Kadın Olmak ve Çekim Yasası
Kadın Olmaktan Utanıp, Erkek Olmaya Çalışan Kadınlar, Lütfen Uyanın ve Kadın Olmaktan Utanmayın.
Sevgili hanımlar,
Çekim yasasını hayatınızda layıkıyla ve iyi, güzel, doğru bir şekilde kullanmak istiyorsanız, EN BAŞTA, kadın olmaktan utanmayın, erkek olmaya çalışmayın, lütfen uyanın ve kadın olmayı, KADINLIĞI SEVİN.
Erkeklerle yarışmanıza, erkeklerle rekabet etmenize gerek yok.
Erkeklerle eşit olduğunuzu ispat etmenize gerek yok. Çünkü aslında Allah sizi üstün bile yaratmış ama bunu konuşmak zorunda olmamız bile biraz ayıp.
En güzeli, Allah’ın bize olan lütufları için şükretmek.
‘Eşitlik yok’ diye bas bas bağırmak ve erkek gibi olmaya çalışmak, değil.
Bir kadının doğal hisleri, içgüdüleri, inceliği, yaratılışı, bir erkeğin sahip olduğu atılganlık, güçlülük, tuttuğunu kopartmak içgüdülerinden daha aşağı değil.
Hayatın kadın ve erkek için müşterek olması demek, ‘kadın da erkek gibi olsun, gitsin, hayata atılsın, çalışsın, ekmek kazansın’ demek değil.
Hayatın müşterek olması demek, kadının kendi doğal hislerine uygun olan görev ve sorumlulukları üstlenmesi, erkeğin de kendi doğal hislerine uygun görev ve sorumlulukları üstlenmesi demek.
Erkeğin atılganlığı, fiziksel güçlülüğü, yuvasına, kadınına, çocuğuna yiyecek getirmek, onlara güvenli bir ortam sunmak için.
Kadının,
- aynı anda bir çok konu ile ilgilenebilmesi,
- karmaşık ortamlarda dahi, olaya ve duruma hakim kalabilmesi, organize edebilmesi,
- çok seslilikten, gürültüden, fazla olumsuz etkilenmemesi,
- atılgan ve rekabetçi değil, sevgi ve paylaşım öncelikli yaklaşımı,
aslında yaratılış olarak, onu çocuklarıyla rahat ilgilenebilmesi, onları sağlıklı ve güzel bir şekilde büyütebilmesi için gerekli Allah vergisi yetenekler.
Kadın, kadın olmaktan utanıp, sıkılıp, bıkıp, erkeklerin hayatını yaşamaya çalıştığı zaman, bu konuda doğal ve kuvvetli bir içgüdüsü olmadığı için, kendisine bir itici güç ve enerji kaynağı olarak, ilişkilerde serbestliğin ve büyük beklentilerin heyecanını harekete geçirmek zorunda kalıyor.
Ve buna erkeklerle ve başka kadınlarla da rekabet etmek ve onlara bir şeyler ispatlamak oyunu ve ihtiyacı da ekleniyor.
Bu sebeple de çok ilginç, kadınlar çalışınca, 20 hatta 30 yaşında bile, evliliğe, yuva kurmaya kuşkuyla bakarken, çalışan bir erkek daha 20 yaşında bile evliliğe istekli olabiliyor, tabii ki istisnalar hariç.
Kadınların ilişkilerdeki o macera ve büyük beklentilere sahip oluşları, maalesef aynı zamanda onların evliliklerini ve yuva kurmalarını ve tabii anneliklerini de geciktiriyor.
Yani aslında çalışan kadın, çalışmayı istediği anda, kadınlığından da, anneliğinden de ister geciktirerek, ister tamamen bırakarak, vazgeçmiş oluyor.
Tabii ikisini de yapma taraftarı olan kadınlar da var.
Onlar da hem evleneceğim, hem çocuk sahibi olacağım, hem de çalışacağım diyorlar.
Fakat bu yokuş yukarı bir yol olduğu için ve hem kendilerinden, hem çocuklarından, hem eşlerinden, hem de işlerinden ödün verme durumunda kalıyorlar ve hayattan buldukları maalesef mutluluk değil, kuru bir görevlerin yerine getirilmesi, üzerine alınan sorumlulukların acı sıkıntılarla yerine getirilmesi şeklinde sancılı bir hayat oluyor.
