Birey ve Grup, Sen ve Herkes…

Sevgili arkadaşım,

Bu makalede de yine, çok sinsi, çok zor farkedilen bir çekim yasası tıkanıklığını açmak için yazmaya niyet ettim.

Problemlere ve dertlere,

  • Birey olarak yaklaşmak,
  • Ve grup olarak yaklaşmak.

Bu konularda bizi, hepimizi, herkesi, çok büyük farkındalıklar bekliyor. Lütfen dikkatle oku.

Daha da iyisi, sen de o tıkanıklığın açılmasına niyet ederek oku.

Bu tıkanıklığın açılması, hayatına harikulade mucizelerin ve güzelliklerin akarak gelmesine sebep olabilir.

Ben şimdiden Allah’a sonsuz şükürlerimi iletiyorum bunun için. :D

*********************************************

Bir gruba teker teker bireyleri görerek de bakabiliriz, o bireyler sanki bir bütünmüş gibi grup olarak da bakabiliriz.

Bir bardak su, aslında milyarlarca molekülden oluşuyor.

O bardaktaki suya, bütün ve tek parça bir su kütlesiymiş gibi bakarsak, teker teker atomları ihmal edersek, eksik bir bakış olur bu.

Aynı şekilde, sadece teker teker atomlara bakarsak, bardaktaki suyu bir bütün olarak göremez hale gelebiliriz.

Bizi çekim yasası açısından ilgilendiren:

Bir bardak su için imkansız olanın, yasak olanın, o suyu oluşturan atomlar için imkansız olmaması. Bir bardak su durup dururken, bardağı bırakıp zıplayıp gitmiyor. Ama her saniye binlerce milyonlarca su molekülü bardağı terkedip uçup gidiyor.

Bunu siz de deneyebilirsiniz, bir bardak suyu odada bırakırsanız, bir kaç gün içerisinde bütün su uçup gidiyor.

Demek ki, grubun, yani bir bardak suyun yapamadığını, teker teker moleküller yapabiliyor.

Bilimde bunun bir örneği, gazlar.

Gazları anlarken, gazları sanki tek vücutlarmış gibi inceleyen bir bilim dalı da var, gaz atomlarıyla teker teker ilgilenenler de az da olsa var.

Ve ikisi de gerekiyor.

İlginç bir nokta, gazlarla uğraşan bilim adamları, nedense gazlar için imkansız olanla, gaz atomları için teker teker imkansız olanı biraz birbirine karıştırıyorlar. Bu sebeple, bilimin ve buluşların biraz önü kapanmış oluyor.

Göreceksiniz, önümüzdeki yıllarda, bu karışıklığın farkına varılacak ve bir takım ilginç buluşlar olacak. Mesela hiç enerji kullanmadan odaları ısıtan veya soğutan cihazlar, havadan su üreten cihazlar gibi.

Hissediyorum ki, uçan arabalar devri bu konunun çözülmesi, anlaşılması ve serbest kalması ile başlayacak.

Çünkü, gaz moleküllerinde, grup olarak düşünüldüğünde imkansız olan şeyler, teker teker moleküllerle ilgilenildiğinde imkansız değil, ve insanlık teker teker moleküllerle ilgilenebilecek çağa geldi ve bu olasılık ortaya çıktığında, yepyeni gelişme fırsatlarıyla karşı karşıyayız.

************************************

Çekim yasası açısından BİZİ ilgilendiren asıl noktaya dönersek…

İnsanı ve onun oluşturduğu grupları anlamak için de, en azından bireyi ve grubu ayrı ayrı ele almak gerekiyor.

Her ikisinin problemlerini birbiriyle karıştırmamak gerekiyor.

Tabii ki herhangi bir problemimize toplumsal olarak yani toplumun problemiymiş gibi yaklaşmak da mümkün, bireysel olarak yani söz konusu bireyin problemi olarak da yaklaşmak mümkün.

Ancak her probleme problem olarak değil, çözüm arayarak yaklaşmak en güzeli.

Ve bu sebeple de, herhangi bir probleme,

** toplumsal olarak yani grubu kurtaracak bir çözüm arayarak yaklaşmak da olası,
** bireysel olarak yani söz konusu tek bir bireyi kurtaracak bir çözüm arayarak yaklaşmak da olası.

Fakat, sevgili arkadaşım, SEN...

Senin kendi problemlerine çevrendeki insanların problemlerine, bireysel olarak yaklaşman en hayırlısı.

Çünkü SEN, grubun matematiksel ortalaması, insiyatifi olmayan, iradesi olmayan, Allah vergisi özel hediyeleri olmayan, herkesin yaptığını yapmak durumunda olan, robotumsu bir varlık değilsin.

SEN,

  • kendine nazır,
  • özel mi özel,
  • iradesi olan,
  • herkesten de ortalamadan da farklı olabilen, hatta daha iyi olabilen,
  • çeşit çeşit Allah vergisi hediyeleri olan,
  • bir düşüncesiyle dahi en inanılmaz problemleri değil çözmek, yok edebilecek yeteneklere sahip,

bir varlıksın.

