlere bir pay vermiyorsak, o gelen şeyin elimizde hiç olup gitmesi KESİN oluyor demek.

(Burada çok hassas bir nokta da şu ki, Allah yolunda bize yardım edenler derken kastım, BİZİM AKLIMIZI VE KALBİMİZİ temizleyen, bizi iyiye, güzele, doğruya yaklaştıran, bizi kötü, çirkin, yanlış şeylerden koruyan veya onlardan bizi severek vazgeçirttirenler.)

********************************************

Sevgili arkadaşlarım,

AZ verdiğimizde de aynı şekilde.

Yani ha az ha hiç, pek o kadar farkı yok.

Sanırım burada önemli olan, aklın ve kalbin, dolayısıyla da elin KISILMASI olayı.

Yani aklın ve kalbin kısılması olayı.

Cimrilik ve nankörlük, Allah yolunda olan insanlara hem yakışmıyor, hem de zaten kişi o yolda olamıyor, o yolda kalamıyor.

Mutlaka uzaklaşmasını sağlayacak bir olay patlak veriveriyor aniden.

Çekim yasasını Allah’tan uzakta çalıştırmaya çalışanların da derdi işte bu.

Elde ettikleri kazanımlar maalesef geçici oluyor.

Hatta Allah’a sığınıp isteyenler arasında, en ufak bir başarısında, Allah’tan ve ilerlediği o yoldan uzaklaşıverenlerin de derdi bu.

Allah yardımcıları olsun.

Hani geçenlerdeki bir makalemde hayırsız şeylere GÖREV gibi para verenlerden bahsetmiştim ya.

Sevgili arkadaşlarım,

BİZİM HAYIRLI ŞEYLERE GÖREV GİBİ PARA VERMEMİZ GEREKİYOR.

Ancak bu şekilde, para geliyor. Biz veriyoruz, paylaşıyoruz, ve bize daha çok geliyor.

Veriliyor ve tekrar geliyor.

Verilmezse maalesef nefes tutulmuş gibi, akış bozuluveriyor.

AL VER, AL VER, AL VER, nefes alır gibi alıp ardından da verdikçe, yeni ve tertemiz paraların da gelmesi sağlanıyor.

İşte para derdi olan arkadaşlarımın bilmesi gereken en önemli şey bu.

Bu konu, hayattaki en büyük kapılardan.

Bu kapının hakkını verenin sırtı yere gelmiyor.

Sanırım dinimizde zekat ve sadaka diye bir şeyin olmasının sebebi bu.

Tabii zekat ve sadakayı kime verdiğimizin kararı çok hassas ve önemli.

VE İŞTE BENİM TECRÜBE SONUCU BULDUĞUM PAYLAŞMA RAKAMLARI:

Eğer fazla fazla devamının gelmesini istiyorsam, en az %10‘unu paylaşıyorum. Eğer gerçekten hayatta sabit bir şekilde basamak atlamak istiyorsam, %20, 30, 50 hatta %100′e kadar çıktığım da oldu.

Eğer bolluk ve bereketin aynen devam etmesini istiyorsam, en az %5 paylaşıyorum.

Eğer gelen o bolluğun hayrını görmek istiyorsam, en az %1 paylaşıyorum.

Ama o bolluğun hayrını da görmek, devamının da gelmesini istemiyorsak, elimizi kısalım sevgili arkadaşlarım.

*****************************************************

Bu konu bir hayat gerçeği.

Hani çocukken okuduğumuz Altın Yumurtlayan Kaz masalı vardı.

O masalı okurken çok şaşırmıştım. :D

‘O kazın yumurtalarını her gün almak ve zaman içerisinde KÜFE KÜFE altın biriktirmek dururken, aptal olmak lazım, o masalda anlatılan şeyi yapabilmek için.’ diye düşünmüştüm.

Meğerse, o masalda anlatılan şey, aptallık akıllılık konusu değilmiş.