Peki Funda Teyze ne tavsiye ediyor?
Funda Teyze ne anlatmaya çalışıyor?
Funda Teyze, ne diyor?
1- Herkesin AYRI durumu var hayatta. Ve herkesin KENDİ kararını vermesi en güzeli. Yani kadınlara, topluma bir baskı yaparak, propaganda yaparak, duygularla oynayarak, düşmanlıklar yaratarak, ‘İLLE DE, çalışacaksınız, erkeklere iş alanında yenilmeyeceksiniz, önce iş, sonra aile.’ türünden VEYA ‘kadınlar çalışmasın, evde otursun.’ şeklinde İKİ ZIT UÇ olarak, mantıktan, adaletten, orta yoldan uzak, bir grup baskısı ve dayatma OLMAMALI.
İlle de çalışmak da, ille de evde oturmak da, sırf İLLE DE dayatıldığı için bile zararlı sonuçlar veriyor.
Oysa ki herkesin durumu ayrı.
İnsanlar KENDİ durumlarına göre, akıl mantık, kalp çerçevesinde, iyi, güzel, doğru bir yön çizebilmeli kendisine.
Ama bu dayatmalarla, propagandalarla, ve düşmanlıklar yaratılarak asla olmamalı.
Şu da bir gerçek ki, ille de çalışmak bir yana, insanlar ille de evlenmek zorunda bile değil. Bizim dinimizde, Kuran’da, Allah dahi, istemiyorsa evlenmesin diyor.
Ama tabii bir de istememesine rağmen, SIRF TATMAK için, o zevki de tatmak için evlenenler ve yine sırf o zevki de tatmak için çocuk doğuranlar var.
Bunlar zaten dikkat edin, çocuk doğar doğmaz yada eninde sonunda ne hikmetse boşanıyorlar. Üstelik, çocuklarına hem anne hem baba olmakla övünürler. Sanki dünyada baba kıtlığı var gibi.
Bu durumu da iyi anlayalım. Genelde sırf hayata zevk almak için yaklaştıklarından, çocuklarının babasını seçerken de, zaten uygun olmayan birisini seçtikleri için, sonucun böyle olması aslında kaçınılmaz ama nedense onlar bunu bir türlü fakedemiyorlar. Hatta buna da ‘kadınlığını yaşamak’ diye ad da takıyorlar.
Yani her şeyin, insanı etkileyecek, ona duygusal baskı yapacak bir adı da var, sevgili arkadaşım. İhanet basamağının en önemli özelliklerindendir bu:
Havalı, yüce, özel isimler, duygularla bir doğruyu yok etmek ve yerine bir yalanı ve yanlışı hatta günahı yerleştirmek.
Sen de kendi durumunu, KENDİNİ iyi tanı, İYİ bil.
Ancak bu şekilde yalanlardan yanlışlardan, dayatmalardan kendini koruyabilirsin.
2- Lütfen tüm bu,
kadınlığını yaşa ayartmalarına,
erkeklere yenilme kışkırtmalarına,
önce iş sonra aile baskısına,
çocuğunu kreşe ver, senden daha iyi büyütür yalanlarına,
baba olamayacak, genç ve eğlencelik erkeklerle evlenme yarışına,
kadınlığı, anneliği küçük gören o alaycı ve küçümseyici bakışa,
çalışırsan dünyanın zenginlikleri senin olur, arabanın taksidini kendin verirsin süslemelerine,
tüm o erkekler kötüdür düşmanlık propaganlarına,
inanma!!!
Lütfen cesur ol ve KENDİN olmaktan, KADIN olmaktan, ANNE olmaktan çekinme.
3- Ve her ne kadar herkesin durumu farklı da olsa, ortalama olarak benim sevgili okuyucu ve öğrencilerime, ve genç nesil hanımlara verebileceğim bir tavsiye, bir yol haritası, bir hayat planı sanırım şu olurdu:
* Hayatın her çeşit koşuluna hazırlıklı olmak amacıyla, bir bayan olarak, sana, duygularına, içgüdülerine, yeteneklerine hitap eden bir meslek seçip o konuda bir diploma sahibi olmak.
