Korona virüs günleri…

Funda Teyze’den haberler…

Arayan, soran, yazan tüm arkadaşlarıma teşekkürler.

Çok şükür ben çok iyiyim. Dilerim sizler de iyisinizdir.

Bu vesile ile bir makale daha yazayım mı tüm dünyada pek çok insanı, hayvanı, varlığı etkileyen son aylardaki gelişmeler hakkında ve naçizane bir kaç tavsiyelerimle?

EVET! diyenlere selam olsun. :D

İşte benim bazı tecrübelerim ve ulaştığım bazı farkındalıklar…

Önce sorumluluk ve çorbadaki tuzumuzun farkındalığından mı başlayayım yoksa koronavirüs salgınına sadece ‘Allah’tan’ diye bakmanın yanlışlığından mı?

İnsan olarak doğru yolda mıyız?

Ruh olarak doğru yolda mıyız?

Teknolojiyi kullanırken, modern dünyanın getirdiği araçları kullanırken hayatın 8 parçasına fayda ve iyilik konusuna bakarak mı kullanıyoruz yoksa benden sonra tufan deyip, sadece kendimizi mi düşünüyoruz?

Hepsi de çok derin konular ve nereden başlayacağıma karar veremedim, ben en iyisi her zaman yaptığım gibi ÖNCE ŞAHSİ SORUMLULUĞUMDAN başlayayım.

Tufan deyince, Nuh peygambere de selam olsun, sanırım benim onun yaşadıklarını da daha iyi anlama fırsatım oldu son zamanlarda, en iyisi oradan başlayayım.

1- Biliyorsunuz, 2 senedir Amerika’dayım, ve geçen Ocak ayında tavşan sahibi bir hanım arkadaşım, tavşanına yem almak için bir evcil hayvan dükkanına giderken, ben de gideyim istedim. Tavşanları, kuşları, hamster ve gine pig denilen tatlı mı tatlı hayvanları göreyim, seveyim, bakayım demiştim.

Hevesle dükkanı gezerken büyük bir şok geçirdim. O tatlı hayvanlardan ziyade, onlarca kafesin içi vıcık vıcık beyaz fare doluydu. ‘Ay bunlar ne? Neden bu kadar çoklar?’ diye sorup soruştururken öğrendim ki meğer yılan sahipleri bunları satın alıp yılanlarını besliyorlarmış. Daha da beteri canlı canlı bunları vermek adet imiş!!!

Eve, üzüntü ve şaşkınlıktan zombi olmuş bir halde geri geldim ve saatlerce kendime gelemedim. Temizlik, tövbe, hisset ve çık… Bana mısın demedi, taa kiii, yıllardır hani hep bahsettiğim, et yememe meselesini artık hayata geçirme vaktimin geldiğini anlayana kadar.

Üstelik, Allah’a ‘Allah’ım şunu şunu yapacağım, sen şunu şunu bana sağladıktan sonra!’ demek kadar şımarık bir şey olamaz herhalde hayatta, değil mi?

İşte et yememe meselesi de benim için o durumlara gelmişti maalesef.

Uzun lafın kısası vejetaryen olmanın ilk büyük adımını attım. ET YEMİYORUM. Ancak, uygun bir zamanda bırakma niyeti ile yumurta ve balık yiyorum, süt içiyorum.

Tabii bu kararı alana kadar geçirdiğim o acı dolu saatlerden bahsetmek istiyorum size.

Zalimlik, hayvanlara, canlılara eziyet, onları canlı canlı veya pişirerek yemek, paketlenmiş bir şekilde alsak dahi o hayvanların fabrikalarda korkunç eziyetli ortamlarda tutulması, ve her yediğim lokma ile benim de bu eziyet ve zalimliğe ortak olmamdı benim temizlik konum.

Çok şükür yemeyi bıraktım ve üzerimden ağır bir yük kalktı.

Kalktı ama Allah’a da yakardım.

Allah’ım yardım et, bizleri bu zalimliğe ortak olmaktan kurtar. Bu zalimliklere bir dur de, sana sığınıyorum yardım et!!! diye manevi alemde ÇOK YÜKSEK, maddi alemde ise son derece sessiz bir haykırışım oldu.

