ÖZDEĞER ÖZDEĞER ÖZDEĞER
“Özgüven, Özsaygı, Özsevgi”nin temelinde bu var:ÖZDEĞER
ÖZDEĞER
ÖZDEĞER
Neden büyük harf ve neden 3 defa?
“Özdeğer” sahibi olmanın bir kişinin hayatındaki önemini anlatmak için.
Özdeğer konusu, kendine güven, kendine saygı, kendine sevgi duymanın en temelinde ve olmazsa olmaz bir kavram.
Özdeğer,
- kendine değer vermek demek,
- kendi değerini bilmek demek,
- yeteneklerini, bilgi dağarcığını, Allah vergisi sahip olduğu maddi ve manevi her şeyi gönül rahatlığı ile kullanabilmek demek,
- sahip olduğu maddi ve manevi tüm iyilik, güzellik ve zenginlikleri, hayatının tüm parçalarının yararına, kıvançla, layık olduğunu ve onların da buna layık olduklarını bilerek, sunabilmek demek,
- ürettiği ürünün, sunduğu hizmetin, öğrettiği dersin, yaptığı yemeğin, diktiği kıyafetin, yazdığı yazının, ettiği duanın, sunulduğu karşı taraftaki alıcı tarafından “kıymetli” olarak düşünüleceğini bilmek ve sunduğu şeyin en birinci kaliteye sahip olduğuna inanmak demek,
- sunduğu ürün veya hizmet için layık olduğuna inandığı ücreti isteyebilmek demek. Veya bir eş, bir anne, bir arkadaş, bir vatandaş olarak, eşinden, çocuğundan, arkadaşlarından, yöneticilerden ve diğer vatandaşlardan, saygı, sevgi, sadakat, yardım, destek, hak, adalet, talep edebilmek demek.
- sunduğu ürün veya hizmetin değerini bilmeyenlere, “yolunuz açık olsun, sevgiler, saygılar, hoşçakalın.” diyerek onlardan uzak durabilmek demek.
Herkesin, Allah’ın yarattığı her bir kulun, aslında değeri milyonlarla ölçülemeyecek birer yeteneği, insanlara sunabileceği bir ürünü var.
Allah’tan bir lütuf bu.
Allah vergisi bir hayata hayat katma yolu.
Allah vergisi bir insanlara faydalı olma yolu.
- Bu bozulan gözümüz için bir gözlük olur.
- Evde yiyeceklerimizin çabucak bozulmasını engelleyen bir buzdolabı olur.
- Bir bilgisayar programı olur.
- Bir çocuk yetiştirmek olur.
- Besleyici ve güzel yemekler pişirmek olur.
- Çok iyi bildiğimiz bir şeyi öğretmek olur.
Gerçek şu ki, kendine layık olduğu değeri veremeyen bir kişi, başkalarında da, başkalarının ürünlerinde de bir değer göremeyecektir veya bir değer görse bile “Çok pahalı!” diye şikayet edecektir.
(Not: Aslında bu noktanın bir basamak daha aşağısındaki durum da, değersiz şeylere büyük değerler vermek. Sanırım bu özdeğer eksikliğinin en ileri derecesi oluyor. Allah bizi bu derece aşağı düşmekten korusun ve karşımıza hep, hayatın 8 parçasını da seven, koruyan, doğru öğretmenleri, doğru insanları, doğru ürünleri çıkarsın.)
Böyle olduğunu sanırım en iyi bilenlerden biri de benim. Çünkü, 1992 yılında çekim yasasını ilk öğrendiğimde, bunun hayatımdaki zorlukların sebebi ve çaresi olduğunu, bu yasayı öğrenmenin çok değerli bir yatırım olduğunu görmeme rağmen, almak istediğim kurslardan uzun süre “Çok pahalı!” diye uzak durmuştum.