O masalda insanoğlunun bazen nasıl aç gözlü, sabırsız, cimri ve nankör olabildiğinin hikayesi varmış.

Şahsen hem kendim hem de pek çok tanıdığımın eline altın yumurtlayan kaz geçti ve iyisiyle kötüsüyle bir takım yaklaşımlar sergiledik. :D :D :D

Allah’a sığınıp para ve bolluk konularında temizlik yapmak da, yine altın yumurtlayan bir kaz.

Kimi arkadaşım, aldığı bir yumurtayla benden de uzaklaşıp gidiverdiler.

Yolları açık olsun.

Bir çok arkadaşım da, Allah’ın yardımı ile, bol bol temizlik yaparak ve paylaşarak, inşallah altın yumurtalarını toplamaya devam edecekler.

Allah herkese temizlik yapmayı nasip etsin.

1 Temmuz’da açılacak maratonda da bol bol temizlik yapmayı diliyorum.

Beraber yapalım mı?

Para konusunda da, nefsimizi terbiye ederken, yenilmemek hatta onunla savaşmamak için, huzur ve mutlulukla terbiye etmek için güçlü arkadaşlar gerekiyor.

:D :D :D

 

Hayata olan sevgimizi, enerjimizi artıran şeyler de var, azaltan şeyler de var.

En başta insanlar…

Sürekli şikayet eden, hayata olumsuz bakmakta ısrarlı ve mutsuz bir abla…

Her buluştuğunda sürekli konuşup dertlerinden bahseden ama en ufak bir tavsiyeyi bile dinlemeye niyeti olmayan bir arkadaş…

Seni dikkatle dinleyen ama gidip başkalarına anlatacak bir şey arayan, sürekli ayağını kaydırmaya ve seni beceriksiz göstermeye çalışan iş arkadaşları…

Ve daha neler neler…

********************

Hayat sevgimiz, enerjimiz, ister istemez azalıyor.

Özellikle bu kimselerin bizi etkilemelerine izin verirsek, onlara kapılıp gidersek, azalıyor.

Onların bizi etkilemelerine neden izin veriyoruz?

** Belki iletişime girmek istiyoruz, ve bu insanlardan sevgi almak, sevgi vermek istiyoruz. Ama maalesef o insanların sevgi verebilecek veya alabilecek bir durumda olmadıklarını farkedemiyoruz, anlayamıyoruz.

** Belki de alışkanlık olarak insanları sevdiğimiz için kalbimizi çabucak açıveriyoruz. Ama herkes, bu yakınlığa layık daha doğrusu HAZIR olmayabiliyor/olamayabiliyor, ve incitiliyoruz.

** Belki sadece zararsız bir sohbet etmek istiyoruz. Fakat onlar kendilerine verdiğimiz bu “zararsız sohbet etme” sorumluluğunu dahi kaldıramayacak bir durumdalar ve oklarını fırlatıveriyorlar. Uygunsuz bir iki laf ediveriyorlar.

** Belki de sevgiyi aramamamız gereken kişilerde arıyoruz ve onlar vermeyince de, bozuluyoruz.

Evet, bunların hepsi haklı ve doğru sebepler.


Ama etkilenmemizin GERÇEK sebebi, ASIL sebebi bunlar değil, sevgili arkadaşım.

Etkilenmemizin, onlara kapılıp gitmemizin, hayat sevgimizin ve enerjimizin azalmasının ASIL sebebi, şunlar:

1- Düşünce ve duygularımız için, söz ve hareketlerimiz için TAM sorumluluk almamamız.

Biz Allah’a sığınınca, ve hayatımız için SORUMLULUK alınca, düşünce ve duygularımıza da sahip çıkıyoruz ve kapılıp gitmiyoruz tüm bu olumsuzluklara.