Bu sebeple çekim yasası açısından,

“Herkes böyle yapıyor.”
“Herkesin derdi bu.”
“Herkes buna inanıyor.”
“Herkes bunu söylüyor.”
“Herkes bunu biliyor,”

diyerek, HERKESE dayanarak, kendimizi olumsuz bir hayat yaşamaya mahkum etmememiz gerekiyor.

*****************************************

Kuran’dan öğrendiğimiz ve hayatta da tekrar tekrar gözlemlediğimiz üzere insanlığın çoğunluğu her zaman yanlış yol üzerinde olacaktır.

Ancak SEN doğru yapıp, hem dini anlamda hem maddi anlamda hem de her alanda kazanabilirsin.

Fakat, bunun için çoğunluktan farklı olmaya da cesaret etmen gerekiyor.

Bilimsel olarak da biliniyor ki, toplumun sadece ufak bir yüzdesi, %2.5 civarı, yani 40′da biri, toplumda yaşanan tüm güzelliklerin, gelişmelerin, düzeltmelerin kaynağı.

Aynı şekilde, yine toplumun bir başka ufak yüzdesi, %2.5, yani 40′da biri de, toplumda yaşanılan TÜM çirkinliklerin, gerilemelerin ve bozulmaların kaynağı.

Geri kalan büyük yüzde, yani %95, içine atıldığı koşulları değiştirmeye çalışmadan, bazen iyi veya kötü bile diyemeden, diyecek enerjiyi ve insiyatifi dahi gösteremeden, bir iki ahlayıp vahlayıp ama hiç bir olumlu harekette bulunmadan, olaylara ve koşullara katlanarak yaşayıp gidiyor.

SEN, o büyük çoğunluğa mı uymak istiyorsun?

Yoksa kötülük ve çirkinlikte yarışan %2.5′a mı?

Yoksa iyilik ve güzellikte önde giden %2.5′a mı?

Tabii Kuran, Allah’ın affediciliğini bize çok güzel göstererek, bu 3 sınıfın, sadece en kötülerini cezalandırıyor.

***************************************

VAKIA SURESİ 7-14 (vakıa: Olan, ortaya çıkan)

Ve sizler, üç çift/sınıf oluvermişsinizdir.

İşte uğur ve mutluluk yâranı. Nedir uğur ve mutluluk yâranı?

İşte şomluk ve bunalım yâranı. Nedir şomluk ve bunalım yâranı?

Ve oluşta önde gidenler, yarışta önde gidenler…

İşte onlardır yaklaştırılanlar.

Nimetlerle dolu bahçelerdedirler.

Büyük kısmı öncekilerden,

Az bir kısmı da sonrakilerden.

Kuran Türkçe Çevirisi Sayın Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk

***************************************

Aslında bu yüzde meselesini biraz daha açarsak, sevgili arkadaşlarım,

Kötülüğü bile bile takip eden, yani %2.5′u göğsünü gere gere takip eden bir %17.5 var.

Aynı şekilde, iyiliği bile bile takip eden, göğsünü gere gere olmasa da, sessizce de olsa takip eden bir %17.5 var.

Yani iyilik için %20, (17.5 + 2.5)  kötülük için %20 (17.5 + 2.5).

Kalan %60 nereye çekersen oraya gidiyor.

Nereye çekilirse derken, kastettiğim, politik anlamda olsun, kültürel anlamda olsun, reklam, medya, moda, diziler, şarkılar, filmler, sokaktaki ilanlar da dahil, işyerindeki konuşmalar vs. HER ŞEYİ kastediyorum.

Bu sebeple, milletimiz özellikle dış güçlerin oyuncağı durumunda.

Bu sebeple, parayı veren, moda da yaratıyor, akım da yaratıyor, politika da yaratıyor.

Bu sebeple iyi, güzel, doğru şeyler milletin gözünde Tü-Kaka oluveriyor.

Burada dikkat etmemiz gereken bir nokta, kötülük için çalışanların, tek bir grup olmamaları. Yani o %2.5′un içinde dinsizi, dincisi, sağcısı solcusu, gericisi, ilericisi, cahili, bilgilisi, kadını erkeği, genci yaşlısı, her çeşidi olabiliyor.

Yani, her konudaki iyileri kötüleri kendi içerisinde incelemek gerekiyor. Tabii ki, bazı konular kötülüğe daha açık oluyor. Özellikle aşırılığa yatkın konular, akıldan, kalpten, mantıktan uzak konular, yalanlarla içiçe konular, kötülüğe harika bir yuva oluşturuyorlar.

*********************************

Sevgili arkadaşlarım,

Bu çoğunluğa uyma meselesi o kadar hassas ki…

Çekim yasası konusunda bile, çekim yasasını takip edenlerin çoğunluğunun yaptığını yapmamamız gerekiyor.