Tabii ki 1-2 güne kalmaz, Çin’de canlı hayvan pazarları kapatıldı diye haber gelmesi sanki benim o manevi çağrıma bir cevap gibiydi. Meğer oralarda vahşi hayvanlar satın alınıp, eve getirilip, öldürülüp yeniyormuş. Yılda 75 milyar dolarlık bir pazarmış bu ve benim hesabımla takriben 3 milyar adet doğa hayvanı bu pazarlardan geçiyormuş her sene. Korona virüsü de oralardaki yarasalardan insanlara bulaşmış.

Evet, şu an bir salgın dünyayı kasıp kavuruyor ama sevgili arkadaşlarım, unutmayalım ki büyük bir hayır da var tüm bu olup bitenlerde.

2- Ve tabii ki olay sadece bundan ibaret de değil.

Bir musibet, bin nasihatten iyidir, sözü de bu olayda geçerli.

İnşallah, Allah’ın izniyle dünya 2020′de iyiden, güzelden, doğrudan yana değişiyor.

Zalimliklerden birisi yasaklanıyor.

Gerçi daha pek çok zalimlik var ama hiç yoktan iyidir. Birinin yasaklanması da kardır, sizce de öyle değil mi?

3- Bir diğer bahsetmek istediğim konu, bu salgının ilk çıktığı kentte, Kasım 2019′da kullanılmaya başlayan 5G telefonlar…

Bu sistem, kuleleri ve telefonları ile insanoğlunun şimdiye kadar hiç kullanmadığı YÜKSEK frekanslar kullanıyor.

Şimdi kullandığımız telefonların 100 katı daha yüksek frekanslar. (Şimdikiler en fazla 3 Giga Hertz, 5G 300 GHz yani 100 katı.)

Üstelik bu frekansları lazer ışığı gibi konsantre bir şekilde istenilen yere, sağa sola gönderebiliyor.

Bu frekansların virüslere veya insan hücrelerine ne yapacağı konusunda neredeyse hiç bir araştırma yok, tamamen yeni bir alan.

Üstelik 5G, demokrasi konusunda ilk adımlarını atan bir ülkede geliştirildi, yani bir negatif etkisi olsa dahi yayınlanmamış olma olasılığı çok yüksek.

Yarasalar bu korona virüsünün kaynağı. Ve bu virüs her sene BİRAZCIK değişerek insanlarda soğuk algınlığı, nezle vb hastalıkları zaten oluşturuyordu. Ancak Kasım ayında tam güçle çalışmaya başlayan 5G sistemi, ister istemez kulelerin etrafında uçup duran yarasalara çok kuvvetli YÜKSEK frekanslı ve yoğunlaştırılmış radyo dalgaları göndermeye başladı.

Benim tahminim, büyük bir ihtimalle, bu yoğun radyasyon altında bu virüsler HIZLANDIRILMIŞ bir mutasyona yani değişime uğradılar ve sonuç ortada.

Yüksek teknolojiyi, bilimsel gelişmeyi yakalamak güzel fakat, bilim insanları, teknoloji insanları ahlaken batının ulaştığı, devlete ve büyük şirketlere kafa tutabilme ÖZGÜVENİNE ulaşmayınca, onlar için başarı ve takdir her şeyin üzerinde olunca, maalesef bunun işte böyle olumsuz bazı sonuçları da oluyor.

Mesela nasıl olması gerektiği konusunda bir örnek vermek gerekirse, Amerika’da 5G’nin çalıştığı frekanslarda çalışacak bir elektronik mühendisi bulamazsınız. Reddederler, çalışmazlar, ‘bu işte bir iş var, bu tehlikeli’ derler, hatta gerekirse yaptıkları araştırmaları, kuşkularını, korkularını gazetelere ispiyonlarlar. Gece uyuyamazlar, ‘ya ben bu yüksek frekanslarla insanları kanser yaparsam, ya onların hücrelerini bozarsam, ya sakat çocuklar doğmasına sebep olursam’ derler ve reddederler, istifa ederler, kaçarlar. Hatta belki gizli gizli projeleri baltalarlar.

Ama işte AHLAK da bunu gerektirir. Çünkü hayatın 8 parçası var.

Sırf başarı ve takdir almak için, ya da para için, ya da rezil olmamak için, ya da bilimsel çevrelerde dışlanmamak için, hayatın 8 parçasından birine dahi olsa zarar veren bir şeye GÖZ YUMMAMAK!!! Ahlak bunu gerektirir.