2- Hayatımızdaki iletişim, sevgi, saygı, güven açlığını o kadar büyütmüşüz ki, olmayacak, veremeyecek insanlardan dahi bunları almaya çalışıyoruz. Oysa ki hasta bir insanın hasta olduğunu bildiğimizde, ondan iş beklemek biraz garip olur değil mi? O zaman sevgi vermek konusunda problemi olan ve bunu bize yüzlerce kez ispatlamış kimselerden sevgi ve düzgün iletişim beklemek ne kadar doğru olur ki?

Önce BİRİNCİ sebebi halledince, durum düzelebiliyor, Allah’ın yardımıyla.

Sonra İKİNCİ sebebi de halledip, hayatımıza yerleştirince, işte o zaman, kimse hayat sevgimizi, enerjimizi aşağıya çekemiyor.

Ve pek tabii ki, enerjimizi azaltan insanlara değil, arttıran insanlara daha çok zaman ayırmak en kesin çare.

Enerjimizi arttıran insanlarla her gün nasıl konuşabiliriz, o kimseleri nasıl bulabiliriz?

İşte size sizi dinleyecek, sizi anlayacak, sizi coşturacak, sevgi, saygı, güven içerisinde İLETİŞİM kurabileceğiniz arkadaşlarla tanışma ve konuşma fırsatı:

YEPYENİ TAPTAZE HARİKULADE maraton arkadaşlarımız ve pek tabii ki, bugün de anlayış ve keşiflerle okuyup, huzur bulduğunuzu düşündüğüm bu yazının yazarı, Funda Teyze…

1 Temmuz’da harikulade bir maraton daha başlıyor, Allah’ın izniyle…

Akıldaş, kalpdaş, yazılarımı anlayış ve keşiflerle okuyan TÜM arkadaşlarımı mutlaka beklerim.

 

 

 

 

Sevgili arkadaşım,

Çekim yasasını düzgün çalıştırmak,

** Kendimizi anlamak ve sevmek,

** Ailemizi anlamak ve sevmek,

** Arkadaşlarımızı anlamak ve sevmek,

** Milletimizi anlamak ve sevmek,

** İnsanlığı anlamak ve sevmek,

** Doğayı anlamak ve sevmek,

** Ruhları anlamak ve sevmek,

** Allah’ı anlamak ve sevmek,

ile gerçekleşiyor.

Tüm bu anlamak ve sevmek konularınin bu sıradan gitmesine gerek yok.

İstediğimiz sıradan başlayabiliriz anlamaya ve sevmeye.

Birini anlayıp sevince, diğerlerinde olan sevgimiz ve anlayışımız da otomatik olarak artıyor.

Anlayıp sevmek için ise ÖNCE sorumluluk almak gerekiyor. VE temizlik yapmak.

Sorumluluk almadan, temizlik yapmadan, anladık desek aslında anlamış olmuyoruz, sevdik desek de aslında sevmiş olmuyoruz.

 

Sorumluluk almadan ve temizlik yapmadan, “anladım  sevdim” veya “anlıyorum seviyorum” demek, aslında biraz kendimizi kandırmak.

1 Temmuz’da açılacak yepyeni taptaze harikulade bir maratonda daha işte biz de bunu yapacağız.

Sorumluluk alıp temizlik yapacağız.

Biz bunu yapınca, Allah’ın yardımıyla, anlamak ve sevmek de beraberinde ve çok güçlü bir şekilde gelecek.

Ve işte bu şekilde de çekim yasasını düzgün bir şekilde çalıştırmaya başlayacağız.

 

Maraton’a katılmak isteyen bir arkadaşımdan İKİ soru geldi, diğer arkadaşların da faydalanmaları için cevabı buradan verelim mi? :D

SORU:

Merhabalar Funda teyzecim, izninizle size sormak istediğim 2 konu olacak;

1) Yapmış olduğumuz temizliklerden sonra açılan kapıların kapatma kapısı mı, yoksa hayırlı uğurlu faydalı olduğuna inandığımız adım atma geçme kapıları mı olduğunu daha kolay nasıl anlayabiliriz ?

