Zaferler, Bayramlar ve Sevinemeyen Tanıdıklar için Çareler
Zafer kelimesinin anlamı “başarı” demek.
Bayram kelimesinin anlamı ise Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne göre, “Milli veya dini bakımdan önemi olan ve kutlanan gün veya günler.”
Bugün 30 Ağustos.
Ve iki önemli günün biraraya gelmesi ne güzel.
HEPİMİZE KUTLU OLSUN.
Tabii, benim için ve son maratona katılan arkadaşlar için, maratonun da son ve kutlama günü olduğu için, bugün biz üçlü bayram yaşıyoruz. Şükürler olsun Allah’a.
Zafer Bayramı ve Şeker Bayramı.
Bunlar büyük bayramlar. Büyük sevinçler.
Cumhuriyetimizin kurucusu, sevgili Atatürk’ümüzün başkumandanlığında atalarımızın azmi ve kararlılığı ile kazanılmış ve yurdumuzun düşmanlardan kurtulmasıyla sonuçlanmış bu büyük başarıyı, büyük zaferi kutladığımız gün ile, çok sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed aracılığı ile Allah’tan bize hediye edilen Ramazan orucu ve arkasından da bize elde ettiğimiz başarıları kutlamayı, hayatımızın 8 parçasına sımsıkı sarılmayı öğreten Şeker Bayramı, bu sene aynı güne denk geldi.
Ne mutlu bize.
Bayram, gerçekten de bize başarılarımızı kutlamayı ve bunun önemini çok güzel öğretiyor.
Bayram, hayatımızın 8 parçasına sımsıkı sarılmamızı ve şükretmemizi de çok iyi öğretiyor.
Sadece böyle büyük ve özel günlerde değil, günlük hayatımızda da en ufak da olsa, minicik de olsa, miniminnacık da olsa başarılarımızı kutlamamızın önemini Anlayış, Keşif, Farkındalık ve Başarı Anları adlı makalemde anlatmıştım.
Bu konunun öneminden Problemler Zinciri ve Lunapark Treni adlı makalemde de bahsetmiştim.
Bu konuyu çok iyi anladıklarını tüm öğrencilerim, elde ettikleri başarıları ve yaptıkları minik ve tatlı kutlamaları benimle de paylaşarak hem bana gösteriyorlar, hem de beni de sevindiriyorlar.
Hepiniz çok çok sağ olun, var olun.
***********************************
İster bu minicik, miniminnacık başarılarımız olsun, isterse kocaman, DEV gibi başarılarımız olsun, kutlamak istediğimizde, sevinmek, mutlu olmak istediğimizde, çevremizde bazen birileri oluyor, bizim o sevinci yaşamamızı kimi zaman iyi niyetle, kimi zaman da kıskançlıkla istemeyen.
Biz minicik şeyler için bile sevinmek, şükretmek, onların içtenlikle değerini bilip kutlamak, hayata olumlu bakmak isterken, karşımıza birisi geçip, ya kendi hayatı hakkında ya da genel olarak hayat hakkında, veya bizim kendi hayatımız hakkında olumsuz şeyleri sayıp döküp, bilerek veya bilmeyerek sevincimize engel olabiliyor.
******************************************
Hepimiz biliriz ya hani bazı insanlar vardır, “iyi gün dostu” denir. Hani iyi günlerimizde yanımızdadırlar ama kötü günlerde kaybolur giderler.
Ben zamanında bir başka grubu daha şaşkınlıkla keşfetmiştim.
Ablamın bir arkadaşı vardı. Kötü günlerimizde sağ olsun, hemen yanımızda olurdu. Vefat, hastalık, ayrılık, üzüntü, kaybetmek, kaza… Bu arkadaş hemen yanıbaşımızda idi. Sağ olsun var olsun, çok da yardım eder, destek olurdu. Hakkını ödeyemeyiz. Gerçekten teşekkür ederiz.
Ama yıllar içerisinde farkettim ki, iyi günlerimizde bu arkadaş hemen bizden uzaklaşıyordu.
Uzun süre anlayamamıştım, ne oluyordu orada? Ve sonunda farkettim ki, bazı insanlar iyi günleri, sevinci pek kaldıramıyorlar. Onlara yaşama ateşi, zorluklardan, sıkıntıdan geliyor, özellikle de başkalarının zorluklarından.
Ben bu kimselere “Kötü gün dostu.” diyorum.
Bu durumun sebebini tam çözemedim. Kıskançlık diyemiyorum ama, her ne ise sebebi olumlu bir şey olmadığı kesin.