Ama şu an bakıyorum da, o sıralar aslında ben hayatta ne yapmak istediğini bilmeyen, hayat amacının A’sından haberi olmayan, yanlış kitaplar okuyup, yanlış diziler seyreden, yanlış hayaller kuran, genç bir bayandım. Karşıma çıkan bu hayat kurtaracak bilgileri takdir etmeme rağmen, eski alışkanlıklarım aynen duruyordu.
Özdeğer konusunu tam anlamadığım için, hayatımı kurtaracak ürünler sunan öğretmenimin, kendine ve ürünlerine verdiği bu değere de tam olarak inanmıyordum.
Taa ki, günlerimi şikayet etmekle geçirmenin hayatıma bir faydası olmadığını ve kendimi geliştirmek için “işin bileninden” alacağım her kursun aslında kendime yaptığım bir yatırım olduğunu, ve bu yatırımların aslında kendime olan sevgi, saygı, güvenin ve kendi özdeğerimin bir göstergesi olduğunu anlayana kadar.
Hatta özdeğerim bir ara o kadar arttı ki, kendime yatırım yapmak için kurs almanın da üstünde bir hareket yapmama sebep oldu:
20 senedir satıldı-satılacak diye beklediğimiz ama satılmayan, çok ucuza gitmesi kesin gözüyle bakılan evimiz, benim bu hayat amacımın frekansına yaklaşıp, özdeğer konusunda gözüm açılmaya başladığı zaman, aniden satılıp da elime büyük bir para geçince, hayat amacımı bulmama yardım eden öğretmenime şimdinin 30.000 lirası kadar bir parayı hediye olarak göndermiştim.
Bu paranın haberi ile bana telefon açan öğretmenimin sesindeki heyecanı, mutluluğu hala hatırlarım ve kalbim kabarır, gözlerim yaşarır. Ve hala biliyorum ki, elime ne geçse, bu kişinin benden alacağı vardır. (Sevgili öğrencilerime not: Merak etmeyin, bunun bana özel bir şey olduğunu biliyorum ve kendi öğrencilerimden bu tür bir beklentim yok. Ama kendi özdeğerinizi bilmeniz ve bu konuda bilinçlenmeniz benim en büyük beklentilerimden. Ve üstelik, işin güzel tarafı şu ki, insan çekim yasasını anlayıp, özdeğerini bilmeye başlayınca bu tür rakamlar da hayatımızın bir parçası olmaya başlıyor.)
Ve işte bu, benim özdeğer tanımım. Ve o öğretmenime gerçekten minnettarım. Hem ürünlerini insanların hizmetine sunduğu için, hem de benim gibi insanların sızlanmalarına, şikayetlerine aldırmadığı ve ürününün değerini ve fiyatını azaltmadığı için.
Çünkü sonuçta kazanan ben oldum. Ona verdiğim her kuruş, benim kendime verdiğim değeri hem arttırdı, hem kanıtladı. Allah’a çok şükür paranın gözü kör eden etkisinden çıkınca, her şeyin “gerçek değerini” görmeye başladım. Tabii ki bu da en başta hayat amacımı keşfetmekle başladı. Ve çok şükür artık maddi veya manevi herhangi bir şeyin değeri hakkında fikirlerim ve hislerim tertemiz.
Bazen bana sorular geliyor. “Sürekli bir maaşı garantilemek için memur sınavlarına girmek istiyorum, çekim yasası bana nasıl yardım edebilir?” diye.Veya, “Asgari ücretle dahi olsa, bir işe kapağı atmak istiyorum, ne yapabilirim?” şeklinde.
Benim cevabım ise hep aynı oluyor:
Hayat amacımızı keşfetmeden, sırf “İş olsun da ne olursa olsun.” şeklinde yaklaşmayı hayat amacımızla karıştırdığımız zaman, çekim yasası lehimize değil, aleyhimize çalışıyor.
Tabii ki hayatın rüzgarlarında, bazen ne iş olursa olsun yapmak, veya asgari ücretle dahi olsa, bir işe kapağı atmak gerekebiliyor. Şahsen ben de çalıştım bu şekilde. Ama bunları hayat amacımız olarak düşününce içten içe sigortalarımız atıyor.