Ben de bir öğretmen olarak, çekim yasasını hayatına uyguladığını söyleyenlerin büyük çoğunluğunun, ortalamasının, genelinin, neler yaptığını, nasıl yalan hayaller peşinde koştuklarını, nasıl aradıklarını bulamayıp, daldan dala atladıklarını hem gözlemliyorum hem duyuyorum, hem de onları bu içinde bulundukları kısır döngüden çıkartmak için çok uğraşıyorum.

Her konuda olduğu gibi, çekim yasasında da çekim yasasını ciddiyetle, özenle, doğru öğretmenleri takip ederek uygulayanlar kazanıyor.

Sen de kazanmayı istiyorsan, çekim yasasını dahi çoğunluğa uymadan, kaliteli ve düzgün bir şekilde uygulaman gerekiyor.

Çoğunluğa uymama konusuna örnek vermek gerekirse:

Paranı çoğunluğun harcadığı yere harcamamalısın. Mutlu azınlığın, iyiden, güzelden, doğrudan yana olan insanların grubuna dahil olmalısın.

Saatlerini, zamanını da çoğunluğa uyarak televizyon başında geçirmemelisin..

Herkesin seyrettiği şeyi seyretmeyi, herkesin okuduğu şeyi okumayı alışkanlık haline getirmemelisin.

Çoğunluk günlük tutmaz, kalemden kağıttan kaçar. Sen günlük tutup, günlük şükürlerini, dualarını, dileklerini yazmalısın. Başarılı insanların hep günlükleri oluyor.

Çoğunluğun ettiği kadar ibadet etmekten de vazgeçmelisin. Yani burada hiç ibadet etmemekten vazgeçmeyi kastediyorum. :D

Aynı şekilde yanlış olduğunu bile bile, ibadet eden çoğunluğun ibadette sergilediği hatalara da eşlik etmemelisin.

Aynı şekilde Kuran okurken de çoğunluğun yaptığı yanlışın arkasına saklanmamalısın.

Çoğunluk,

** anlamını bilmeden, okumuş olmak için, sayı sayarak, Kuran okuyorsa,

** Kuran güzel örtülerle sarmalanıp, öpülüp alna konan, baş üstünde tutulan, duvarlara asılıp, tozlandırılan bir kitap haline gelmişse,

o ülkede yaşanan din de, Kuran da, özünden, amacından uzaklaşmış, uzaklaştırılmış bir din ve bir kitap haline geliyor.

Bunun arkasından o ülkede yaşanan din ve din adına yapılan tüm abartılar, tüm fikirler, verilen tüm kararlar da Kuransal ve dinsel olamıyor, Allah’ın emirlerine uygun olduğu da son derece büyük bir yalan oluyor.

Bu konuda size hayali bir hikaye anlatmak istiyorum. Benzetmede kusur olmaz, lütfen hoşgörün.

Hayali Bir Hikaye

Handan Hanım, bir gece rüyasında ışıklar içerisinde bir kişinin kendisine yaklaştığını görüyor. Bu kişinin peygamberimiz olduğunu hissediyor. Bu kişi konuşmaya başlıyor. Söylemek istediğinin çok önemli bir şey olduğu tavırlarından belli. Ancak söylediklerini Handan Hanım bir türlü duyamıyor, çünkü başında, evlerimizde Kuran’ın içinde tutulduğu kılıfın kalın kumaşından, kulaklarını kapatan bir gece şapkası var. Handan Hanım, kan ter içerisinde uyanıyor ve kendisine rüya ile gelen bu mesajı hemen anlıyor.

Rüyanın mesajı, Kuran’ı kılıfından çıkartması ve sık sık okuması.

Ertesi gün Handan Hanım, rüyasında yine o kutsal kişiyi görüyor. Ve belli ki, söyleyeceği çok önemli şeyler var. Handan Hanım da o Kuran kılıfını çıkardığı için, çok mutlu ve söyleneni duymaya hazır. O kişi konuşmaya başlıyor, fakat söyledikleri Arapça! Handan Hanım söylenenleri yine anlamıyor ve yine kan ter içerisinde uyanıyor.

Kendisine verilen mesajı hemen bir kaç dakika içerisinde anlıyor:
Kuran’ın bir tercümesini de evinde bulundurması ve okuması gerekiyor. Handan Hanım hemen bir Kuran tercümesi alıyor ve evinde bulunduruyor.

Ertesi gece, Handan Hanım rüyasında aynı ışıklar içerisindeki kişiyi tekrar görüyor ancak bu kez o kişinin yanında okumuş görmüş olduğu belli bir kişi daha var. O asıl kişi konuşuyor, yanındaki o bilgili kişi de söylenenleri tercüme ediyor.

