17 – HAYATTAKİ KİMLİKLERİMİZ, ROLLERİMİZ ve İHANET BASAMAĞI

Sevgili arkadaşlarım,

Dünkü makalem de yine, benim için de Allah’tan çok büyük bir lütuftu.

Ben de ibretle okudum. :D

Kendi hayatımda karşıma çıkan, benim takip etmem gereken o yol gösterişleri ve özellikle de bebek halinde olanları düşündüm.

Allah’ın yardımı ve izni ile pek çok imtihanımdan geçmişim, şükürler olsun.

Geçemediğim imtihanlar da olmuş, Allah affetsin.

Ama Allah benden hiç ümidi kesmemiş ve bana hep yeni kapılar açmış.

Ben de eninde sonunda sınavımın hakkını vermeyi çok iyi öğrenmişim.

Dünkü e-magazinimin ev oyunu/ev ödevi kısmında yazdıklarımı da makaleme getirmek isterim:

Dünkü e-magazinimdeki
ev oyunu/ev ödevi
:

Sevgili arkadaşım,

İnsana girdiği gireceği sınavların soruları önceden verilmiyor biliyorsun. :D

Ama bunun istisnaları da olmuyor değil.

İlkokulda, öğretmenim bana ve bir arkadaşıma, sınav kağıtlarının durduğu dolabın anahtarını vermişti. Ama tabii bu nasıl bir sınavdı ben hiç anlamamıştım.

O anahtara sahip olmanın sorumlulukları nelerdi, o sınav sorularına bakabilir miydik, bakamaz mıydık?

Bu çok uzun bir hikaye, belki bir gün makalelerimde anlatırım.

Ortaokulda da, bir öğretmenim beni ve sınıf birincisi bir arkadaşımızı sınavdan muaf tutarak, sınıfın en arkasında oturtup, bizi sınava girmeden geçmiş saymıştı.

Allah razı olsun ondan.

Benim Allah’tan da bu tür bir ayrıcalık isteyebileceğimi bana öğreten benim için çok anlamlı bir olaydır.

Ve o sınavda tüm arkadaşlar ter dökerken ben onlara en arkadan kopya vermiştim. Öğretmenim affetsin.

Ama yine hayat amacımı ve özellikle bugünkü makalemi düşününce, benim sınavda ter döken arkadaşlarıma kopya vermem, onlara sınavın nasıl bir sınav olduğunu, ne sorular çıktığını anlatmam ve de sınav cevaplarını vermem de yine Allah’ın izniyle oluyor.

Allah sizin de soruları ve cevapları önceden bilmenizi istiyor.

Allah sizin de sınavınızı geçmenizi istiyor.

Bu sebeple de benim kopya vermemi değil desteklemek benden bizzat bunu bekliyor. :D

Sevgili arkadaşlarım,

Sınavınız:

1- Size Allah’tan gelen bir yol gösterişi duymak, dinlemek, takip etmek.

2- Zamanınızı, varlığınızı, paranızı, çabanızı, emeğnizi, dikkatinizi hayatın 8 parçasına faydalı şeyler için harcamanız.

3- Hayatın 8 parçasına zararlı şeylerden uzak durmanız.

4- Hayatın 8 parçasına faydalı şeyleri özelllikle bebek hallerindeyken korumanız kollamanız, onları büyütmeniz, beslemeniz. VE bunu sevgiyle yapmanız.

İşte tüm bu soruların ve cevaplarının hakkını vermeniz için sınav adresi:

http://parabollukzenginlik.com/

Hayat hayatın 8 parçasına faydalı, hayırlı uğurlu her şey bebekken ve her zaman korunduğu kollandığı yardım edildiği zaman ve bu sayede de cennete mutlulukla kavuşulduğu zaman güzel.

Ve sevgili arkadaşlarım,

Dün bahsettiğim o KAPATMA kapımın ardından yaptığım temizlik üzerine, sitemi, hayatımın amacını, hayatın 8 parçasına olan faydamı, hayrımı büyütecek, destekleyecek, yepyeni bir kapım da açıldı Allah’tan. :D

Artık sitemin sağdaki o dün bahsettiğim bağlantının yerinde “iyi kalpli, hayatının 8 parçasını seven, gücünün yettiği kadar sitemi, beni, Funda Teyze’yi desteklemek isteyen hayırsever insanlara bunu yapabilmeleri için bir “BAĞIŞ YAP” bağlantısı var.