2) Temmuz 1 de  başlayacak olan maratonda dilek panosu hazırlanacak ya bunu maraton başlayınca birlikte mi hazırlıycaz ? yoksa maraton başlamadan dilek panomuzu hazırlamış mı olacağız ?

Allah’ıma binlerce kez şükürler olsun şükretmenin kıymetini, değerini anlamamı nasip ettiği, ona sığınmama izin verdiği ve bana hayırlı uğurlu kapılarını açtığı ve tabii ki sizin gibi bir yol göstericiyi karşıma çıkardığı için, teşekkürler Allahım, teşekkürler Allahım, teşekkürler rabbim, ben seni bıraksam da sen beni bana bırakma rabbim…
size çok teşekkür ederim yardımlarınız,öğretileriniz ve sevgiyle dolu yüreğinizle öğretmenim olduğunuz için :)

CEVAP:

Sevgili arkadaşım,

Benim hem kendimde hem de yardım ettiğim herkeste gördüğüm, temizlik ertesi açılan kapılar hakkında, şunu öncelikle belirtmem lazım:

Yaptığımız temizlikte hayatta yaptığımız bir yanlış veya hata için temizlik yapıp, o hatadan vazgeçiyoruz. Değil mi?

Ve genelde bu temizliğin hemen ertesinde bir kapatma kapısı açılıyor. Tabii istisnalar kaideyi bozmaz diyelim. :D

Sanki o temizlikte ciddi miydik, içtenlikle mi yaptık o temizliği ve vazgeçişi türünden, bizi sınayan bir kapı.

O kapının geçme kapısı mı kapatma kapısı mı olduğunu anlamanın TEK YOLU:

Allah’a sığınıp, aklımızın ve kalbimizin HEMFİKİR olup olmadığına bakarak, o kapının hayatın 8 parçasına olan fayda ve zararlarını aklımızın ve kalbimizin terazisinde tartmak.

O yaptığımız temizliklerle ne derece uyumlu bir kapı bu?

Yoksa eski yaptığımız hatanın bir benzerini yapma durumu mu söz konusu?

Sevgili arkadaşım,

Dünkü makalemde bir pusula resmi hazırlamıştım farkettiysen. :D

Senin de bu konuyla ilgili soru sorman çok hoş.

Dün maratonda o resim sayesinde elde ettiğim bir anlayışı ve keşfi de seninle paylaşmak isterim.

Çünkü sorunun cevabını o da çok güzel verecek.

İşte o anlayış ve keşif:

*************************************

Dünkü Makaleden Sonra Bir Anlayış ve Keşif :

Bugünkü makale için bir pusula resmi satın alıp, üzerine hayırlı hayırsız yazılarını koyarak makale resmimi zevkle hazırladım.

Makaleye ekledim.

Bir kaç saat sonra makaleyi sanki ilk kez okuyormuş gibi tekrar okudum ve daha resme bakarken çok güzel anlayışlara keşifler ulaştım, maşallah. Tüm bu keşifler anlayışlar Allah’ın sayesinde. Tüm başarılarımız onun sayesinde. Şükürler olsun.

Resme bakarkenki düşüncelerim ve anlayışım şuydu:

Dedim ki ne güzel olurdu şöyle bir pusula olsa ve her şeye tutsak ve bize hayırlı mı hayırsız mı diye gösterse, açık ve seçik bir şekilde bize bildirse.

Okuyucularımın bu pusulayı ellerinde tutup benim siteme baktıklarını ve o kırmızı okun HAYIRLI’dan yana döndüğünü hayal ettim. Mutlu oldum bu tatlı hayalle.

Ama yok ki böyle bir pusula ne yazık… diyecekken, birden aklımız ve kalbimiz geldi aklıma.

Aklımız ve kalbimiz Allah’ın bize verdiği hayırlı-hayırsız pusulası.