Ve mümkünse bunu yaparken, erkeklerle erkek gibi rekabet etmenin gerekeceği, erkek gibi çalışmanın ve yaşamanın gerekeceği işleri tercih etmemek. Bırakın o işlerden erkekler ekmek yesin, siz de bayanlara hitap eden, onların mutlulukla yapacağı işler için eğitim alın.
* Zengin, yakışıklı, olağanüstü, farklı, çok özel bir erkeği BEKLEMEK ve onun peşinde koşmak oyununa kanmayın.
Bu oyun, sizin geç yaşta evlenmenize veya hiç evlenememenize veya yanlış insanlarla evlenmenize sebep olacaktır.
En iyi eş adayları gençken insanın karşısına çıkıyor ama eğer kişi hayalinde bambaşka bir yalan sevdanın peşinde ise, maalesef bu güzel kapılar kaçırılmış oluyor.
Bu yola girmiş bir bayan, Allah’a da sığınmıyorsa, ya evlenemiyor, ya baba ve eş olamayacak kendinden genç birisi ile evleniyor ve sonu hüsran oluyor, ya da hiç de hayalini kurmadığı şekilde, son derece uygunsuz kişilerle beraberlikler yaşamak zorunda kalıyor.
Yani okul bitti biterken, karşımıza çıkan adaylara önyargısız bakmak ve hayırlı uğurlu bir kimse ile bir evlilik gerçekleştirmeyi geciktirmeden amaç edinmek en güzeli bence, genellikle.
* Eş adayının, ‘Aman sen çalışma, ben sana ve çocuklarımıza bakarım’ diyecek kadar babacan ve koruyucu karakterli olmasına dikkat edelim.
Hatta ‘Allah izin verir de çocuğumuz, çocuklarımız olursa, ben onlara gerekirse, 3 sene, 5 sene, 10 sene, hatta mümkünse onlar büyüyüp evden hayırlısıyla ayrılana kadar bakmak isterim’ şeklinde niyetinizi belirtip, onların tepkisini ölçmek de faydalı olacaktır.
Bu şekilde, eş ve baba olmaya hazır, huzurlu, mutlu bir yuva kurulabilecek bir adayı anlayabiliriz bence.
* Özene bezene seçtiğimiz bize uygun, bir kadının hislerine, yaratılışına uygun işimizde, evlenene kadar çalışıp belli bir yere gelelim.
Evlenince, eğer eşimizin gücü yetiyorsa, yuvamızı oluşturmak için, işten ayrılınılabilir, yetmiyorsa, borçların ödenmesi vs amacıyla, çocuk olana kadar çalışılınabilir. Çocuğumuz olduğu zaman, ücretli, ücretsiz, yapılabilecek EN UZUN süreyi alarak, çocuğumuzu elimizden gelen en iyi, en güzel bir şekilde büyütelim. Hatta mümkünse ayrılıp, gerekirse tekrar iş aramaktan korkmayalım, çekinmeyelim, çocuğumuz için o cesareti gösterelim.
* Evdeyken de evin ruhi lideri olarak, büyük bir sorumluluğumuz olduğunu da unutmayalım.
Çoğu insan, HATTA ÇOĞU KADIN ev hanımlığını, sıkıcı, banal, hatta çoğunlukla, ya boş boş oturulan, ya da hizmetçi gibi, köle gibi çalışıp, saçını süpürge edilen bir iş olarak görme hatasına düşüyor, maalesef. Tembellik olarak görenler de çok.
Çoğu kadın, ev hanımı olmaktan ya utanıyor, ya sıkılıyor, ya da ben yapamam, ille de çalışmam lazım diyor.
Neden?
Çünkü en başta seyrettikleri filmlerde, dizilerde bu tür bir tablo çizildiği ve çalışan kadının, modern, güzel giyinen, özgür, mutlu olduğu yalanları ile en başta hanımların beyni yıkandığı için.
Annelerimiz zamanında da bu gerçekleştiği için, çoğu anne kızına tavsiye ediyor.