Çünkü hepimizin içindeki o milyonlarla ölçülemeyecek bir değere sahip olan o yeteneğimizin üzerini kapatmak demek bu.
Peki, Allah’ın bize geçimimizi bol bol sağlamamız için verdiği yeteneği, bilgiyi, ürünü, hizmeti neden yok farzedip, üzerini kapatıyoruz?
İşte bunun sebebi, özdeğer eksikliği. Temelleri çocukluktan itibaren atılmış olan, utanç, küçüklük, değersizlik hisleri.
Ama aslında, kendini, Allah vergisi yeteneğini, bilgini, görgünü, ürününü veya hizmetini utanç içinde küçültmeye çalışmak, ne kendine, ne ailene, ne arkadaşlarına ve ülkene, ne insanlığa, ne dünyaya, ne evrene, ne ruhlara, ne de Allah’a bir fayda getirmiyor.
Burada tabii yine çok ince bir çizgi var. Benim de yaptığım gibi bilgini, yeteneklerini, hiç bir ücret talep etmeden, makaleler yazarak, alıştırmalar hazırlayarak, faydalanacağını umduğumuz kişilere, arkadaşlarımıza serbestçe sunmakta, hediye etmekte hiçbir sakınca yok.
Ama bunlarla bir ürün veya hizmet sunmak istediğimizde o ürün veya hizmetin değerini küçültmek ve azaltmak, özdeğer eksikliğinden kaynaklanıyor.
Hele hele, başkasının ürün veya hizmetlerini, üstelik o kişinin cömertçe verdiği hediyeleri gözardı edip, takdir etmek bir yana küçültmek ve alçaltmak, kişinin sadece özdeğer eksikliğinin değil, aynı zamanda hayat amacının ve kendi Allah vergisi yeteneklerinin üstünü kapattığının kanıtı oluyor.
Hayatın vazgeçilemez 8 parçasına iyi-güzel-doğru şeyleri çekmek için önce, Allah’ın verdiği bu hediyelerin değerini bilmek gerekiyor.
Bunların değerini ve kendisinin değerini bilmeyen bir insan hayatının tüm diğer parçalarının da değerini bilemiyor.
**********************************************
Özdeğer konusu hakkında ulaştığım bu anlayış ve keşifleri, beni okuyan siz değerli arkadaşlarımla burada paylaştıktan sonra, zor da olsa, Rabbimin önüme çıkardığı adımı atmam ve size öğrettiğim şeyi uygulamam gerekiyor.
Ben e-kurs şeklinde hazırladığım ürünlerimin fiyatlarını belirlerken, yanlış bir kriter kullanmışım. O zamanlar, özdeğer konularını az biraz anlamış olmama rağmen, eşi benzeri olmayan ürünlerime bir fiyat biçmem gerekince, ürünlerimin değerlerinden ziyade, alıcıların ne verebilecekleri konusuna odaklanarak hata etmişim.
Evet, ben ürünlerimin fiyatlarını, fakir olsun zengin olsun, genç olsun yaşlı olsun, kadın olsun erkek olsun, şehirli olsun köylü-kasabalı olsun, her kesimden insanın alışkanlıkla kullandığı ve aç da olsalar, borç içinde de olsalar vazgeçemedikleri bir şeyi temel almış ve ürünlerimin fiyatlarını ona göre belirlemiştim: SİGARASigara içen birisinin 2-3 aylık sigara parası gibi bir hesap yapmıştım.
Ama farkettim ki, bu yanlış bir belirleme yöntemi imiş.
Gerçi ben ürünlerimin milyonlarla ölçülemeyecek değerde olduğunu en baştan beri bilmeme rağmen, bu ürünleri alacağına inandığım insanların gözüyle bakmak amacıyla izlediğim bu yolda hata etmişim.