Hayatımızdaki tüm olaylara baktığımızda aklımızı kalbimizi kullandığımız, dinlediğimiz zamanlarda hayırlı ve hayırsız şeyleri çok güzel ayırt ettiğimizi tekrar farkettim, şükürler olsun Allah’a.

Pusulayı dinlemediğimiz zamanlarda da nasıl işlerin sarpa sardığını, düşünüp, Allah’a şükrettim bize armağan ettiği bu harikulade ve hassas pusula için.

Allah her şeyi ne kadar da güzel yapıyor.

Şükürler olsun.

Hemen o resmi bu anlayış ve keşfin kutlaması olarak, gidip değiştiriyorum. :D

***************

Ve ikinci sorduğun soruya gelince, dilek panolarımızı hep beraber maratonda beraber hazırlayacağız. Önceden hazırlamana gerek yok.

Önce bir kaç gün temizlik yapıp, sonra hazırlayacağız.

Yukarıda anlattığım, ÖNCE sorumluluk alıp temizlik yapmak, konusunun önemi yüzünden.

Unutmadan, sorumluluk alıp temizlik yapmadan, yapılan dilek panolarını da hiç tavsiye etmem.

ULAŞTIĞIMIZ/ULAŞACAĞIMIZ DİLEĞİMİZİN SONUCUNUN HAYIRLI OLMASINI SAĞLAYAN TEK ŞEY:

Sorumluluk alıp temizlik yapmak.

Tabii ki Allah’a sığınarak ve hayatın 8 parçasına FAYDA üzerine.

Güzel sözlerin ve teşekkürlerin için de çok çok sağ olasın.

Allah şükürlerini arttırsın.

Maraton’da konuşmak üzere,

Çok çok sevgiler

2k

 

 

 

Dileklerimize Ulaşmanın En Basit ve En Güçlü Formülü

Sevgili arkadaşım,

Hayatta gerçekleştirmek istediğin hedeflerin, dileklerin var mı?

Peki ya onlara ulaşmak yolunda elini kolunu bağlayan, sıkıntıların?

Yoksa artık bunlara ulaşmak için, değil çaba göstermek, onları hayal etmekten bile çekinir bir hale mi geldin?

ÇARE:

Dileklerimize ulaşmanın en basit ve en güçlü formülü: 

1- Allah armağanı aklını ve kalbini sürekli dinleyerek,

2- Açılan her konuda, kapıların hakkını vermek.

3- Özgüvenini, Özsaygını, Özsevgini arttırmak.

 

Bu adımları uygulamada devamlılık ve kararlılık gerekiyor.

1 Temmuzda açılacak Maratonda, tüm katılan arkadaşlarımızla beraber, yukarıda saydığım adımları ve daha da fazlasını hep beraber, benim gözetimimde uygulayacağız. Allah’ın izniyle, hep beraber dileklerimize ulaşmak ve seni de aramızda görmek dileğiyle.

Yepyeni Taptaze Harikulade…

Yepyeni, taptaze, harikulade bir başlangıç yapmayı kim sevmez?

** Uzun ve soğuk bir kışın ardından gelen o ilk bahar günü…

** Senenin ilk kelebeği…

** Yeni doğan bir bebeğin minicik elleri…

** Okuldaki ilk günün heyecanı…

** Yepyeni bir defter ve tertemiz sayfalar…

** Tertemiz yıkanmış veya yeni alınmış çarşaflar…

** Yeni bir kıyafet giymek…

** Yeni bir işteki ilk günün o heyecanı…

** Yazın sıcacık ve taptatlı ilk günü…

** Tutabileceğimizi yürekten bildiğimiz yepyeni bir karar vermek ve niyet etmek…

** Kışın yağan o ilk kar…

** Hatta, saç kestirmenin ferahlığı… :D

Tabii bunu sevmenin de ötesinde, bu konuda çekim yasası açısından son derece elzem bir durum da var.