Maalesef, bireysel özgüven ve özgürlüklerin bu seviyede olmaması, 5G ve 100 kat yüksek frekansların doğru düzgün araştırmalar yapılmadan hayata girmesine sebep oluyor ve tüm dünya bunun ceremesini çekiyor.

Biz modern dünyanın TEKNOLOJİ-AHLAK dengesini bozuk görürdük, ama maalesef durum daha iyiye gitmedi.

4- Evet, korona virüs de bizlerin hayatımıza çektiğimiz bir kötülük.

İşte benim Kuran’dan en çok faydalandığım ayetlerden birisi:

Kadınlar 79:

İyilik ve güzellikten sana her ne ererse Allah’tandır. Kötülük ve çirkinlikten sana ulaşan şeyse kendi nefsindendir. 

Ve yine yıllardır tecrübe ettiğim bir gerçek de şu ki, eğer biz Allah’a sığınırsak her kötülük de Allah’tan bir lütuf haline gelebilir. Hayat daha iyiye, daha güzele, daha doğruya doğru değişebilir, gelişebilir, ilerleyebilir.

Dersler alınabilir, doğru kararlar verilebilir, güzel niyetler edilinebilir.

Acaba hangi iyilikler, güzellikler, doğruluklar hayatımıza geliyor, gelecek, hatta geldi bile?

Bu soruya cevap arayalım, gözümüzü, kulaklarımızı dört açalım.

Ve Allah’ın açtığı, açacağı kapılara dikkat edelim ve o fırsatları, kapıları kaçırmadan hakkını verelim.

Hepimize kolay gelsin!

Çok çok sevgiler…
2k

Not 1:

Bahsettiğim o yılan ve vejetaryenlik konusunda, diyebilirsiniz ki, doğada hayvanlar birbirini yiyor, o yüzden biz de karın doyurmak için hayvan yiyebiliriz veya isteyen yılanına fare yedirebilir aynı doğada olduğu gibi.

Özür dilerim ama ben doğa’ya değil Allah’a tapıyorum. Hem Allah hem de kalbim diyor ki, canlıların birbirini yemesinde bir çirkinlik, bir zalimlik, bir kötülük var. Ben kurdun kuzuyu yemeyeceği günlerin hayali ile yaşıyorum ki her müslüman da bunu hedeflemeli bence.

Doğa kanunlarına tapmak ve onları kutsamak değil bizim hedefimiz.

İnsanoğlu doğaya ve fiziksel evrene karşı gelerek kazandı, kazandığı yaşadığı bütün güzellikleri.

Doğanın zalimliği konusunda bir tek örnek vereceğim, gerisini siz düşünün:

Doğa’da insana biçilmiş ölüm yaşı 20. Çocuk yapma yaşı 12.

Doğa’ya tapmak isteyenler, doğa’nın yolunu takip etmek isteyenler buyursun, ormanlar, vahşi hayat onları bekliyor. İnsanın doğayı bırakması, doğaya kafa tutması, bir çocuğun büyüyüp kendi yuvasını kurması gibidir, cesaret, umut ve çaba ile insan daha güzel günlere ulaşabilir, orman hayatına geri dönerek değil.

Not 2:

Diyebilirsiniz ki, doğayı Allah yarattı.

Ben de derim ki, Kuran’da açık ve net bir şekilde insanın hayvanlar gibi davranmaması konusunda sert uyarılar var.

Diyebilirsiniz ki, bir yılanın da yiyeceğe ihtiyacı var.

Ben de derim ki, yılan benim yanıma geldiğinde, yılan benimle yaşıyorsa, Allah’ın bana sunduğu merhamet ve şefkatten yılana da vermek zorundayım yani karnını doyururum ama cana kıydırtmam.

Diyebilirsiniz ki, yılanın ne suçu var? O yılan olarak doğmuş.

Hayvanlarda suç olmaz, hayvanlarda düşman ve dost vardır sadece. Yılan bir çok hayvanın düşmanıdır. Bir insanın hayat beklentisi ile karşılaştırıldığında yılan aşırı derecede etrafına zarar vererek yaşayan bir varlıktır.

Doğa ve hayvanlar alemine girdiğinizde artık günah-sevap kavramları biter, çünkü orası bir aşağı alem, aşağı tabaka ve bir çeşit cehennem ve günaha batmışlık.