Çünkü biz ne “sadece iyi gün” dostu istiyoruz, ne de “sadece kötü gün” dostu.
Her şartta ve her durumda arkadaşlar istiyoruz. İyi günümüzde bizimle beraber sevinecek, mutlu olacak, bizi aşağı çekmek istemeyecek, kötü günümüzde de bize destek olacak, yalnız bırakmayacak arkadaşlar.
**********************************
Tabii bir de kendisi sıkıntı içerisinde iken bir başkasının mutluluk içinde olması haksızlık gibi gelenler var. İşte buna “kıskançlık” diyoruz.
**********************************
Veya kimisi için de, (özellikle annelerimiz ve benzeri yakınlarımız) bazen çocuklarını daha iyi durumlarda görmek istedikleri için, onları hayatlarındaki olumsuzluklar hakkında sürekli uyarıp, düzeltmek istiyorlar.
Bunu yaparken de farkında olmadan daha da aşağı çekenler de var.
Amaçları düzeltmek, iyileştirmek ama bunun şikayetle, ya da hepimizin bildiği o sözcükle anlatırsam, “DIRDIR” ile olmadığını, olamayacağını henüz kavrayamamışlar.
***********************************
Ya da belki de alışkanlık gereği olumsuzluğa o kadar takılıp kalmış oluyor ki bazı kimseler, en büyük başarıyı, en büyük mutluluğu önlerine koysanız, beğenmeyecek, şikayet edecek, bir olumsuzluk bulacak bir noktayı mutlaka ama mutlaka buluyorlar.
************************************
Bunun çok güzel bir örneği, Şikayet Yasak! adlı makaleme yazıp bu durumu soran bir arkadaş.
Bakın ne demiş:
Merhaba,
Makalenizi çok güzel ve doğru buldum, ancak bu konuda kafama takılan bir nokta var. Biz durumumuzdan şikayet etmiyoruz, hayata pozitif bakabiliyoruz, yaşamımızın güzelliklerini ön plana çıkartıp şükür edebiliyoruz ancak çevremizdeki bir takım kimseler (bunlar çok yakınlarımız, ebeveynlerimiz, kardeşlerimiz de olabilir) devamlı bizim hayatımızın olumsuz yanları hakkında vahlanıp, üzülüp, şikayet edip, ne olacak senin bu halin diye yaklaşıyorsa bize devamlı, ne yapmalıyız? Bu durum, bizim severek ve isteyerek kurduğumuz pozitif enerji çemberini bozmaz mı? Bize zarar vermez mi?
Bu konuya çokça kafama takıyorum son zamanlarda, lütfen bana fikir verin.
Teşekkürler.
*********************************
Bu durumda, ilk bakmamız gereken konu şu:
Mesela annemiz bizim durumumuz için ah edip vah ediyorsa,
1- Gerçekten ah edilip vah edilecek bir durum var mı? Yoksa farkında olmadan bir yanlış mı yapıyoruz hayatta? İyiden, güzelden, doğrudan yana mıyız?
2- Yok eğer bir yanlışımız yoksa, hayatta iyiden, güzelden, doğrudan yana isek annemiz kuruntuya, vesveseye mi kapılmış?
Eğer bir yanlışımız varsa, o yanlıştan vazgeçmek en doğru şey oluyor.
Mesela, diyelim ki, yaşı kendimizden ufak, veya henüz işi gücü olmayan, hatta belki bir öğrenci ile veya evlilik hakkında açık açık negatif konuşan, evlenmek istemeyen birisi hakkında evlenme planları yapıyoruz. Veya hayat değerleri, hayat amacı belli olmayan hatta olumsuz şeyler olan bir kişi ile evlilik planları yapıyoruz.
Bu tür bir durumda tabii ki annemizi dinlememiz, yanlışımızdan vazgeçmemiz hayatımız için en hayırlı karar oluyor.
*********************************
Yok böyle bir durum yoksa, yani bizim bir yanlışımız yoksa, annemiz acaba neden bu kuruntulara kapılıyor ve negatif bakıyor duruma?
Tabii ki bu yakınımız ille de annemiz olmayabilir.
Herhalükarda, ilk adım bu kimseleri anlamak.
Yukarıda bahsettiğim gibi, alışkanlık gereği mi böyle olumsuzlar?
Yoksa, aslında kendi hayatlarındaki bir memnuniyetsizliklerini bize yansıtarak rahatlamaya mı çalışıyorlar?