Handan Hanım kendisine söylenenleri anlamaya çalışsa da, söylenenleri yine çok iyi anlayamıyor, görmüş geçirmiş bu tercümanın eski Türkçe ile konuşması sebebi ile, eski Türkçe ile bir şeyler söylediğini duyuyor, ve bir türlü söyleneni anlayamıyor. Ve yine kan ter içerisinde tekrar uyanıyor.

Handan Hanım rüyasının anlamını yine çok iyi anlıyor:
Düzgün Türkçe ile yazılmış, sular seller gibi anlayabileceği, Kuran’ın özünü koruyarak yazılmaya özen gösterilmiş, bir tercümana ve tercümeye ihtiyacı var.

Handan Hanım, hemen o gün Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk‘ün tercümesiyle Kuran satın alıyor.

Ve o gece, rüyasında yine o değerli kişiyi görüyor. Ve o kişi yine önemli bir şey söyleyecek gibi ve konuşmaya başlıyor. Handan Hanım, ‘Eyvah, ne bir tercüman var, ve yine konuşmaya başlayacak ve ben anlayamayacağım’ diye biraz telaş hissetse de, yine can kulağı ile dinlemeye koyuluyor ki…

Ne oluyor dersiniz?

O kişi Türkçe konuşuyor, sevgili arkadaşlarım. :D

Handan Hanım rüyasından uyandığında, kendisine söylenenleri anlamış durumda, ama asıl rüyasının anlamının da farkında:

Düzgün bir tercüme ile okunduğunda, Allah’ın peygamberimiz aracılığı ile insanlara, bize olan mesajı, araya bir tercüman girmemişcesine ve saf bir şekilde aktarılmış oluyor.

Düzgün bir tercüme ile, Allah’ın mesajı, birebir Allah’tan alınmış gibi, Allah’ın gönderdiği şekilde, değişmeden alınmış gibi oluyor.

Peki sizce rüyasında Handan Hanım’a ne söyledi bu değerli kişi?

‘Kuran’ı anlaya anlaya düşüne düşüne oku.’

Handan Hanım eskiden beri Kuran’a ve dini konulara güçlü bir eğilim, ilgi, sevgi hissetmesine rağmen, yaşadığı çevre sebebi ile, bu ilgisini hayata dönüştürememiş, Kuran’la yakından ilgilenme fırsatını bir türlü oluşturamamıştı.

Tabii o andan itibaren Handan Hanım’ın hayatı bir cennete dönüştü.

Çünkü Allah’ın sözlerini birebir ve anlayarak okuyabilmek, o konularda düşüncelere dalmak, Handan Hanım’ın her zaman en büyük hayali idi ve bunu gerçekleştirmek onun hayatına gerçekten de çok büyük bir mutluluk kattı.

VE Kuran’ı analaya anlaya düşüne düşüne okuyunca görüyor ve anlıyor ki, bu mesaj da zaten Kuran’da tekrar tekrar geçen bir mesaj imiş.

Kuran’da yazıyormuş:

‘Kuran’ı anlaya anlaya düşüne düşüne oku.’

Sevgili arkadaşlarım,

Bu hikayede de gördüğümüz üzere, Handan Hanım azınlıkta olmayı seçen bir insan.

Kuran’ı okuyarak azınlıkta oluyor.

Kuran’ı Türkçe okuyarak azınlıkta oluyor.

Ve en acısı da Kuran’ın İYİ bir tercümesini okuyarak azınlıkta oluyor.

***********************************************

Burada bir fırsatı gelmişken, tercümenin kusursuzu olur mu olmaz mı konusundan bahsetmek isterim.

Birincisi, insanın yaptığı hiç bir şeyin kusursuzu olmaz, o sebeple tercümenin de kusursuzu olur mu diye sormak zaten biraz tuhaf kaçıyor ve soranın tercüme konusundaki bilgisizliğini veya kötü niyetini, veya karşısındaki kişiden bilginin aslını saklama çabasını gösteriyor.

Gerçek sorulması gereken, bir tercüme hakkında sorulması gereken soru, “Bu tercüme aslına, özüne sadık mı?”

Elbette bunu sorarken, “100% aslına sadık mı?” da demiyoruz, o zaten mümkün değil. Fakat, “Oldukça, yeterince sadık mı?” diyoruz.

Gerçekten de bir tercüme, yeteri kadar uğraşıldığında, kulun da Allah’ında kabul edeceği kadar aslına sadık olabiliyor.

Yeteri kadar emek verildiğinde, neredeyse hem cümle cümle hem kelime kelime aslına uyan tercümeler yapılabiliyor.

  • Anlamı cümle cümle doğru veren,
  • Anlamı kelime kelime doğru veren,
  • His olarak aslındaki hisleri yansıtan,
  • Düşünce olarak aslındaki düşünceleri yansıtan,
  • Anlaması kolay,
  • Okuması kolay,
  • Okuması zevkli,
  • Kişiye ilham veren,
  • Kişiye konuyu sevdiren,

Tüm bunlar bir tercümenin başarı seviyesinde ölçülebilir noktalar.