Halbuki son ulaştığım anlayış ve keşife göre bakmam gereken şu imiş:
- Alıcılarıma, öğrencilerime bu kurslarımı almamak, maddi ve manevi olarak nelere mal oluyor?
- Alıcılarıma, öğrencilerime bu kurslar sonucunda maddi ve manevi gelecek kazançlar neler?
Bu sorulara cevap ararken aklıma şunlar geldi:
- Daha geçenlerde bir iletişimimiz sırasında, sadece hayat amacına azıcık yaklaştıktan yaklaşık 6-7 saat kadar sonra, hiç ummadığı bir yerden, aniden 3000 TL helal para gelen arkadaş.
- Tavsiye ettiğim harikulade bir alıştırmayı, içtenlikle, gözyaşları içinde yaptıktan 10 dakika sonra eşinden telefon gelip, 800 TL’lık önödemeli bir işin müjdesini alan arkadaşım.
- Yine aynı alıştırmayı yaptıktan sonra yıllardır satılmıyor diye kahroldukları evlerine alıcı çıkan arkadaş.
- Büyük bir borç içinde kıvranırken, yaptırdığım alıştırmanın üzerine 50 milyarlık bir alacaklarının kapısı açılan arkadaşım.
- Sayısını artık unuttuğum, aylardır iş arayıp da bulamayan, ama verdiğim alıştırmalar sonucunda, “Harika bir işe girdim.” şeklinde e-posta gönderen arkadaşlar.
Bir de bu ürünlerimi “almamanın” arkadaşlarıma nelere malolduğunu düşününce…
Ve bu ürünleri alınca elde ettikleri maddi ve manevi kazançları görünce…
İşte bu sebeple, okuyucularıma, kendi özdeğerlerini anlamalarına yardımcı olmak için, ben de “sigara” ile karşılaştırarak değer belirleme hatamı düzeltmeye ve ürünlerimin fiyatlarını arttırmaya karar verdim.
Ama aylardan beri beni takip eden ve belki bu ürünleri bir gün almayı uman arkadaşlar için, 1 aylık bir süre vermek istiyorum ki, kimse sonradan “Ama ben o fiyata alacaktım.” demesin ve herkesin gönlü hoş olsun.
Ama bu bir aylık beklemenin sonunda eski (yani şu anki) fiyatlar bitmiş olacak ve üç e-kurs ürünümün de fiyatı 2 kat değerlenecek.
Eğer bu yazıyı buraya kadar okuduysan, bilmeni isterim ki, bu aslında senin için “açılan bir kapı.”
Evet, önünde bir kapı açıldı. Allah’ın izniyle, Allah’ın bana verdiği tecrübeleri, bilgileri, yetenekleri harmanlayarak, benim aracı olduğum bir kapı.
Eğer bunu bir kapı olarak göremiyorsan, merak etme, senin için başka kapılar açılacaktır. Ve aslında benden öğrenecek bir şeyin yok demektir. Bu ne seni ne de beni kötü bir insan yapmıyor. Allah herkese kendine uygun öğretmen veya öğrenci nasip ediyor ve eğer bunu hem aklın hem kalbin doğrulamıyorsa, bu sadece demek ki ben senin öğretmenin değilim. Kırgınlık, küskünlük, küçültme olmasına gerek yok. Sadece aramana devam etmen ve aklına-kalbine yakın gelen bir öğretmeni bulman gerekiyor.
Yok, eğer bunu bir kapı olarak görebiliyorsan, aklın ve kalbin, bu kapının senin için açıldığını söylüyorsa, benim yürekten tavsiyem, aklını ve kalbini dinlemen ve bu kursları yapman.
Bu açılan kapıya çabuk cevap verecek arkadaşlara, bir hediye daha vermek istiyorum:
Eğer bu 1 ayın son günlerini beklemeden çabuk cevap verir, adım atarsanız, “Hayatının Gerçek Amacını Keşfetmenin 7 Adımı” e-kursumu satın alan ilk 100 kişi (şu anki öğrencilerimle birlikte) diğer ürünlerimi de, şu anki fiyatları ile almayı garantilemiş olacaklar. Yani ilk 100 kişi arasında iseniz, bu fiyat artışı sizi etkilemeyecek ve 2-3 ay sonra dahi diğer ürünleri de şimdiki “sigara”ya göre belirlenmiş fiyattan alabileceksiniz.