Ve eğer isterlerse, kendilerini sitemde de duyurmak için bir “Bağışlar Sayfası” yapmak isterim.

Bu yeni kapı da hayatımızın her parçasında sorumluluklarımızı da, temizliklerimizi de, hayırlarımızı da arttırsın.

Tüm o bağışlar, daha çok insanın, hayatının daha çok ve her parçasında daha çok temizlik yapmasına yardım etsin, vesile olsun, aracı olsun.

Ve işte bugünkü DAVET ve ÖN HAZIRLIK makalemiz:

HAYATTAKİ KİMLİKLERİMİZ, ROLLERİMİZ ve İHANET

Bugünkü makalemiz de son günlerde yazdığım makalelerin devamı olarak Allah’tan açılan bir kapı.

Sevgili arkadaşlarım,

Yaptığımız TÜM temizlikler hayatın 8 parçasından birine veya daha çoğuna verdiğimiz zarar üzerine, bir yanlış üzerine.

Ve hayatımızın 2. parçası, AİLE, EŞ, ÇOCUKLAR da bu parçalardan biri, ve çok önemli.

Çok sevgili bir kurs öğrencimin dün gönderdiği bir temizliği de taze taze sizlerle paylaşmak isterim, çünkü bugünkü konumuzla çok alakalı:

Çok sevgili bir öğrencimin yaptığı ve dün gönderdiği bir temizlik alıştırması :

TEMİZLİK

1) Ben eşimi evin erkeği olarak düşünmedim, hep “eşit haklara sahibiz, onun ne üstünlüğü var” düşüncesi ve tavrı içerisindeydim. Feminist yazarların kitaplarını okumuştum gençliğimde demek bunlar da beni etkilemiş.

Ben de çalışıyorum üstelik bir de gelip evde çalışıyorum. Hem çalışan kadın, hem anne, hem eş olarak, hem evdeki işler, alışveriş, çocuğun ödevleri ve sonuçta yorgun ve bitkin olarak hep eşime söylendim, hep kızdım. İçten içe nefret duydum ve davranışlarıma yansıttım. Onu bencillikle suçladım, kırdım.

Hep şikayet ettim. Hep haksızlık olarak düşünüp kabullenemedim. Evlendiğimizde bana kısmen yardımcı oluyordu ama ben hep kusur buluyor, beğenmiyordum. Ya da kendi kendime “O yapmaz, yardımcı olmaz” diye düşünüp, dile getirip böyle davranmasına sebep oluyordum.

Ben de hiçbir zaman anneannelerimiz, annelerimizdeki evimin erkeği düşüncesi olmadı. Gereken sevgiyi ve saygıyı vermedim. Eşim bana belki bu yüzden evin erkeği olduğumu hissettir bana derdi. Gerçekten de ben ona evin erkeği gibi davranmadım.

Ben eşime evinin kahramanı, babası olma mutluluğunu tatdırmadım.

Bir eşin aşkını, sevgisini, ve onun en değer verilen bir tanesi olma zevkini hiçbir zaman.

“Ben ona muhtaç değilim” diye düşündüm, kendi ayaklarımın üzerinde durabilirdim. Onunla ayrılmaz bir parça olarak görmedim kendimi. Ona değer vermedim.

Hatalıyım. Cahilce davrandım, Affet Allah’ım ben yaptım, ben yaptım, ben yaptım. Bu olayda sorumluluk %100 bana ait.

2) Allahım sen affetmeyi çok seversin, sana içtenlikle gelip af dileyeni hemen affedersin, İşte ben de tüm içtenliğimle karşındayım Allah’ım. Beni de affet Allah’ım. Beni de affet Allah’ım. Beni de affet Allah’ım.

3) Senin affediciliğini ve kullarını affetmeni kendime örnek alarak bende kendimi affediyorum. Kendimi affediyorum ve kendimi çok seviyorum.  Kendimi affediyorum ve kendimi çok seviyorum.  Kendimi affediyorum ve kendimi çok seviyorum.

4) Bundan sonra eşime gereken sevgiyi ve saygıyı göstermeye, ona eş ve baba olarak değer vermeye, onun evimin koruyucusu, kollayıcısı, benim biricik sevgili eşim ve ailemizin babası olma ve bunu yaşama hakkı tanımaya karar veriyor ve niyet ediyorum.

Allah’ım benim bu konudaki yanlış ve cahilce düşüncelerimi temizle, yol göster, ilerlemem için bana yardımcı ol, beni geliştir, bana yardım et Allah’ım.