Hayvanlar aleminde yaşamak günah işleyerek yaşamaktır ve bir hayvan günah işleyebildiği ölçüde neşeli ve sağlıklıdır.

Zavallı yılan ne kadar kötü bir hayata mahkum değil mi, günah işleyerek yaşıyor. Fakat o yılanın yılan olmayı seçtiği bir an da vardı.

Yani her ruhun bir hayvan gibi yaşamayı seçtiği bir an vardır.

Yılanın da bir ruhu var. Eti ise sadece moleküllerden oluşmuş bir makina.

Bu ayrımları unutmayalım.

Follow Me on Pinterest Pinterest'te Takip Et!
 
Yorumlar (12)
  1. Funda Teyze
    11:08, 9 Nisan 2020

    Farkındalık 1:

    Doğa ve hayvanlar alemi aslında, hani hep merak ederiz ya uzaylılar nasıldır diye, işte onların bir çeşidi. Biraz zalim, biraz gaddar, biraz masum… Dev gibisiyle, minnacığıyla rengarenk canlılardan oluşan bir hayat tarzı…

  2. Funda Teyze
    11:14, 9 Nisan 2020

    Farkındalık 2:

    Konfüçyus’a saygım çok, söylediklerini beğenirim fakat, bence arkasına Allah’ı almayan bir öğreti, insanları ait oldukları sistem ve devlet karşısında küçük bırakıyor, özgüvenleri eksik oluyor. Çünkü sığınacakları herşeyden büyük bir Allah’ları yok. İyilik ve ahlak sadece üretmeye, sisteme uyum sağlamaya ve takdir almaya indirgenmiş oluyor.

    Halbuki bir ateist dahi, benim Allah’ım yok ama aklım var, ya da kalbim var diye sırtlarını her şeyin üzerinde bir şeylere dayayarak yaşar dinin olduğu ülkelerde.

    Padişah’ım senden büyük Allah var, diyebilmek ne güzel şükürler olsun.

  3. Fatoş
    14:11, 12 Nisan 2020

    Merhaba Funda öğretmenim,
    Milyonlarca bilginin doğru yanlış demeden heryerden üzerimize yağdığı şu günlerde, yine tatlı, serin bir su gibi olan sözlerinizle içimize su serptiniz:
    ” Ve yine yıllardır tecrübe ettiğim bir gerçek de şu ki, eğer biz Allah’a sığınırsak her kötülük de Allah’tan bir lütuf haline gelebilir. Hayat daha iyiye, daha güzele, daha doğruya doğru değişebilir, gelişebilir, ilerleyebilir.
    Dersler alınabilir, doğru kararlar verilebilir, güzel niyetler edilinebilir.
    Acaba hangi iyilikler, güzellikler, doğruluklar hayatımıza geliyor, gelecek, hatta geldi bile?”
    Allah’ın izniyle bu günler aydınlığa çıksın. Bizler sorumluluğumuzu alalım,temizliklerimizi yapalım, elimizden geleni yapalım. Hem dünyamız hem de ülkemiz için iyilikler, güzellikler gelsin.
    5g konusu hakkında pek bir bilgim yoktu. Bu konuyu aydınlattığınız için teşekkürler. Umarım bu teknoloji zamanında atom bombası gibi kötü sonuçlar doğurmadan denetim altında tutulur.
    Allah’ı olmayan toplumlardaki özgüvensizlik, sadece üretme, sisteme uyma ve takdir edilme beklentisi ile motive olan, ahlak ve erdemden uzaklık konularını da anladım. Allah’a kul olmanın insanı nasıl da yücelttiğini ve iyilik ve doğruluğa ulaştırdığını anladım.
    Vejeteryanlık konusunu da anladım. Ne güzel dilemiş Allah. Hayırlı ve uğurlu olsun.
    Aydınlatıcı makaleniz için çok çok teşekkürler.
    Sevgilerimle. :)

  4. Funda Teyze
    21:34, 12 Nisan 2020

    Yine makalenin ‘öz’ünü çok güzel anlamışsın Fatoş arkadaşım. :)
    Sağ olasın var olasın. Anlaşılmak, anlaşıldığını bilmek çok güzel.
    İçe serpilen bir damla su olabildiysem ne mutlu bana. :)
    Çok çok sevgiler
    2k

  5. Funda Teyze
    21:51, 12 Nisan 2020

    Biraz geç oldu ama resimdeki 100nm 100 nanometre demek.