Yukarıda bahsettiğim “kötü gün dostu” gibi bir durum mu var? Zorluklardan mı enerji alıyorlar?
Onları anladıktan sonra, sebep ne olursa olsun, ilk ve en önemli çare onları eğitmek.
Şükretmenin önemini anlatmak.
Özellikle ortada bariz ve açık, büyük bir sebep olmadan, ahlanıp vahlanan annelerimize Kuran’ı Türkçe anlaya anlaya, düşüne düşüne okumalarını tavsiye etmek.
Onlara, sayın Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün tercümesiyle Türkçe okuyabilecekleri Kuran’ı hediye etmek.
Milyonlarca evin duvarında değerli örtülere sarmalanmış, arada bir öpülüp alna konulduktan sonra, tekrar yerine asılan Kuran olsa bile, Kuran’ı Türkçe anlayarak okuduğumuzda öğreniyoruz ki, Kuran bize düşüne düşüne, anlaya anlaya, yaptığımız hataları farkede farkede, af dileye dileye, temizlene temizlene, şükrede şükrede okumamızı öğütlüyor.
Ve bu düşüne düşüne, anlaya anlaya okumamız sonucunda, anlıyor ve öğreniyoruz ki, sözle şükrederken, kabimizde korku ve üzüntü varsa, o şükür şükür olmuyor maalesef.
İşte bu sebeple onları bu konularda eğitmek en güzel çare oluyor.
Ve bu eğitimi de azimle ve sabırla, sevgiyle ve saygıyla yapmamız en doğrusu oluyor. Ne de olsa onlar bizim en yakınlarımız.
Kuran’ın, peygamberimizin önemle tavsiye ettiği, anlaya anlaya, düşüne düşüne okuma meselesini gerçekleştirmemiz için, liderimiz Atatürk’ün gösterdiği tüm çabalar için Allah ondan razı olsun.
Biz Allah’ın ne kadar da sevdiği bir milletiz ki, hem bize böyle bir lider hediye ediyor hem de onun kurduğu bu cumhuriyette yetişen, Yaşar Nuri Öztürk gibi bir bilim insanı, onun milleti için dilediği, sevgili peygamberimiz aracılığı ile Allah’tan bize hediye edilen, içinde de önemle belirtilen, “anlaya anlaya, düşüne düşüne okuyun” tavsiyesini gerçekleştirmemiz için, derin dil bilgisi ve ilmi sayesinde anlaşılır bir Türkçe ile yorum yapmadan, parantez açıp açıklamadan, kelimelerin var olan tüm anlamlarının hiçbirini çıkartmadan bize sunuyor.
Ve Allah’ın yardımı ile biz varoluşumuz, yaratılışımız, evren ve hayatın her parçası hakkında pek çok bilgiyi anlaya anlaya, düşüne düşüne okuyabiliyoruz anlayabiliyoruz, öğrenebiliyoruz.
Gerçekten de şükürler olsun Allah’a ve bu yolda emeği geçen herkese. Ne mutlu bize.
İşte ailemizde tüm çabalarımıza rağmen, hayatımızdaki olumlu şeyleri görmeyi reddeden yakınlarımız varsa, Türkçe Kuran onlara çok yardım edecektir.
Eğer arkadaş çevremizden ise olumsuzluk rüzgarları, onlar için de tavsiyem aynı.
Ama tabii ki, bir kimseye bir şeyi zorla da okutamıyoruz, bir konuyu zorla da öğretemiyoruz, veya ailemizle içiçe yaşadığımız gibi onlarla yaşamadığımız için onların eğitimleri hakkında sorumluluğu tam olarak üzerimize alamıyoruz.
Bizle konuştuktan sonra onlar gidip neyi, neleri okuyorlar, kimi kimleri dinliyorlar?
Bizim tavsiyelerimize içtenlikle kulak veriyorlar mı?
Bu konuları bilemediğimiz için, eğer aylar geçmesine rağmen olumlu bir sonuç alamadıysak, bence bu arkadaşların bizi aşağı çekmelerine izin vermemek ve bu sebeple onlardan uzaklaşmak daha hayırlı oluyor.
**********************************
Eğer olumsuzluk rüzgarları, ne yakınlarımızdan, ne de arkadaşlarımızdan değil de, bizden uzak durmasına rağmen, arada sırada fırsatını buldukça aşağı çekmeye çalışan kimselerden geliyor ise Seni Küçültmeye Çalışanların Ne Düşündüğü Ne Söylediği Seni İlgilendirmesin adlı makalem yardımcı olabilir.