Sevgili arkadaşlarım,

Bu temizlik, kurslarıma katılan TÜM öğrencilerimin, BAZEN direnerek ama ÇOĞUNLUKLA dirençsiz, AMA HER ZAMAN, gözyaşları, mutluluk, gerçeğe, doğruya, iyiye, güzele ulaşmanın, temizlenmenin, huzuru ile yapılan bir temizlik.

Hayatın 8 parçasını sevmek, korumak, kollamak deyince, hayatımızın 2. parçasındaki TÜM problemleri düşününce, mutlaka yapılması gereken bir temizlik.

Olmazsa olmaz bir temizlik.

Ben de bu temizliği mutluluk, gözyaşları ve şükürle okuduktan sonra, dünkü makalemi tekrar okurken, bir bölüme gelince AKLIMDA VE KALBİMDE ŞİMŞEKLER ÇAKARAK, Allah’ın izni ve yardımıyla bir anlayışa ve keşife daha ulaştım. :D :D

Bu bölüm şuydu:

İki ayrı zamanda, biri Musa bebekken, biri de olgunken iki karşılaşma oluyor.

Birincisinde, firavun, bebek Musa’nın daha haberi ile onun geleceğinin işareti ile onu ve onun benzeri herkesi, yani tüm erkek çocukları öldürmek üzere emir veriyor.

Buradaki “erkek çocukların öldürülmesi” sözü ile sevgili arkadaşlarım, anladım ki:

Günümüzde, 1900′lerden beri, feminizm adı ile başlatılan hareket, aslında kadınlara yardım etmek gibi görünse de, erkeklere, insanlara ve insanlığa karşı olan nefretleri sebebi ile onların erkek olmak, baba olmak haklarını ellerinden alırken, ASIL ihaneti de kadınlara yapıyormuş.

Kadınların, kadın olma, ANNE olma haklarını ellerinden alıyormuş.

Yukarıda verdiğim arkadaşımızın temizliğinde de bunu çok güzel görüyoruz değil mi?

Kadına AŞIRI yük yükleyip, hem erkekleri yok etmeye çalışarak, hem de anneleri yok etmeğe çalışarak.

Ve bu sebeple aslında farkettim ki, günümüzde, o eski firavun döneminden daha da büyük bir canilik işleniyor.

Sadece erkek çocuklar değil, kız çocuklar da öldürülüyor artık.

Bir çocuğu doğuştan ona verilen birinci hayat mutluluğu olan cinsel kimliğinden uzaklaştırınca, erkekse erkek, kızsa kız olma hakkı ve  mutluluğundan uzaklaştırınca, onun yaşama enerjisini yok ediyorsunuz.

Yaşama enerjisinin yok olması demek, kişinin yaşarken ölmesi demek.

Sanki o 1900lerin kül yüzlü feministleri ve onların ardından gidenler herkesi kendileri gibi yaşarken ölü görmek istiyorlar.

Bir insanın kadın veya erkek kimliği, onun hayat mutluluğunun neredeyse en büyük parçası.

Allah’ın insanlara en büyük armağanlarını saymaya kalksak, bunlar herhalde,

1) Çocuk olup anne baba sevgisi, koruması tatmak.

2) Kadın veya erkek olup aşkı sevgiyi sevmeyi sevilmeyi tatmak.

Bu ikisi de bizlerin, tüm insanların sevilme ve sevme kapıları.

Bunları bizim elimizden, insanların elinden almaya çalışmaları içimi ürpertiyor.

SEVGİ, SEVMEK-SEVİLMEK.

Bunlar bir insanın EN TEMEL haklarından.

Bunlar bizim özümüzü oluşturan şeyler.

Bunlar bizim her şeyimiz.

İşte içimi ürperten bu durum karşısında Allah’a duam:

*******************************

Allah’ım yardım et bize.
Günümüz firavunları eski firavunlardan da daha azmışlar meğer.
Yardım et Allah’ım bize.
Biz yalnız sana dayandık, sana güvendik.
Senden başka bir umudumuz yok.
Biz bazen cahil, bazen zalim olmuş bayanları ve bayları, kurtar.
KİMLİKLERİMİZİ bilerek ve kendimize, birbirimize ihanet etmeden bir hayat yaşayalım.
Senin iznin, senin yardımınla tertemiz bir hayat yaşayalım.
Anneler anne, babalar baba olsun.
Kız çocukları, erkek çocukları sağlam kalsın, hayata sağlıklı, mutlu huzurlu atılsınlar.
Yardım ve hizmet üzerine iş yapsınlar.