    Nanometre metrenin milyarda biri.

    100 nm ise metrenin 10 milyonda biri, milimetrenin 10.000′de biri.

    Yani 0.0001 mm.

  6. Özlemi
    19:04, 20 Nisan 2020

    Sevgili Funda Hocam,
    Herkesin bir belirsizlik ve karmaşık duygulara kapıldığı her kafadan ses çıktığı bu günlere ne de yakışır bir makale olmuş. Ben de çok çok teşekkür ederim. Makale çok anlaşılır bir dille olana bitene bir ayna gibi iken yazdığınız notlar da sorulacak tüm soruların tam cevapları şeklinde beni çok etkiledi. Emeğinize sağlık. Biz Allaha sığıınırız ve bilgi sorumluluk kontrol üçgenini bilir ve ona dikkat ederiz Allahın izni ile. Tabii diğer çok önemli ve aramızda olan hemfikirlilik, sevgi ve iletişim de bu makalenizle daha da pekişti Allaha çok şükür.

  7. Funda Teyze
    21:12, 20 Nisan 2020

    Çok şükür, ne güzel dilemiş Allah, Özlemi arkadaşım. Daha da artsın hemfikirliğimiz, sevgimiz, iletişimimiz Allah’ın yardımı ile. Sağ olasın, var olasın.
    2k

  8. Funda Teyze
    21:36, 20 Nisan 2020

    Hazır buradayken, son günlerde açılan bazı kapılarımdan ve farkındalıklarımdan da bahsedeyim.

    Son günlerde karşıma civcivler çok çıkıyor ve ben farkediyorum ki, nasıl da gözümü kapatmışım. Ne tatlı hayvanlar onlar. Tavuk rahat yiyebilmek için marketlerde satılan o et ile o tatlı civcivleri nasıl birbirinden ayırmışım ve gözümü kapatmışım o konuya.

    Ki sanırım vicdan sahibi et yiyen herkesin de yaptığı bu olsa gerek.

    Sorumluluk seviyesi yükselmemiş insan, sokakta dolaşırken gördüğü ağaçları KENDİLİĞİNDEN çıktı zannedermiş.

    Sorumluluk seviyesi yükseldikçe, o ağaçları ekenlerin, sulayanların, budayanların olduğunu farkedermiş.

    Ki umulur ki sonra bir gün o ağaçlara su verirmiş.

    Evet Allah dilerse çölde dahi ağaç dolu bir vaha oluşabilir biz ekmeden onları, ancak, unutmayalım ki, Türkiye Avrupa’daki en az ağaçlı ülke! Her şeyi Allah’tan beklersek, biz çaba göstermezsek, Allah da ülkeyi bir vaha haline getirmiyor. Çünkü bizim sorumluluk alıp kendi payımıza düşeni yapmamızı istiyor.

    Ya da en azından gölge etmeyelim, ormanları mahvetmeyelim.

    Sorumluluk işte böyle bir şey.

    Her şey Allah’tandır ve senin sorumluluk alıp vazifeni yapman gerekir. Ve işte bu ikisini yapabilirsen, bu kadere iman demektir.

    Ağacı yaratan Allah’tır, ağacı dikmek, sulamak, büyütmek senin sorumluğundur. Ve bu sorumluluğu yerine getirirken, her şeyi Allah yarattı demek imandır.

    Buradan yeni bir farkındalık….

    Allah’a inanmak demek, kişinin cehenneme girerken dahi, bu Allah’tan deyip, yine de Allah’ı sevmesi demek.

    Ki, zaten Allah’ı böyle seven de cehenneme kolay kolay atılmaz değil mi? :D

  9. Funda Teyze
    00:04, 21 Nisan 2020

    Tavuk-et derken sorumluluk konusunda ağaç örneğine dönünce, asıl ET YEMEK konusundan biraz uzaklaşmışım.