Nasıl ölçülebilir? Okuyarak, temiz bir kalple bakarak. Genellikle güzel bir tercüme, hiç kuşkuya yer vermeyecek şekilde güzel oluyor.

Yetenek, çaba ve NİYET meselesi.

Gerçekten uğraşmak gerekiyor.

Eğer uğraşılırsa, sabırla ve niyetle, ilhamla ve kalple yaklaşılırsa, neredeyse aslına kelime kelime sadık bir tercüme yapılabiliyor. Bunu yapamayanlar, bazen aslına sadık bir tercüme yapılamaz iddiasına bile girebiliyorlar.

Ancak bu doğru değil.

Yetenek, çaba ve niyetle, ve Allah’ın izni ve yardımıyla, bu son derece mümkün.

Tercüme, bir bakıma bir sanat.

Kişi niyet ederse, aslına sadık olmaya niyet etmişse, ve kalbini bu işe vermişse, ortaya hiç bir kulun da beğenmemezlik etmeyeceği, Allah’ın da son derece hoşnut olacağı, aslına son derece sadık tercümeler çıkıyor.

Ki Sayın Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk‘ün tercümesi de bunlardan.

**************************************

Sevgili arkadaşlarım,

Sadece dini konularda değil, her konuda,

  • mutlu ve başarılı azınlığın yanında olmak,
  • yarışta-oluşta-işte önde gidenlerden olmak,

size belli bir rahatsızlık hissettirebilir fakat, bu başarının, daha doğrusu gerçek başarının tek yolu.

Mesela en basitinden bir örnek vermek gerekirse, bu farklı olmanın en büyük işaretlerinden birisi, sevgili arkadaşlarım,

Mesela bilgisayarınızda başkalarının veya çoğunluğun kullanmadığı bir programı sırf onun faydalarından dolayı kullanabiliyor musunuz?

Yoksa herkesin yaptığını yapmak sizin için hayatta daha mı önemli?

Aynı şekilde,

Mesela, ekonominin kötü gitmesi, hayat koşullarının zor olması, herkesin maddi olarak zor günler geçiriyor olması, sizin de aynı zorluklar yaşamanızı gerektirmiyor.

Farklı olmayı kabul et, doğru olanı yap ve başarıda, oluşta, yarışta önde git.

Çoğumuz emek vermemek için, yeterince çaba göstermemek için, yorulmamak için, gizli bir uyanıklık yapıyoruz.

‘Herkes ne kadar çaba gösteriyorsa ben de o kadar gösteriyorum’ diyoruz. Sonra da herkesin katlandıklarına maruz kalınca da şaşıyoruz, ‘Bu kadar uğraştım, neden olmadı?’ diye.

Oysa ki, çoğunluğa uymak, çoğunluğun enerji ve insiyatif seviyesine uymak, sonuçta çoğunluğun kaderine uymak, onların yaşadıklarını yaşamak demek.

Bu Kuran’ın da onaylamadığı bir şey.

İnsanlara yardım etmek ve bir şeyleri geliştirmek, düzeltmek, toplumdaki yalanları ve yanlışları düzeltmek söz konusu olduğunda, hepimiz bu yalanların bireysel olarak teker teker düzeltilmesi emek gerektireceği için, işin kolayına kaçıp, tek kaynaktan, bir kararla, toplu olarak bir düzeltmeye gidilmesinin daha pratik olduğu şeklinde bir düşünceye sahibiz.

Elbette Atatürk gibi bir liderin gelip hepimizi kurtarması, bizim birey olarak şahsen kurtulmamızdan daha kolay geliyor bize.

Oysa ki, insanları düzeltmek söz konusu olduğunda, insanları eğitmek, onlara yardım etmek söz konusu olduğunda, çözüm, hem onlara teker teker birey birey yaklaşmak, hem de toplu olarak doğru eğitimi sağlamakla gerçekleşiyor.

İnsanları düzeltmenin, onları eğitmenin, onlara yardım etmenin yolu her zaman onlarla birey olarak bire bir vakit geçirmeyi de içermek durumunda.

Bunu bebeği KAŞIK KAŞIK besleyerek büyütmeye de benzetebiliriz.

Hem verdiğiniz mama iyi, güzel, doğru, sağlıklı olacak, hem de siz onu kaşık kaşık besleyeceksiniz.

Bir toplum da ancak, birey birey, teker teker geliştirilerek, eğitilerek düzeltilebiliyor.

************************

Toplumsal sorunlarla ilgili olarak, tabii ki, soruna toplumsal yaklaşalım. Bazen bir kanun çıkarıp, bir çok derdi çözmek mümkün.

Ancak, bizi bireysel olarak ilgilendiren konularda, toplumsal yaklaşımın arkasına sığınmak, sanki biz birey olarak farklı bir şey yapamazmışız gibi olaylara yaklaşmak yanlış.