- Ben çalışamadım, sen çalış.
- Ben okuyamadım, sen oku.
- Aman evlenme.
- Kendi ekmeğini kazan.
- Erkek eline bakma.
- Evlenip n’nolucak.
- Ben evlendim, saçımı süpürge ettim de ne oldu?
- vs vs vs…
Oysa ki, ev hanımlığı, annelik, ki benim verdiğim bir isimle, EV KURUCULUĞU, aslında çok ciddi bir meslek.
Aslında kariyerin en alası.
Kariyer kelimesi ne demek biliyor musunuz, sevgili arkadaşlarım?
Kariyer kelimesi, İngilizce Career kelimesinden geliyor ve evet, iş demek, meslek demek, iş hayatı demek, yapılan işler demek.
Ama asıl bu kelimenin KÖKÜNE bakalım.
Her bir kelimeyi hakkını vererek anlamak istiyorsak, köküne, nereden, nasıl geldiğine bakmak gerekiyor. Aksi takdirde o kelime asla tam olarak anlaşılamıyor.
Kariyer kelimesinin köküne de baktığımızda görüyoruz ki, YARIŞ PİSTİ, ve ondan da daha eskiye gidersek, aslında YOL demekmiş.
Ve annelik de YOL olarak, uğraş olarak, meşgale olarak, bence hayattaki en güzel, en değerli, en TAM ZAMANLI olmaya layık bir iş ve uğraş.
Ve bu işi hakkını vererek yapmak da gerekiyor.
Eş, anne, ev hanımlığı, ev kuruculuğu görev, uğraşı ve mesleğinin de incelikleri var. Hassas noktaları var.
Ve bunların en başında da, evin ruhi lideri olmak gibi, büyük bir sorumluluk var.
Bu nasıl bir görev? Bu nasıl bir sorumluluk?
İşte 1-2 ipucu ve örnek, sevgili arkadaşlarım:
- Olumlu niyetlerimiz, dualarımız, ve destek veren sözlerimizle eşimizin ve çocuklarımızın 1 NUMARALI KORUYUCU MELEĞİ haline gelelim.
- Çağımızın ekonomik koşullarında eşimizin, maddi durumunu ve iş başarısını, dua ve niyetlerimizle en yüksek seviyede korumak zorunda olduğumuzu ve bir gün dahi boş veremeyeceğimizi unutmayalım.
Aksi takdirde, eşimizi, çocuğumuzu, yuvamızı bırakıp tekrar işe dönmek zorunda kalabileceğimizi bilelim.
**************************************
Ve uzun lafın kısası deyip, konumuzu özetlersek, sevgili arkadaşım:
Mutluluğundan SEN sorumlusun.
Herhangi bir politik, veya sosyal, veya dini, veya ekonomik, veya moda akımın, seni GERÇEK MUTLULUĞU tatmaktan uzaklaştırmasına izin verme.
Senin hayatın, senin mutluluğun SENİN kararlarında ve niyetlerinde.
Karar ve niyetlerinde her zaman ÖNCE Allah’a sığın ve aklını kalbini dinle.
Hiç bir moda, hiç bir akım, hiç bir politika, hiç bir şey, seni yaratılışında sana verilen mutluluk kaynaklarından uzaklaştıramasın.
Evet hepsinin, yani tüm bu akımların hayatta doğru olduğu anlar, konular, yerler olabilir.
Ama bu onları genel bir hayat prensibi yapmak için yeterli değil.
Hayat prensibini, sen Allah’a sığınıp, aklını kalbini dinleyerek ve hayatının 8 parçasını severek, sayarak, ezmeyerek belirle.
Hepimize kolay gelsin, inşallah.