*************************************

Sevgili arkadaşlarım,

Varoluşun, temelindeki kanunlardan dolayı, hayatta kaçınılmaz olarak ortaya çıkan bir takım gerçekler var.

Bunlardan mesela bir tanesi, İŞ BÖLÜMÜ ve iş bölümünün faydaları.

Mesela başka bir tanesi de, karmaşadan ziyade, düzenden iyilik güzellik, başarı, mutluluk ortaya çıkması.

Kirli olandan ziyade temiz olanın daha çok mutluluk ve başarıya yakın olması gibi.

Tabii “İstisnalar kaideyi bozmuyor ama suyun akışı o yönde” diye rahatlıkla söyleyebiliyoruz.

İşte varoluşun temelindeki kanunlardan çıkan kaçınılmaz gerçeklerden biri de, KİMLİK, ROL, GÖREV dediğimiz kavram.

Bu bahsettiğimiz kavramın TAM tanımını verirsek:

“Bir konuda bir kişinin görevler ve haklar bütünü ve bunun adı.” Mesela doktor, öğretmen, anne, baba, öğrenci gibi.

Başka bir ifadeyle,

“Bir kimsenin hayatın bir alanındaki bir rolü.”

Başka bir ifadeyle,

“Kişinin adı konulmuş görevi.”

“Kişinin adı konulmuş görev bütünü.”

Burada bu kavrama KİMLİK demenin en uygun olduğuna karar verdim.

Ama buna ROL de diyebiliriz.

Hayattaki GÖREVİMİZ de diyebiliriz.

Veya başımıza geçirdiğimiz ŞAPKA da diyebiliriz. Hani aşçıların kendine has şapkası, hemşirelerin kendine has kepi gibi.

Her insanın da, görünmese bile hayatta pek çok şapkaları var:

Annelik şapkası.

Babalık şapkası.

Eşlik şapkası.

Kadınlık şapkası.

Erkeklik şapkası.

Evlatlık şapkası.

İnsanlık şapkası.

Teyzelik şapkası.

Vatandaşlık şapkası.

Öğretmenlik şapkası.

Doktorluk şapkası.

Çalışan şapkası.

İşveren şapkası.

gibi…

Sevgili arkadaşlarım,

Hepimizin pek çok şapkası var ve bunları duruma göre takıp çıkartıyoruz. :D Çocuğumuza karşı anne şapkası takıyoruz, eşimize karşı eş şapkası. Bazen zaman geliyor, eşimize arkadaş şapkası ile yaklaşmamız gerekiyor.

Sahip olduğumuz bir kimliği veya kimlikleri, yani şapkayı, görmezlikten geldiğimiz, yok saydığımız, cahillikle veya zalimlikle, o şapkayı, o rolü, o kimliği REDDETTİĞİMİZ her an, hayatın İHANET basamağına düşmüş oluyoruz.

Evet, bir insan hayatta sahip olduğu adı konulmuş olsun olmasın, kendisine yazılı olarak verilmiş olsun olmasın, eğer o rolü, o kimliği, o şapkayı giymeyi ve gereğini yapmayı REDDEDİYORSA, REDDETMİŞSE, bu kişi otomatik olarak İHANET basamağında kendisini buluyor.

Ve aynı şekilde biz de bir kimseye bakıp, onun sahip olduğu o kimliği veya rolü veya şapkayı, takmadığını gördüğümüz anda O İNSANIN İHANET basamağında olduğunu bilmemiz anlamamız gerekiyor.

Bu şapkalardan rollerden bahsederken, bilemiyorum belki biraz içiniz daralmış olabilir. :D :D

Hani çağımız özgür olma, kısıtlamalardan kurtulma çağı ya.

Nerdeyse her yerden, hepimize, “Özgür ol. Bütün sorumluluklarını at.” diye toplumsal bir baskı yapılıyor.

Fakat nedense, bir tek ÇALIŞAN şapkamızı atmamamız isteniyor. :D :D

Sanki bütün dikkatini işine veren köleler nesli yetiştirilmeye çalışılınıyor.

Anne şapkasından, Baba şapkasından, İnsanlık şapkasından bahsettiğimde, aslında içimizin huşu ile dolması gerekirdi, iç daralmasıyla değil.