Toplumsal yaklaşımın yeri var, bireysel yaklaşımın yeri var.

Hiç birini bir diğerinin kanatları altına alıp, ‘OLAMAZ, YAPILAMAZ’ şeklinde bahanelerle hayatımızı, kendimizi, çevremizi, ülkemizi BAŞARISIZLIĞA, KOŞULLARIN KURBANI olmaya mahkum etmememiz gerekiyor.

İnsanları, toplumu, çevremizi, ülkemizi aklımızdan geçirdiğimizde, lütfen düşündüğümüz o şeyin, aslında,

  • teker teker bireylerden oluştuğunu,
  • grup olarak imkansız ve çıkmaz sokak görünen her şeyin birey birey yaklaşıldığında mümkün olduğunu,

hatırlayalım.

Ve bazen problemlerimize toplumsal bakış açısıyla yaklaşmanın bizi çıkmaz sokağa ve çözümsüzlüğe itebileceğini iyi anlayalım.

Unutmayalım ki, çekim yasası açısından yaşadığımız herhangi bir zorluğa, – ki bu parasızlık olabilir, ilişkilerde sorunlar olabilir- toplumsal bakış açısıyla bakmak, yapabileceğimiz en negatif bakış açısı oluyor.

Çünkü bizi herkesin yaşadığı veya yaşıyor olabileceği tüm olumsuzluklara mahkum ediyor.

Sanki biz herkesle aynı zekaya aynı eğitime sahipmişiz gibi olaylara yaklaşmak yanlış.

Sanki herkesin katlandığına biz de otomatik olarak katlanmak zorundaymışız gibi olaylara bakmak doğru olmuyor.

Sevgili arkadaşım,

Herkes yanlış yaparken, sen doğru yapmaktan vazgeçmemelisin.

Sen kendi durumunu, kendi koşullarını, ve kendini özel olarak düşünmek ve gerekli adımları atmak durumundasın, ve farklı olmaktan, herkese rağmen mutlu olmaktan çekinmemelisin.

Follow Me on Pinterest Pinterest'te Takip Et!
 
Yorumlar (5)
  1. Özlem
    08:12, 29 Nisan 2013

    Harikulade bir makale çok çok güzel :D Emeğinize sağlık.

    Siz bana bir keresinde şu bilgiyi öğretmiştiniz. Yanlışı herkes yapıyor diye yanlış doğru mu oluyor?

    Hayır olmuyor.

    Benim de gerektiğinde bu bilgi hep aklıma gelir.

    Bu makale de benim ufkumu çok genişleten makalelerinizden biri oldu. Bu yüzden sık sık okuyup her satırını çok çok iyi anlamaya niyet ediyorum.

    Çok teşekkürler

  2. Funda Teyzen
    11:09, 29 Nisan 2013

    Harika Özlem arkadaşım,

    Çok sevindim. Çok çok sağ olasın güzel yorumun için.

    Hepimize kolay gelsin. :D

    Çok çok sevgiler

    2k

  3. Funda Teyze
    09:53, 29 Kasım 2016

    Bu makaleyi 3,5 sene önce yazmışım.

    Şimdi dünya nanoteknoloji adı verilen ve küçük boyutta, atom boyunda ve benzeri boylarda konularla ilgilenen teknoloji sayesinde, artık imkansızın imkansız olmadığını anladı.

    Nano milyarda bir demek. 1 metrenin milyarda biri.

    (Yani metre, santimetre-100de biri, milimetre -binde biri, mikrometre -milyonda biri, nanometre milyarda biri.)

    (1 nanometrede binlerle sayılabilecek atom var, yani bu ölçü birimi atom boyutunda bir şeyler yapmaya çok yakın.)

    Çok şükür, gelişmenin ve umudun gücü, katılığı ve sabit fikirliliği yine yendi. Her zaman söylediğim gibi adı havalı da olsa, demek ki o havalı isimler belli grupların yeni fikirleri kabul edebilmesi için şart ve gerekiyor.

    Artık teker teker atomlarla oynama zamanına geldik.

    Yeni maddeler ortaya çıkarmak, elmastan 10 kat sert yapılar keşfetmek ve daha sıradaki niceleri.

    Uçan arabaya herhalde bir 10-15 yıl var gibi geliyor bana.

    Daha yeni bir kaç gün önce kesin ispatı yapılan, cisimleri uçurma teknolojisi, cisimleri uzayda hareket ettirme teknolojisi NASA tarafından onaylandı ve bu da yukarıda bahsettiğim, gazlar konusunu ispatlayan bir noktaya bağlandı.

    3.5 sene önce bu konulara maalesef yukarıdan bakma ve alayla yaklaşan tüm bilim insanları, daha bir kaç gün önce kanıtlanınca sanırım hepsi susmak durumunda kaldılar.