Çok çok sevgiler
Yorum Yaz
Funda Teyze'nin öğrencileri kimler?:
Funda Teyze'nin öğrencileri:
** Akıl ve kalp merkezli,
** Hayatın 8 parçasını seven, sevmek isteyen,
** Hayatının her parçasında başarı isteyen,
** Hayatının her parçasını takdir etmeyi, teşekkür etmeyi bilen ve seven,
** Bir hatasını, yanlışını farkedince, bunun üzerinde ısrar etmeden azim ve kararlılıkla vazgeçmeye, hep iyiden, güzelden, doğrudan yana olmaya kararlı ve niyetli,
** Ve en önemlisi de, öğrenmeyi çok ama çok seven,
** doğru öğretmeni bulduktan sonra, hayatının her parçasında da olduğu gibi öğretmenine de sadakat gösterebilen,
** Allah'ı seven,
** Allah'ın da onu ve herkesi çok sevdiğini bilen,
** Anne veya anne olmak isteyen,
** Mutlu ve huzurlu bir aile kurmak isteyen,
** Mutlu, huzurlu, sağlıklı, bolluk ve bereket içerisinde bir hayat isteyen,
** Hayatının 8 parçasında hayırlı uğurlu işler yapmak isteyen,
** Türk hanımları.
Hayatımızın 8 parçası derken, hemen hatırlatayım, hayatın vazgeçilemez 8 parçası şunlar:
1- Kişinin kendisi,
2- Ailesi,
3- Arkadaşları, ülkesi,
4- Tüm insanlık,
5- Tüm canlılar,
6- Tüm fiziksel evren,
7- Ruhlarımız,
8- Allah.
Beyler ve öğrenci olmaya niyeti olmayan bayanlar da tabii ki okumak isterlerse okuyabilirler ancak yorum ve sorularınızı kabul edemeyeceğimiz ve cevap veremeyeceğimiz için lütfen kusura bakmayın.
31 Aralık 2011 tarihi itibariyle artık, rumuzlu yorumları kabul edemiyoruz.
Harikulade yorumlarınız bizim için çok değerli. Bu sebeple, hayatın her hangi bir parçası için sevgisiz, saygısız, iyiden, güzelden, doğrudan yana olmayan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Aynı şekilde özel cevap isteklerini de karşılamam artık mümkün olamıyor. Anlayışınız için teşekkür ederim.
Lütfen yorumunuzda, okuyanlara ve güzelim Türkçemize olan sevgi ve saygınızı da, imla kurallarına elinizden geldiği kadar dikkat ederek gösterin.
Çok çok teşekkürler, çok çok sevgiler,
=======================
Çekim Yasası Öğretmeni
Ve Harikulade Dileklerin Funda Teyzesi
=======================
Not:
Harikulade dilekler derken kastettiğimiz hayatın 8 parçası için hayırlı, uğurlu, faydalı, güzel dilekler. Hayatın 8 parçasından birini veya daha çoğunu yok farzetmeyen, zarar vermeyen, iyi, güzel, doğru dilekler.
Hepimize kolay gelsin. :D
No trackbacks yet.
14:59, 10 Mart 2015
Sevgili Funda Öğretmenim,
Bu değerli makale için çok teşekkür ederim.
Gerçekten de, anlayan, seven, düşünen ve en önemlisi de Allah’a sığınan bir kalp için çok eğitici, yol gösterici, harika bir makale olmuş. Benim de çok aklım kalbim açıldı, içime bir huzur geldi.
Hayatta iki aşırı uç olmak zorunda değil. Her şey dengeli, ölçülü, kendi durum ve şartlarına özel olarak değerlendirilerek hayırlı uğurlu bir şekilde gerçekleştirilebilir. İşte bu dengeli ve ölçülü yol haritası bu makalede var. Bu yüzden çok çok teşekkür ederim.
Benim çalıştığım zamanlarda çocuğum yoktu ancak yine de çok mutsuzdum. Makine gibi işe gidip, adeta bir köle gibi çalışıp, ama yine de yaranamayıp, patronlar tarafından azarlanıp, psikolojik şiddete maruz kalıp bir de eve gelince yemek, çamaşır, ütü, temizlik vb bütün ev işlerini de yapıp yaşayıp gidiyordum. Hafta içi hafta sonu sürekli ya iş ya ev çalışma halindeydim. Hiç nefes aldığım bir an yok gibiydi.