Ve bazen yakınlarımızda bile biz ne kadar yardım edersek edelim, olumsuzluk rüzgarları olumluya çevrilemiyorsa, ve eğer “Seni Küçültmeye Çalışanlar” yazımda yazdıklarım kalbimizi ve aklımızı şükre döndürmeye yetmiyorsa ve bizi çarpan olumsuzluk rüzgarı fena çarpmış ise, biraz komik ama tavsiyem şu:
Diyelim ki, çocuğumuz gayet başarılı sınavına hazırlanıyor, çalışıyor. Herşey düzgün ve normal ama bir yakınımız veya bir tanıdık, “sınavın geçilemeyeceğinden, ne kadar zorlaştığından, kendi çocuğunun geçen sene geçemediğinden, sınav kurallarının değiştiğinden, bu sene bizim çocuğumuzun da şu şu sebeple, ya sınavı geçemeyeceğinden, geçse bile istediği okula yerleştirilemeyeceğinden” vs. bahsedip duruyor.
Ve tabii ki bu kimse ile söz dalaşına girmek veya ona durumun hiç de o kadar olumsuz ve kötü olmadığını sabırla anlatmak bazen pek mümkün olmuyor.
İçimiz içimizi yemeye başlıyorsa, önce bu kişinin de sözlerine şöyle tarafsızca bakmaya çalışalım.
Sözlerinde bir gerçek veya doğruluk payı var mı? Varsa ne kadar?
Ve bu sözlerin ne kadarı kuruntu, ne kadarı kendi tecrübelerinden hissettiği memnuniyetsizlik, ne kadarı kıskançlık, ne kadarı alışkanlık, ne kadar cahillik, ne kadarı zalimlik?
Mesela, “sınavın geçilemeyeceği” tamamen yanlış, değil mi? Kendi çocuğu geçemedi diye başkalarının da geçemeyeceği fikri ne kadar da saçma.
Hele hele, “sınavı geçse bile istediği okula yerleştirilemeyebileceği” de yine çok saçma. Her okulun kabul ettiği puan ve dilimler var. Bunları gözardı edip bu tür bir varsayımda bulunmak gerçekten de tam bir saçmalık, değil mi?
İşte tüm bu ve benzeri saçmalıkları tuttuğumuz gibi alıp çöpe atalım. Aklımızı ve kalbimizi bu saçmalıklardan temizleyelim.
Eğer söylenen sözler çok ağırımıza gitmiş ve aklımızdan da kalbimizden de atmak zor geliyorsa, öfke, üzüntü, aklımıza ve kalbimize hakim oluyorsa, bir ekstra çaremiz daha var.
O sözleri çöpe atmakla kalmıyoruz.
Hani eski yaşlı ve tatlı ninelerimiz bir şeye kızdıklarında, “Tü” diyerek tükürme sesi çıkartırlardı. Biz de bu kalbimizi kıran, darmadağın eden saçmalıkları onlar gibi yapıp atıyoruz.
Bir kere deneyin. Daha ilk denememizde yüzümüze gülücükler geliveriyor. Aklımızdaki ve kalbimizdeki öfke ve kırgınlık yok olup gidiyor.
“Tü, ne kadar da saçma, çocuğum bu kadar çalışmasına ve emek vermesine rağmen daha şimdiden geçemeyecek diye inanmamı bekliyor. Tü, ne kadar da saçma. Ben bu saçma fikir tuttuğum gibi çöpe atıyorum. Tü, üstelik sınavı geçse bile istediği okula yerleştirilemeyecekmiş. Bu kadar saçma bir şey olamaz. Tü, tü, tü. Attım gitti. Benim çocuğum azimle çalışıyor, biz Allah’a dayandık, şükürler olsun, maşallah son deneme sınavında ne kadar da güzel sonuç aldı. Şükürler olsun, şükürler olsun, şükürler olsun.” şeklinde, kalbimize şükürler, yüzümüze gülücükler gelene kadar bu temizlik işlemini yapıyoruz.
Şahsen benim de, ve bu temizlik işlemini öğrettiğim öğrencilerimin de yüzü daha ilk “Tü”de gülüveriyor ve kalbimiz aklımız şükür ve mutlulukla doluveriyor.
Ve bu da yine kutlamamız gereken bir başarı daha oluyor.
Hepinize başarı üzerine başarı, kutlama üzerine kutlama dilerim.
İyi bayramlar.