Ama işte o iç daralması var ya, bu daralma, o konularda şapkamızı attığımız konusunda ve temizlik yapmamız, şapkayı tekrar başımıza takmamız gerektiği konusunda bir ipucu oluyor.

*******************************

Sevgili arkadaşlarım,

Hayattaki kimliğimizden, rolümüzden uzaklaştığımız zaman NEDEN ihanete düşüyoruz?

Çünkü, hayatta rol dağılımı, görev dağılımı ile yaşıyoruz.

Herkes herşeyi yapamıyor.

Bu konularda bir kaç örnek vermek gerekirse:

Mesela, en basit tek hücreli canlılarda bile, görev dağılımı şeklinde işleyen farklı organlar var. Yiyeceği sindiren organ var, hücreyi dış etkilerden koruyan organ var, hücrenin büyümesini planlayan ayarlayan organ var. Tek hücrelilerle birlikte, bizim gibi gelişmiş canlılarda da her iş için ayrı bir organ var.

Bu görev dağılımının temelinde, hayatın çeşitli olması var. Hayat çeşitli, bu sebeple hayatın problemleri de çeşitli.

Ve bu sebeple çözümler de çeşitli.

Ve o çözümleri uygulayacakların da çeşitli olması gerekiyor.

Sanırım bu işin asıl temelinde, bir cisim her amaç için kullanılmaya çalışıldığında aynı anda tek bir iş yapmak zorunda kaldığı için, yani aynı anda 5 yerde olamadığı için, işleri sırasıyla ve beklete beklete yapmak zorunda kalıyor ve bu da her şeyi 5 kat yavaşlatıyor.

Ama bir görev dağılımı olduğu zaman, canlıların aynı anda birden fazla işlevi yapabilmesi, mümkün hale geliyor.

Ve bu da daha çok yaşam, daha çok mutluluk demek.

Bir başka ifadeyle, 5 kişiye 5 görevi öğretmektense herbirine 1 görevi öğretip, uzmanlaşmasına izin vermek daha çabuk, daha verimli.

Ama sanırım bu işin daha da temelinde, yemek yerken kullandığımız çatal bıçak kaşık meselesi var. :D :D

Eğer bu tür bir görev dağılımı olmasaydı, masamızda her biri İsviçre çakısı gibi, her işi gören aletler olma durumunda olacaktı ki, onları üretmek için çok demir harcanması gerekip, çok da ağır ve kullanışsız olacaklardı.

Yemek masalarımızdaki o sadelik, güzellik, kullanışlılık, rahatlık ve uyum da kaybolacaktı. :D

*************************************

Rol bölümü, rol dağılımı çok faydalı olduğu için, doğanın ve fiziksel evrenin HER NOKTASINDA bu rol dağılımı, HER ZAMAN var.

VE insan doğması ile birlikte, nasıl, eli kolu, gözü varsa, rolleri ile de BERABER doğuyor.

Önce bebek, sonra çocuk, sonra öğrenci, sonra genç, sonra eş, sonra anne veya baba vs. vs. ve daha pek çok roller, kimlikler, görevler sahibiyiz hepimiz, vatandaş, çalışan vs. vs.

Eğer bir kimse BU ROLLERİ yok sayarsa, yerine getirmezse, veya bu görevleri kötüye kullanırsa, hayatın 8 parçasından BİRİNE veya daha fazlasına ZARAR verecek şekilde kullanırsa,

1- Çevresinde, ona doğal olarak umut bağlayan, ondan görev bekleyen HERKESE ihanet etmiş olur. Onlardan almış fakat vermemiş olur.

Mesela bir evlat, doğar doğmaz annesinden babasından, sevgi, saygı, yiyecek, zaman alır, fakat eğer kendisi anne ve babasına karşı EVLAT rolünü reddederse, anne babası ondan sevgi, saygı, gerektiğinde destek vs herhangi bir karşılık alamamış olur.

Bu sebeple almış fakat vermemiş diyoruz.

Hayatlarında, bir kimseye ÖFKE hisseden TÜM öğrencilerime verdiğim bir ödev var:

O da ÖFKE duydukları o kişiye karşı KENDİ yaptıkları, minicik de olsa miniminnacık da olsa bir yanlış, kusur, hata bulmaları ve o konuda temizlik yapmaları.

ÖFKE duyduğunuz kişi size EN BÜYÜK kötülükleri dahi yapmış olsa, sevgili arkadaşlarım, bu alıştırmayı yapmanızı, ve KENDİ yaptığınız o minicik miniminnacık şey için temizlik yapmanızı tavsiye ederim. Şaşkınlıkla içinizin huzur dolduğunu göreceksiniz.