    Tabii, zamanla ‘Ama bu Nano’ deyip ya da başka bir isim bulup onlar da kulllanacaklar. (Hatta adı bu olmamasına rağmen Pilot Dalga Teorisi’ diyen de var. :D)

    Yani tüm direnenler bile bir yolunu bulup kendi nefslerine uygun bir şekilde bu konuyu kabullenecekler.

    Buradan da ders çıkarıyoruz ki, bir grup insan seni beğenmiyor, senin fikirlerine olumsuz yaklaşıyor diye, sen kendini üzme. Çünkü o grup insan yarın gelir, 1 saatte fikir değiştirir, seninle hemfikir olur hatta bir de güzel isim takıp kendilerini haklı da görürler, sonra da sen üzüldüğünle kalırsın, öyle yapma. :D

    Bu keşif hem bu makalemi hem de KUANTUM NEDİR? makalemi haklı çıkardı, çok şükür.

    Artık kuantum teorisi denilen ilginç isimli, ama ‘bazı şeyler bilinemez, emin olamazsın, her şeyi ölçemezsin’ şeklindeki karmaşık formüller grubu, bir kenara konulmak zorunda kalıyor bu yeni keşifle. Yaşasın!

    Ne acıdır ki, demek ki kuantum teorisinin insanları ilk ve en önemli cahil tuttuğu konu, uzaya gidebilmek, havada uçabilmek, yerçekimine karşı koyabilmek imiş.

    Meğer o yapılan bilimsel hata, insanların tüm dünyada yaşanan petrol ve dğer enerji kaynakları ile ilgili sıkıntının belki de BİRİNCİ kaynağı imiş.

    Çünkü o yüzden yerçekimine karşı gelemedik, uzaya gidemedik, uçan araba yapamadık, kimbilir hangi enerji kaynaklarını keşfedemedik.

    Petrol yüzünden kaç milyon kişi öldü ve ölmeye de devam ediyor. Hem çevre kirlenmesi hem de savaşlar ve entrikalar ile.

    Bilim insanlarının şımarıklıkları da maalesef çok ağır bedelli oluyor.

    Kuantum kuantum diyenler, bu sebeble ortaya çıkan bilimsel gelişmede yavaşlama, yeni enerji kaynaklarının bulunmaması, çıkan petrol savaşları gibi sebeplerle insanlığa maalesef çok büyük acılar yaşattılar.

    Yapılamaz, edilemez diyen her bilim insanı, insanı hayvan olmaya gerisin geri geri ittiriyor ve sonra da insanlar hayvanlar aleminin kıtlığına, öfkesine, zalimliğine geri düşüp, zayıf olanın canı ile ödemek zorunda kalıyorlar bu hatayı ve şımarıklığı.

    Kim o zayıf olanlar?

    Çocuklar, fakir ülkeler.

    Şu sıralar da mesela bir ülkede boru hattı döşenmesine ısrarla karşı çıkan insanlar var.

    Eğer başarılı olurlarsa, 10 yılda bir kalın elbiseler giyip, 2 saat uzun doğa yürüyüşleri yapablabilecekleri güzel manzaralı, kıraç toprakları olacak, boru döşenmemiş.

    Ancak bunu bedeli, maalesef o ülkenin o borudan gelmeyen doğal kaynağı ister istemez fakir ülkelerin kaynakları ile oyunlar oynarak, savaşlar çıkararak almasına sebep olacak.

    Açlık insanı günaha ve orman kanunlarına döndürüyor ve özellikle büyük ülkeler toklarsa, keyifleri yerindeyse, savaş çıkarmıyorlar.

    Ama petrole, enerjiye ihtiyaçları varsa, küçük ülkelerin keyfine kalmak istemedikleri için ve ucuz hatta bedava almak istedikleri için, oralarda savaş ve kargaşa çıkartıyorlar. Ve alacakları enerjiyi bedavaya getiriyorlar. Bir diğer ifade ile çalıyorlar. Eskiden daha kolaydı. Sömürürlerdi. Gider alır gelirlerdi. Ama artık bunu açık açık yapamadıkları için, çeşitli oyunlarla, ufak ama enerjisi olan ülkelerde savaş çıkartıp, hem ürettiği silahı satıp, sonra petrolü enerjiyi de ucuza alıp, o ülkede ve çevresinde hayatı cehenneme çevirmek pahasına açlıklarını gideriyorlar.

    Uzun lafın kısası, nano-mano! Güzel günler gelsin artık.

    Adına da razıyız.

    İstedikleri kadar havalı isim taksınlar, yeter ki, bilimin önünü kapatmasınlar.

    Yeter ki, insanlar soğukta ısınsın, aç kalmasın, sağlıkla yaşayabilsin, seyahat edebilsin, fabrikalarında üretebilsin, hayat kolaylaşsın, yüzler gülsün, çocuklar da hayırlı uğurlu hobiler edinip, hayata tatlı tatlı hazırlansın ve hayırlı mesleklerde ve güzel ailelerde vatana millete, insanlığa, hayvanlara, doğaya, evrene mutluluk, umut, sevgi yayabilsin ve Allah’a şükredebilsin.