Çocuklu iş arkadaşlarımın durumu daha da vahimdi. Onlar hem azimle çalışıyor, hem azarlanıyor, hem ev işi yapıyor hem de çocuk bakıyorlardı. Ama hiç birini layıkıyla yapamıyorlardı. Yıllarca çalışıp bir meslek edinip bir iş ve kariyer sahibi olmuşlar ancak çocuk yapmak için 30 lu yaşlarda fırsat bulabilmişlerdi. Yaş itibariyle de belki de tek veya zorla iki çocuk yapıp, tatlı nazlı yavrularını huyunu suyunu az çok bildikleri, eğitimi olmayan, yaşı büyük bakıcılara emanet etmek zorunda kalmışlardı. Onlar türlü çocuk yetiştirme kitapları okuyarak çocuklarımıza nasıl faydalı olabiliriz diye kendilerini geliştirmişlerdi ama ne fayda, bakıcılar eğitimsizdi ve onlar ne söylerlerse, ne tembih ederlerse etsinler bakıcılar kendi kafalarına göre çocuklara bakıyorlardı. Bu arkadaşlarımın da akılları çocukta, evde, evdeyken de işte takılı kalıyor ve o kadar çok yoruluyorlardı ki hiç kimseye yetemiyorlardı.
İşte böyle bir ortamda çocuklar kendi kendilerine büyüyüp gidiyorlardı. Akşam eve geldiklerinde çocuktan gelebilecek ipuçlarını göremiyorlardı. Yani çocuk nasıl, günü nasıl geçmiş, neler öğrenmiş, ne yaşamış, üzgün mü mutlu mu bunları göremiyorlardı çünkü ev maratonu başlamış oluyordu. Eve akşam 7′de giren kadın hızla yemek yapmak, sabahın bulaşığını toplamak, evi toplamak ve yemeği hazırlamak, sonra da sofrayı toplamak, bulaşık makinesini doldurmak zorundalardı ve zaten bunları da yarım yamalak yapıp bitirince saat 10-11 oluyordu. Çocuk anne anne diye peşinde gezerek cevap alamayıp çoktan uyumuş, ev yine de dağınık ama yatılması gerek çünkü sabaha 6 da kalkılacak.
İşte böyle bir hayat. Allah yardım etsin inşallah.
Bu makale diliyorum ki pek çok benzer şeyleri yaşayan ve çıkış yolu arayan bayanlara, annelere güzel bir yol gösteriş olsun, inşallah hayatlarında yeni, güzel ve hayırlı kapılar açılmasına vesile olsun. Toplumun en küçük ama en temel topluluğu ve yapı taşı olan aileler korunsun, kazansın ve en güzel şekilde gelişsin.
Mutlu anneler, babalar, kadınlar, çocuklar olsun.
Çok çok sevgiler.
16:11, 10 Mart 2015
Ben de teşekkür ederim Alev arkadaşım,
Sen de ne güzel anlatmışsın, pek çok kadının halini, Allah razı olsun. Onların derdine tercüman olmuşsun. Allah yardımcısı olsun kadınların, çocukların, babaların.
Aile kazansın.
İyilik kazansın.
Doğruluk kazansın.
Anneler, çocuklar, babalar, insanlık kazansın.
Çok çok teşekkürler zaman ayırdığın ve yazdığın için.
Çok çok sevgiler
16:34, 27 Nisan 2015
Çok güzel bir makale olmuş gerçekten.ben öğretmenim 15 e kadar çalışıyorum ama ona rağmen hiçbir işini tam yapamıyor insan.her yaptığınız iş yarım yamalak zaman yetmiyor.yemek mi çamaşır mı çocuk mu derken hepsiyle çok az ilgilenilyor.hele kendinize hiç vakit kalmıyor .çalışmakta gerekiyor ev borcuydu vs derken ömrümüz geçiyor ne yazıkki
13:06, 10 Mayıs 2015
Allah yardımcın olsun sevgili arkadaşım.
Ev borcu için çalışmak şart olabilir tabii ama benim tavsiyem, her zaman hayatın 8 parçasını dikkate alıp, HEPSİNİ DÜŞÜNEREK, HEPSİNİ GÖZE ALARAK, en az zarar veren, en fazla fayda getiren şeyi yapmaya çalışmak.
Hepimize kolay gelsin.
Çok çok sevgiler