ÖFKE ile konuşan insanlar gördüğünüzde de, yine bu dediğimi hatırlayın. Hem o kişinin hayatta hangi basamakta olduğunu anlamış olursunuz hem de o kişiye yardım etmek isterseniz nasıl edeceğinizi bilirsiniz.

2- Rollerimizi reddetmemizin ikinci zararı ise KENDİMİZE.

Bir insanın hayattaki rollerinin kaynağı, doğanın milyonlarca yıllık tecrübesi, Allah’ın sevgisi ve kalbin kabulü ve fiziksel evrenin onayı olduğu için, rolünü reddeden kimse, o anda elde ettiği kolaylık ve avantaj ne olursa olsun, kendisini çiğnemeye başlamış oluyor.

Doğa insana rollerini çok kuvvetli bir şekilde öğretmiş.

Hormanlarla, genetik yapıyla, duygusal dengelerle, içgüdülerle bir insanın rolleri belirlenmiş.

Başka bir ifadeyle, rollerini çiğnemeye başlayan bir kimse, hormonal dengelerini bozuyor, duygusal dengelerini bozuyor, yaşama sevincini köreltiyor, hayat sevgisini yok ediyor, beyninin doğal çalışmasına AKSİ yönde beynini kullanmaya kalkmış oluyor.

Örnek olarak eğer bir erkek çocuğu, evin babası olarak yetiştirilmezse, sapıklık oranı artıyor, yaşama sevinci az olduğu için çalışamaz hale geliyorlar, çalışmayı sevmez hale geliyorlar, işten kaçıyorlar, eşlerine kendilerine baktırıyorlar, eşlerine sadakatleri az oluyor, mutsuz oldukları için çok para harcıyorlar (kredi ve borçla da olsa) ve yine mutsuz oldukları için çok yeme ve kilo alma dertleri de olabiliyor. Tüm bunları, batı ülkelerinde AYNEN, görebilirsiniz.

Holywood filmlerindeki, o ince, güzel, yakışıklı insanlara kanmayın, Amerika’ya gitmişliği olan arkadaşlarım bileceklerdir, oraya gider gitmez, kendinizi, pek çok aşırı şişman insanlar arasında buluyorsunuz. Filmlerdeki o reklamı yapılan hayatları, gerçek hayatta yaşamaya kalkınca insanlar maalesef, mutsuz, kilolu, borçlu hayatlar yaşamaya başlıyorlar.

Ülkemizde de borçlu yaşamak zaten başladı, eğer aynen devam edilirse, bu kez sırada aşırı kilolu hayatlar var, benden söylemesi.

İşin acıklı tarafı, o filmleri hayranlıkla seyredenler, dış görünüşe fazla inandıkları için, kendileri aşırı kilo aldıklarında, maalesef kendilerinden tiksinir bir duruma geliyorlar, bu da o kendine ihanetin bir başka boyutu.

Bir başka örnek olarak “anne rolümüze” ihanet ettiğimiz zaman ne oluyor bakalım mı?

Bir bayan, büyürken, annesinin çektiği sıkıntıları ve dertleri, bir tarafta görüyor, diğer tarafta da, dergiler filmler, kitaplar ona diyor ki:

  • “Bırak bunları, çorap mı yıkayacaksın?”
  • “Huysuz, sarhoş kocayla mı uğraşacaksın?”
  • “O yaramaz çocuklar evde basbas bağırarak kızılderili gibi koşarken, sen dağınık saçlarınla yer, cam silip, kanter içerisinde bulaşık yıkayıp, bir de akşama ne pişireyim derdi ile mi uğraşacaksın?”
  • “Elin huysuz adamının sana vereceği günlük harçlıkları dilenmek zorunda mısın sen?”
  • “Kendi paranı kendin kazan, istediğin gibi harca.”
  • “Kocan  kızacak diye korka korka mı yaşayacaksın?”
  • “Bırak bunları, git çalış.”
  • “İşyerinde yakışıklı zengin insanlarla tanışma şansın olacak.”
  • “Ne güzel elbiseler, ayakkabılar, çantalar, incik boncuk alacaksın kendine.”
  • “Hatta şansın yaver gider ve çok başarılı olursan yatlarda gezme şansın da var.”
  • “Birisiyle evlenip eve kapandığın anda biliyorsun hiç bir şansın yok.”
  • “Hatırlamıyor musun, annen 40 yaşındayken, nasıl kilolu, dağınık ve hayattan bezmişti?”
  • “Sen de mi annen gibi olmak istiyorsun?”