    Anlatmak istediğim, ET YEMEK konusunda da karmaşadan ve o konuyu bize süsleyen püsleyen, üzerini kapattığımız, halının altına süpürdüğümüz tüm konuları açığa çıkarıp temizlik yaptıkça uyanıyor ve farkına varıyoruz ki, temizliğimiz, bilgimiz, farkındalığımız, uykudan uyanmışlığımız arttıkça, sorumluluğumuz da artıyor ve BİLGİ-SORUMLULUK arttıkça elimizi taşın altına sokmak ve üzerimizi düşeni yapmak da kaçınılmaz oluyor.

    Uyanıp, anlayıp, gerçeği görüp, tekrar gözümüzü kapatıp aynen devam etmekten Allah bizi korusun!

    Çünkü o aşağı inişin yolu!

  10. Funda Teyze
    20:31, 22 Nisan 2020

    Çin’deki yüksek frekanslı 5G yetmiyormuş gibi, meğer tam bu son aylarda bir yüksek frekans sistemi daha harekete geçmiş, yeni öğrendik:
    Uzay’dan uydularla internet!!

    Şu an 500 adet internet bağlantı uydusu çoktan gönderilmiş tepemize ve dünyaya yüksek frekans gönderiyorlarmış. Starlink adlı bu sistem 1-2 sene içinde tamamlandığında toplam 12000 uyduya ulaşacakmış.

    Bu uyduların her birinin frekansı 25 GHz! Yani şu anki telefon kulelerinden 10 kat yüksek. Her bir uydudan 1000 tane yoğunlaştırılmış mikrodalga ışını yeryüzündeki kullanıcılara gönderiliyor.

    Yeryüzüne bu şekilde yağmur gibi mikrodalga ışınlarının yağmasının sonuçları ne olacak?

    Bilinmiyor.

    Amerikalılar yapmaz demiştim, haklıymışım, Elon Musk Güney Afrika’lı, annesi manken bir teknoloji çılgını imiş.

    Benim Allah’a sığınıp cevap almak istediğim 3 sorum var:

    1- Bu kadar yüksek frekansların madde, hücreler ve canlılar üzerinde etkisi ne?

    2- Bu kadar yüksek frekansların ruh üzerinde etkisi ne?

    3- Bu kadar yüksek frekansların 12bin adet uydudan aynı anda 1000er adet, toplam 12 miyon ışın olarak dünyaya gönderilmesinin doğa, insan ve ruh üzerinde etkisi ne?

    Bu kadar yüksek frekanslar bilmediğimiz konular.

    Ya insanları hırçın yapıyorsa? Ya milyonlarca hırçın insan 3. Dünya savaşının çıkmasını tetiklerse?

    Ve daha bilemediğimiz binlerce korkunç olasılık.

    Bilimsel sağduyuya ihtiyacımız var.

    Bu iş böyle alelacele olmamalı.

    İnsanoğlu şimdiye kadar ruhu bilimsel araştırma konusu pek yapmadı ama yapıldığı kadarı ile biliyoruz ki, yüksek frekanslı elektromanyetik dalgalar x-ışınları ve benzeri radyasyonlar, ruhun üzerinde zararlı etkiler yapıyor ve davranış bozukluklarına ve çılgınlıklara sebep oluyor.

    Bir de komplo teorisi olarak, bu kadar yüksek frekanslar, bir takım ispat edilmemiş iddialara göre, aklın okunmasına, aklın kontrol edilmesine hatta gerektiğinde kişilerin delirtilmesinde kullanılabiliyor.

    Ayrıca bu yüksek frekansların, mikroplar, virüsler ya da hücreler ve genler üzerindeki etkisini bilmiyoruz bile.

    Tepemize yağan binlerce ışın zararsız dahi olsa bu haliyle, ya 3 adet ışın duvarlara çarpıp yansıyarak 3 adet birden bir kişinin üzerine gelirse ne olacak? Bunu bilim insanlarının araştırması gerek.

    Bazen bir telefon kulesinin çevresindeki insanlar, başağrısı, güçlü migren ağrıları sebebi ile kuleyi kaldırtmaya çalışırlar. Ancak maalesef psikolojik deyip baştan savılırlar.

    Ya şimdi bütün dünyanın başı ağrırsa?

    Bu işkencenin bedelini kim ödeyecek?

    Ancak görünen o ki, kimseden ses çıkmıyor, biz de olacakları yaşayarak göreceğiz, ve belki de bu korona ile şu an yaşayarak görmekteyiz.