Ve bana güvenen, bu fırsatı, önünde açılan bir kapı olarak gören ama yine de bu adımı nasıl atacağını bilemeyen, heyecanla karışık bir korku duyan arkadaşlar…
Hem aklımızın hem kalbimizin istediği, yani içimizden “yapmak” gelen bir şeyi yapmak, içimizden “adım atmak” gelen bir şey için adım atmak, çekim yasasını uygularken, en dikkat etmemiz gereken şeylerden biri.
Önünüze, “içinizden yapmak gelen” bir şey çıktığında bilin ki o aslında size Allah’tan gelen bir açılan kapı. Siz içinizden gelmesine rağmen bunu boşverip yapmayınca, merak etmeyin kıyamet kopmuyor ama bazen onu aratmayacak şeylerin olduğu doğru.
Evet, kıyamet kopmuyor ama siz o kapıyı kapatmış oluyorsunuz. Bunun sonuçlarına katlanmak da size kalıyor.
Burada önemli olan şey, benim veya bir başka kişinin “yap” veya “yapma” demesi değil.
Hassas olan nokta, sizin içinizden gelmesi.
İçinizden yapmak gelen bir şeyi yapmamak veya bunu bir şarta bağlayıp, “Şöyle şöyle olunca yapacağım.” deyip, bunu zamana bırakmak da yine kapıyı kapatmak demek oluyor.
Eğer aklımız da kalbimiz de istiyorsa, ama yine de nasıl yapacağımızı bilememenin heyecanı ve korkusu varsa, ki bunun nasıl bir şey olduğunu ben çok ama çok tecrübe ettim, tavsiyem Allah’a sığınmanız.
Eğer bu adım sizin için hayırlıysa, O bir çıkar yol gösterecektir. Yeter ki O’na güvenle, imanla, cesaretle sığınalım.
Maddi ve manevi çok büyük kazançlar elde edeceğinize inandığım e-kurslarımda buluşmak dileği ile.
Pinterest'te Takip Et!Yorum Yaz
Funda Teyze'nin öğrencileri kimler?:
Funda Teyze'nin öğrencileri:
** Akıl ve kalp merkezli,
** Hayatın 8 parçasını seven, sevmek isteyen,
** Hayatının her parçasında başarı isteyen,
** Hayatının her parçasını takdir etmeyi, teşekkür etmeyi bilen ve seven,
** Bir hatasını, yanlışını farkedince, bunun üzerinde ısrar etmeden azim ve kararlılıkla vazgeçmeye, hep iyiden, güzelden, doğrudan yana olmaya kararlı ve niyetli,
** Ve en önemlisi de, öğrenmeyi çok ama çok seven,
** doğru öğretmeni bulduktan sonra, hayatının her parçasında da olduğu gibi öğretmenine de sadakat gösterebilen,
** Allah'ı seven,
** Allah'ın da onu ve herkesi çok sevdiğini bilen,
** Anne veya anne olmak isteyen,
** Mutlu ve huzurlu bir aile kurmak isteyen,
** Mutlu, huzurlu, sağlıklı, bolluk ve bereket içerisinde bir hayat isteyen,
** Hayatının 8 parçasında hayırlı uğurlu işler yapmak isteyen,
** Türk hanımları.
Hayatımızın 8 parçası derken, hemen hatırlatayım, hayatın vazgeçilemez 8 parçası şunlar:
1- Kişinin kendisi,
2- Ailesi,
3- Arkadaşları, ülkesi,
4- Tüm insanlık,
5- Tüm canlılar,
6- Tüm fiziksel evren,
7- Ruhlarımız,
8- Allah.