    Ben diliyorum, hayat hepimiz için, herkes için çok güzel olsun.

  4. Alev
    12:03, 30 Kasım 2016

    Ben de yıllar sonra tekrar okudum bu güzel makaleyi. Allah razı olsun sizden. Gerçekten de toplumların durumları, iyi ve kötünün ve onları izleyen çoğunluğun durumları sanırım insanlık tarihinin başlangıcından itibaren bu şekilde. Bunu grafikle ve rakamlarla, yüzdelerle anlatmanız da harikulade olmuş. Çok teşekkürler.
    İnşallah bizler iyi azınlıktan olalım. Allah’a sığınıp iyiden, güzelden ve doğrudan yana olalım.
    Yukarıdaki yorumunuzda dediğiniz gibi bilim ve teknolojilerdeki ilerlemeler de inşallah insanlık için, özellikle de zayıflar, güçsüzler, çocuklar için, hayırlı ve uğurlu olur. Barışla, sevgiyle, güzel şartlar altında, sağlıkla, mutlulukla, bollukla ve bereketle yaşamamız mümkün olur.
    Çok çok sevgiler.
    2k

  5. Funda Teyze
    16:39, 30 Kasım 2016

    Sağ olasın yıllar sonra tekrar okuduğun için Alev arkadaşım. :D Allah senden de razı olsun.

    Ben dileklerine AYNEN katıldım. :D

    Çok çok sevgiler
    2k

Yorum Yaz

Bu site, çok sevgili ve değerli ÖĞRENCİLERİM ve öğrencim olmak isteyen bayanlar için hazırlanmıştır.

Funda Teyze'nin öğrencileri kimler?:

Funda Teyze'nin öğrencileri:
** Akıl ve kalp merkezli,
** Hayatın 8 parçasını seven, sevmek isteyen,
** Hayatının her parçasında başarı isteyen,
** Hayatının her parçasını takdir etmeyi, teşekkür etmeyi bilen ve seven,
** Bir hatasını, yanlışını farkedince, bunun üzerinde ısrar etmeden azim ve kararlılıkla vazgeçmeye, hep iyiden, güzelden, doğrudan yana olmaya kararlı ve niyetli,
** Ve en önemlisi de, öğrenmeyi çok ama çok seven,
** doğru öğretmeni bulduktan sonra, hayatının her parçasında da olduğu gibi öğretmenine de sadakat gösterebilen,
** Allah'ı seven,
** Allah'ın da onu ve herkesi çok sevdiğini bilen,
** Anne veya anne olmak isteyen,
** Mutlu ve huzurlu bir aile kurmak isteyen,
** Mutlu, huzurlu, sağlıklı, bolluk ve bereket içerisinde bir hayat isteyen,
** Hayatının 8 parçasında hayırlı uğurlu işler yapmak isteyen,
** Türk hanımları.

Hayatımızın 8 parçası derken, hemen hatırlatayım, hayatın vazgeçilemez 8 parçası şunlar:
1- Kişinin kendisi,
2- Ailesi,
3- Arkadaşları, ülkesi,
4- Tüm insanlık,
5- Tüm canlılar,
6- Tüm fiziksel evren,
7- Ruhlarımız,
8- Allah.

Beyler ve öğrenci olmaya niyeti olmayan bayanlar da tabii ki okumak isterlerse okuyabilirler ancak yorum ve sorularınızı kabul edemeyeceğimiz ve cevap veremeyeceğimiz için lütfen kusura bakmayın.

31 Aralık 2011 tarihi itibariyle artık, rumuzlu yorumları kabul edemiyoruz.

Harikulade yorumlarınız bizim için çok değerli. Bu sebeple, hayatın her hangi bir parçası için sevgisiz, saygısız, iyiden, güzelden, doğrudan yana olmayan yorumlar yayınlanmayacaktır.

Aynı şekilde özel cevap isteklerini de karşılamam artık mümkün olamıyor. Anlayışınız için teşekkür ederim.

Lütfen yorumunuzda, okuyanlara ve güzelim Türkçemize olan sevgi ve saygınızı da, imla kurallarına elinizden geldiği kadar dikkat ederek gösterin.

Çok çok teşekkürler, çok çok sevgiler,

=======================
Çekim Yasası Öğretmeni
Ve Harikulade Dileklerin Funda Teyzesi
=======================

Not:
Harikulade dilekler derken kastettiğimiz hayatın 8 parçası için hayırlı, uğurlu, faydalı, güzel dilekler. Hayatın 8 parçasından birini veya daha çoğunu yok farzetmeyen, zarar vermeyen, iyi, güzel, doğru dilekler.
Hepimize kolay gelsin. :D

No trackbacks yet.

Mesaj gönder!
Loading...