    Allah sonumuzu hayreylesin ve bizi teknoloji çılgınlığını günah ve delilik seviyesinde yaşayanlardan korusun.

  11. Eda
    13:50, 1 Mayıs 2020

    Sevgili Funda Teyze, bütün yazılarınızı baştan sona okudum. Hepsinde de birçok farkındalık yaşadım. Kendimi daha iyi yönde geliştirme kararı aldım. Allah sizden razı olsun. En son bu yazınızı okuyup yorum yazmak istedim. Eş seçimi, ilişkiler konusunda inşallah daha çok yazı yazarsınız. Herşey için çok teşekkürler.

  12. Funda Teyze
    15:28, 5 Mayıs 2020

    Ne güzel olmuş Eda arkadaşım. Çok çok tebrikler. :D Gönül isterdi ki her bir farkındalığı tek tek duyayım, sevineyim, beraber şükredeyim. :D Ama ne yapalım kısmet böyleymiş, buna da çok şükür. Başarılarının devamını dilerim.

Yorum Yaz

Bu site, çok sevgili ve değerli ÖĞRENCİLERİM ve öğrencim olmak isteyen bayanlar için hazırlanmıştır.

Funda Teyze'nin öğrencileri kimler?:

Funda Teyze'nin öğrencileri:
** Akıl ve kalp merkezli,
** Hayatın 8 parçasını seven, sevmek isteyen,
** Hayatının her parçasında başarı isteyen,
** Hayatının her parçasını takdir etmeyi, teşekkür etmeyi bilen ve seven,
** Bir hatasını, yanlışını farkedince, bunun üzerinde ısrar etmeden azim ve kararlılıkla vazgeçmeye, hep iyiden, güzelden, doğrudan yana olmaya kararlı ve niyetli,
** Ve en önemlisi de, öğrenmeyi çok ama çok seven,
** doğru öğretmeni bulduktan sonra, hayatının her parçasında da olduğu gibi öğretmenine de sadakat gösterebilen,
** Allah'ı seven,
** Allah'ın da onu ve herkesi çok sevdiğini bilen,
** Anne veya anne olmak isteyen,
** Mutlu ve huzurlu bir aile kurmak isteyen,
** Mutlu, huzurlu, sağlıklı, bolluk ve bereket içerisinde bir hayat isteyen,
** Hayatının 8 parçasında hayırlı uğurlu işler yapmak isteyen,
** Türk hanımları.

Hayatımızın 8 parçası derken, hemen hatırlatayım, hayatın vazgeçilemez 8 parçası şunlar:
1- Kişinin kendisi,
2- Ailesi,
3- Arkadaşları, ülkesi,
4- Tüm insanlık,
5- Tüm canlılar,
6- Tüm fiziksel evren,
7- Ruhlarımız,
8- Allah.

Beyler ve öğrenci olmaya niyeti olmayan bayanlar da tabii ki okumak isterlerse okuyabilirler ancak yorum ve sorularınızı kabul edemeyeceğimiz ve cevap veremeyeceğimiz için lütfen kusura bakmayın.

31 Aralık 2011 tarihi itibariyle artık, rumuzlu yorumları kabul edemiyoruz.

Harikulade yorumlarınız bizim için çok değerli. Bu sebeple, hayatın her hangi bir parçası için sevgisiz, saygısız, iyiden, güzelden, doğrudan yana olmayan yorumlar yayınlanmayacaktır.

Aynı şekilde özel cevap isteklerini de karşılamam artık mümkün olamıyor. Anlayışınız için teşekkür ederim.

Lütfen yorumunuzda, okuyanlara ve güzelim Türkçemize olan sevgi ve saygınızı da, imla kurallarına elinizden geldiği kadar dikkat ederek gösterin.

Çok çok teşekkürler, çok çok sevgiler,

=======================
Çekim Yasası Öğretmeni
Ve Harikulade Dileklerin Funda Teyzesi
=======================

Not:
Harikulade dilekler derken kastettiğimiz hayatın 8 parçası için hayırlı, uğurlu, faydalı, güzel dilekler. Hayatın 8 parçasından birini veya daha çoğunu yok farzetmeyen, zarar vermeyen, iyi, güzel, doğru dilekler.
Hepimize kolay gelsin. :D

No trackbacks yet.

Mesaj gönder!
Loading...