Pinterest'te Takip Et!Yorum Yaz
Funda Teyze'nin öğrencileri kimler?:
Funda Teyze'nin öğrencileri:
** Akıl ve kalp merkezli,
** Hayatın 8 parçasını seven, sevmek isteyen,
** Hayatının her parçasında başarı isteyen,
** Hayatının her parçasını takdir etmeyi, teşekkür etmeyi bilen ve seven,
** Bir hatasını, yanlışını farkedince, bunun üzerinde ısrar etmeden azim ve kararlılıkla vazgeçmeye, hep iyiden, güzelden, doğrudan yana olmaya kararlı ve niyetli,
** Ve en önemlisi de, öğrenmeyi çok ama çok seven,
** doğru öğretmeni bulduktan sonra, hayatının her parçasında da olduğu gibi öğretmenine de sadakat gösterebilen,
** Allah'ı seven,
** Allah'ın da onu ve herkesi çok sevdiğini bilen,
** Anne veya anne olmak isteyen,
** Mutlu ve huzurlu bir aile kurmak isteyen,
** Mutlu, huzurlu, sağlıklı, bolluk ve bereket içerisinde bir hayat isteyen,
** Hayatının 8 parçasında hayırlı uğurlu işler yapmak isteyen,
** Türk hanımları.
Hayatımızın 8 parçası derken, hemen hatırlatayım, hayatın vazgeçilemez 8 parçası şunlar:
1- Kişinin kendisi,
2- Ailesi,
3- Arkadaşları, ülkesi,
4- Tüm insanlık,
5- Tüm canlılar,
6- Tüm fiziksel evren,
7- Ruhlarımız,
8- Allah.
Beyler ve öğrenci olmaya niyeti olmayan bayanlar da tabii ki okumak isterlerse okuyabilirler ancak yorum ve sorularınızı kabul edemeyeceğimiz ve cevap veremeyeceğimiz için lütfen kusura bakmayın.
31 Aralık 2011 tarihi itibariyle artık, rumuzlu yorumları kabul edemiyoruz.
Harikulade yorumlarınız bizim için çok değerli. Bu sebeple, hayatın her hangi bir parçası için sevgisiz, saygısız, iyiden, güzelden, doğrudan yana olmayan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Aynı şekilde özel cevap isteklerini de karşılamam artık mümkün olamıyor. Anlayışınız için teşekkür ederim.
Lütfen yorumunuzda, okuyanlara ve güzelim Türkçemize olan sevgi ve saygınızı da, imla kurallarına elinizden geldiği kadar dikkat ederek gösterin.
Çok çok teşekkürler, çok çok sevgiler,
=======================
Çekim Yasası Öğretmeni
Ve Harikulade Dileklerin Funda Teyzesi
=======================
Not:
Harikulade dilekler derken kastettiğimiz hayatın 8 parçası için hayırlı, uğurlu, faydalı, güzel dilekler. Hayatın 8 parçasından birini veya daha çoğunu yok farzetmeyen, zarar vermeyen, iyi, güzel, doğru dilekler.
Hepimize kolay gelsin. :D
No trackbacks yet.
16:19, 5 Eylül 2011
Ellerinize sağlık sevgili Funda Hocam Yine sevinçle, neşeyle ve anlayarak okudum makalenizi çok teşekkürler
09:08, 11 Eylül 2011
Çok çok sağ olasın, Özlem arkadaşım. Ben de özellikle makalenin sonundaki tavsiyemi çok seviyorum.
Çok çok sevgiler.
11:23, 17 Mart 2013
Çok sevgili ve saygıdeğer Funda Öğretmenim,
Harikulade bir vurgu daha yaptınız.
Kuran’ı Türkçe anlaya anlaya, düşüne düşüne, yaptığımız hataları farkede farkede, af dileye dileye, temizlene temizlene, şükrede şükrede okumalıyız.
Şükrü sözle yaparken, kalbimizde, korku ve üzüntü varsa, o şükür şükür olmuyor.
Ben de, kalbimde, korku, üzüntü ve kırgınlık veren her şeye, her zaman,TÜÜÜÜ TÜÜÜ diyorum.
Tüm saçmalıkları attım gitti, sadece Allaha dayanıyorum. Şükürler olsun.
Sonsuz teşekkürlerimle…
16:12, 19 Mart 2013
Sen de çok çok sağ olasın Nevin arkadaşım.
Ben de aynı şekilde.
Bu çok tatlı ve ilginç temizliğimizi senin de sevmene çok sevindim.
Çok çok sevgiler