Beyler ve öğrenci olmaya niyeti olmayan bayanlar da tabii ki okumak isterlerse okuyabilirler ancak yorum ve sorularınızı kabul edemeyeceğimiz ve cevap veremeyeceğimiz için lütfen kusura bakmayın.
31 Aralık 2011 tarihi itibariyle artık, rumuzlu yorumları kabul edemiyoruz.
Harikulade yorumlarınız bizim için çok değerli. Bu sebeple, hayatın her hangi bir parçası için sevgisiz, saygısız, iyiden, güzelden, doğrudan yana olmayan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Aynı şekilde özel cevap isteklerini de karşılamam artık mümkün olamıyor. Anlayışınız için teşekkür ederim.
Lütfen yorumunuzda, okuyanlara ve güzelim Türkçemize olan sevgi ve saygınızı da, imla kurallarına elinizden geldiği kadar dikkat ederek gösterin.
Çok çok teşekkürler, çok çok sevgiler,
=======================
Çekim Yasası Öğretmeni
Ve Harikulade Dileklerin Funda Teyzesi
=======================
Not:
Harikulade dilekler derken kastettiğimiz hayatın 8 parçası için hayırlı, uğurlu, faydalı, güzel dilekler. Hayatın 8 parçasından birini veya daha çoğunu yok farzetmeyen, zarar vermeyen, iyi, güzel, doğru dilekler.
Hepimize kolay gelsin. :D
No trackbacks yet.
22:11, 3 Haziran 2010
Ben öyle doluyum ki. Nerden başlasam bilemiyorum. Şu anda evliliğim tehlikede. Borçlarım var. Ama Allahıma çok şükür bir işim mesleğim var.
Ve herkesi seven, sevmeye çalışan, inancı olan bir insanım. Bu makaleden yola çıkarak size yazmak istedim.
Ben 30 yaşında bir kadınım. Ve bu zamana kadar kendime hiç değer vermedim. Belki de hiç sevmedim. Ama hep başkalarını sevdim. Mutlu etmek istedim. Ve bazen de karşılık bekledim, beni de çok sevsinler diye.
Öyle bir günde çıktınız ki karşıma. Bugün eşimle konuşacağım. Günlerdir küs benimle konuşmuyor. Önceden söylemem gereken bir borcu söyleyemedim ona. Beni o zaman istemez diye düşündüm. Yazdığınız makaleyle çıktınız karşıma.
Ben de bu çekim yasasını öğrenmek ve kendimi ehlileştirmek istiyorum. Umarım bana yardım edersiniz. Size şimdiden binlerce kere teşekkürler.
Allah razı olsun herkesten.
23:43, 12 Haziran 2010
İdil arkadaşım,
Öncelikle, duygu ve düşüncelerini paylaştığın için çok teşekkürler.
Ve ulaştığın farkındalıklar için tebrik ederim. Tüm dertlerin için çare yine sende var. Kalbini huzurla, Allah’a güvenle doldur. Geçmiş hataların için af dile. Allah’ın affetmeyi çok sevdiğini bilerek, sen de kendini affet. Sahip oldukların için şükretmeye odaklan.
Bunları sürekli yapamazsan bile, önce günde 5 dakika 5 dakika yapmaya kararlı ol.
Bunu her gün yaptıkça, bir de bakacaksın 5 dakikalar 10 dakika olmuş, sonra daha da sık olmaya başlamışlar. Ve sonra bir gün gelecek, uykunda bile bu huzur, şükür hislerini hissetmeye başlayacaksın.
Önemli olan başlarda yılmadan, bu şükür hislerine devam etmek.
Bahsettiğin tüm o farkındalıklara ben anlayış ve keşifler diyorum. Bu anlayış ve keşiflerin artarak devam etmesini dilerim.
Yazılarımı yavaş yavaş okumanı ve her anlayış ve keşifte durup, tadını çıkartmanı tavsiye ederim.
Güzel haberlerini duymak dileği ile…