Sevgili arkadaşlarım, tüm bu doğru ve haklı şikayetler, VE beyaz dizilerin, pembe dizilerin çizdikleri o beyaz ve pembe tablo, pek çok genç kızı, pek çok bayanı etkiledi, etkiliyor ve ANNELİK EŞLİK rollerini, ikinci plana itmek için her türlü bahaneyi onlara sunmuş oluyor.

Oysa ki, bütün külfetine ve zorluğuna rağmen, ANNELİK ve EŞLİK bir kadın için, GERÇEK MUTLULUĞUN yolu.

O bahanelerde doğruluk payı var AMA çözüm kaçmak DEĞİL, DÜZELTMEK.

Nasıl düzelteceğiz?

Konuşarak, iletişimle, aklımızda ve kalbimizde temizlik yaparak.

Bir de bu işin hassas bir noktası var ki, o da şu:

Her nesil gençken kendinden önceki nesli, biraz modası geçmiş, banal, sıkıcı ve hatta çirkin bulabilir.

Fakat kişi bir kaç yıl içerisinde olgunlaşacağı için, bu yanlış fikirlerden kurtulup gerçekleri görebilecektir, YETER Kİ, birileri onu o zayıf anında, zayıf yıllarında yakalayıp, yoldan çıkartmasın.

İşte bu sebeple birilerinin, gençleri, onların hayatın 8 parçasında doğal olarak hissettikleri fırtınalara EK olarak, daha da soğutması, ara bozuculuk yapması, körüklemesi, korkunç bir şey.

Uzun lafın kısası, eğer bir genç bayan, annelik ve eşlik rollerini ikinci plana itmeye ikna edilmişse ve bu konuda kararlı ise, o andan itibaren, hormonlarına, kalbine, aklına, vücuduna, duygularına, toplumun dengelerine, aile kurumuna, hayatının her parçasına ve pek tabii ki, iyilikten hoşlanan Allah’a da karşı bir yönde oluyor.

Ve unutmayalım ki, anne ve eş rolünü bastırmaya çalışan bir bayan, doğanın kadın-erkek ilişkisi konusunda kararlılığı çok güçlü olduğu için, “illa da bir şeyler yapılmalı” diye doğanın çok güçlü bir ısrarı olduğu için, sonuçta saçma sapan, kendisinin de beğenmediği ilişkilerde bulacaktır kendisini.

Mesela bir toplum kadınların 30 yaşlarında anca evlenmesini yaygınlaştırmışsa, ister istemez bütün kadınlar ve erkekler, o yaşa kadar evlilik dışı ilişkilerde ve hatta çarpıklıklarda vakit geçirmek zorunda kalacaklardır.

****************************************

Sevgili arkadaşlarım,

Eğer kendimizi veya bir yakınımızı veya bir öğretmen olarak benim sık sık yaşadığım gibi, bir öğrencimizi bu şekilde hayattaki en bariz rollerinde bilerek bilmeyerek “ihanet” basamağında gördüğümüzde, yapmamız gereken veya o kişiye yaptırmamız gereken TEK şey var:

Hayattaki rolünü keşfet ve idrak et.

Bir başka ifadeyle:

Hayattaki görevini keşfet ve idrak et.

Ve bir başka ifadeyle:

Hayattaki kimliğini, kimliklerini keşfet ve idrak et.

İhanet basamağından çıkmak için atmamız gereken BU İLK BEBEK ADIMI çok basit aslında.

Ne zamanki, biz rolümüzü farkettik, fakat yapmak istemiyoruz, zor geldi veya içimiz daralıyor.

İŞTE O AN İHANETTEN ÇIKMIŞ OLUYORUZ.

İhanetin üzerindeki basamağa ulaşmış oluyoruz.

Sevgili arkadaşlarım,

HERKESİN, ALLAH’IN İZNİ ve YARDIMIYLA, İHANETTEN ÇIKMANIN O, SIKINTILI, SANCILI AMA HARİKULADE ANINI YAŞAMASINI İSTERİM.

HAYATTAKİ ROLÜMÜZÜ, HAYATTAKİ GÖREVİMİZİ, HAYATTAKİ KİMLİĞİMİZİ  İDRAK ETMENİN O ACILI AMA UMUT DOLU BAŞLANGICINI ALLAH HERKESE NASİP ETSİN.