Dileklerimizin gerçek olması için, dileklerimize karşı da sürekli YEPYENİ, TAPTAZE, HARİKULADE duygularla yönelmemiz ve kalbimizi açmamız gerekiyor…

 

Yepyeni, taptaze, harikulade…

Bir başka ifadeyle ferah, temiz, rahat…

Funda Teyzen de bu konuda azimle çalışmak isteyen, dileklerine YEPYENİ TAPTAZE HARİKULADE bir bakışla, yepyeni taptaze harikulade bir başlangıç yapmak isteyen okuyucularıyla 23 gün beraber çalışmak (artı 1 gün de kutlamak) ve onlara yardım etmek için YEPYENİ, TAPTAZE HARİKULADE bir maraton’u daha  1 Temmuz‘da başlatıyor.

KAYITLAR BUGÜN AÇILDI…

HEMEN ŞİMDİ KATIL!!!

NOT: Yepyeni, Taptaze Harikulade başlangıçlar yapmanın, bu konuda da sorumluluk almanın önemini, kayıt sayfasından okuyabilirsin.

 

 

Sevgili arkadaşım,

Hayatımızda olmasını istediğimiz, gerçekleşmesini istediğimiz tüm güzellikler hemen yanı başımızda bizi bekliyorlar.

Tekrar ediyorum, evet:

Hayatımızda olmasını istediğimiz, gerçekleşmesini istediğimiz tüm güzellikler hemen yanı başımızda bizi bekliyorlar.

Peki ya sıkıntılar, zorluklar, dertler, yokluklar?

Evet onlar da maalesef hemen yanı başımızda, orada mevcutlar.

Cennetten kandırılarak da olsa kendi isteğimizle çıktığımızdan beri, maalesef onlar da oracıkta hazır bekliyorlar.

Ancak Allah’tan bir lütuf ve armağan olarak, şunu biliyoruz ki, biz hangisine odaklanırsak, hayatımızda da onu buluveriyoruz.

Bu sebeple işte, hem dileklerimize kavuşmak için, hem de hem bu hayatta hem de bu hayattan sonra cennete tekrar kavuşabilmemiz için, sürekli atmamız gereken 5 adım:

*************************************

1- Harikulade dileklerin için Allah’a sığınıp açılacak temizlik kapılarını, kapatma kapılarını, geçme ve gereğini yapma kapılarını görmeye karar ver, niyet et ve  görmek için aklını kalbini, gözlerini, kulaklarını aç. Kapıların gereğini yapmak için her seferinde Allah’a sığınıp aklının ve kalbinin HEMFİKİR olmasına önem ve özen göstererek hareket et.

2- Özellikle açılacak temizlik kapılarını bekletmeden hallet ve temizle. Her temizlikle Allah’a daha da sığın ve karar-niyetini daha da tazele, aklını, kalbini, gözünü, kulağını daha da aç.

3- Kötü, yanlış ve çirkin şeyleri, dileklerine ve hayatın 8 parçasına zararlı şeyleri hayatından mümkün olduğunca uzak tutmaya çalış, en azından onlara prim verme.

4- İyi, güzel, doğru şeylere ve pek tabii harikulade dileklerine odaklan ve şükret. Allah’ı sevgiyle, şükürle ve övgüyle an.

5- Çevrenin, hayatın 8 parçasında iyilikten, güzellikten, doğruluktan yana ve bu yönde  seni destekleyen insanlarla çevrili olmasına özen ve önem ver.

**************************************

İşte 1 Temmuz’da başlayacak maratonda da biz, 23 gün boyunca, HER GÜN bunu yapıp, bu konuları hayatımızda kalıcı ve sürekli bir alışkanlık haline getirmek için çalışacağız.

Harikulade dileklerimiz de, hayatımız da, bu hayattan sonraki hayatımız da, biz de, bu desteği, bu yardımı, bu çalışmayı hak ediyor.

Kayıtlar 12 Haziran’da.

Mutlaka beklerim.

Pages (2): 1 2 »