HERKESİN,

  • ALLAH’IN ONLARA NASİP ETTİĞİ,
  • HAYATLARIMIZIN HER PARÇASININ BİZDEN YANA YAKILA BEKLEDİĞİ,

HAYAT AMACIMIZIN, ŞAPKASINI, BAŞIMIZA GURURLA TAKIP, HAYATTAKİ GÖREVİMİZİ, ROLÜMÜZÜ YERİNE GETİREREK HEM BU HAYATTA BİZİ BEKLEYEN GERÇEK VE YOĞUN MUTLULUKLARI TATMAMIZI, HEM DE ALLAH’IN KARŞISINA YÜZÜ AK ÇIKMAMIZI DİLERİM.

Sevgili arkadaşım,

Senin hayattaki rollerin, görevlerin, kimliklerin neler?

Temizliklerini gel Ağustos’taki seminerde de beraber yapalım. :D

Follow Me on Pinterest Pinterest'te Takip Et!
 
Yorumlar (0)

Henüz yorum yok.

Yorum Yaz

Bu site, çok sevgili ve değerli ÖĞRENCİLERİM ve öğrencim olmak isteyen bayanlar için hazırlanmıştır.

Funda Teyze'nin öğrencileri kimler?:

Funda Teyze'nin öğrencileri:
** Akıl ve kalp merkezli,
** Hayatın 8 parçasını seven, sevmek isteyen,
** Hayatının her parçasında başarı isteyen,
** Hayatının her parçasını takdir etmeyi, teşekkür etmeyi bilen ve seven,
** Bir hatasını, yanlışını farkedince, bunun üzerinde ısrar etmeden azim ve kararlılıkla vazgeçmeye, hep iyiden, güzelden, doğrudan yana olmaya kararlı ve niyetli,
** Ve en önemlisi de, öğrenmeyi çok ama çok seven,
** doğru öğretmeni bulduktan sonra, hayatının her parçasında da olduğu gibi öğretmenine de sadakat gösterebilen,
** Allah'ı seven,
** Allah'ın da onu ve herkesi çok sevdiğini bilen,
** Anne veya anne olmak isteyen,
** Mutlu ve huzurlu bir aile kurmak isteyen,
** Mutlu, huzurlu, sağlıklı, bolluk ve bereket içerisinde bir hayat isteyen,
** Hayatının 8 parçasında hayırlı uğurlu işler yapmak isteyen,
** Türk hanımları.

Hayatımızın 8 parçası derken, hemen hatırlatayım, hayatın vazgeçilemez 8 parçası şunlar:
1- Kişinin kendisi,
2- Ailesi,
3- Arkadaşları, ülkesi,
4- Tüm insanlık,
5- Tüm canlılar,
6- Tüm fiziksel evren,
7- Ruhlarımız,
8- Allah.

Beyler ve öğrenci olmaya niyeti olmayan bayanlar da tabii ki okumak isterlerse okuyabilirler ancak yorum ve sorularınızı kabul edemeyeceğimiz ve cevap veremeyeceğimiz için lütfen kusura bakmayın.

31 Aralık 2011 tarihi itibariyle artık, rumuzlu yorumları kabul edemiyoruz.

Harikulade yorumlarınız bizim için çok değerli. Bu sebeple, hayatın her hangi bir parçası için sevgisiz, saygısız, iyiden, güzelden, doğrudan yana olmayan yorumlar yayınlanmayacaktır.

Aynı şekilde özel cevap isteklerini de karşılamam artık mümkün olamıyor. Anlayışınız için teşekkür ederim.

Lütfen yorumunuzda, okuyanlara ve güzelim Türkçemize olan sevgi ve saygınızı da, imla kurallarına elinizden geldiği kadar dikkat ederek gösterin.

Çok çok teşekkürler, çok çok sevgiler,

=======================
Çekim Yasası Öğretmeni
Ve Harikulade Dileklerin Funda Teyzesi
=======================

Not:
Harikulade dilekler derken kastettiğimiz hayatın 8 parçası için hayırlı, uğurlu, faydalı, güzel dilekler. Hayatın 8 parçasından birini veya daha çoğunu yok farzetmeyen, zarar vermeyen, iyi, güzel, doğru dilekler.
Hepimize kolay gelsin. :D

No trackbacks yet.

Mesaj gönder!
Loading...