İnsanları ve İnsanlığı Sevmeyenler…
Sevgili arkadaşlarım,
Bugün size hepimizin saf saf inandığı bir konuda,
- nasıl kandırıldığımızı,
- hayatımızın 8 parçasında uyum açısından düştüğümüz bir tuzağı
- ve çok şükür kurtuluşumuzu,
anlatacağım.
Siz de Allah’a sığınıp, aklınızı ve kalbinizi dinleyerek, hayatın 8 parçasının hayrını düşünerek okuyun.
**************************************
Son günlerde Allah’tan açılan bir kapım gereği, ve Allah’a sonsuz şükürlerle, son yıllarda DÜNYAMIZIN, TÜM İNSANLIĞIN maruz kaldığı bir tuzaktan, bir yalandan,
- senin, benim, Afrika’daki milyonlarca insanın ve pek tabii TÜM DÜNYANIN, nasıl önce tuzağa düştüğünü, olumsuz etkilendiğini,
- sonra da aklını ve kalbini dinleyen bazı azınlıktaki dünya vatandaşlarının EMEĞİ, DİKKATİ, SEVGİSİ, ZAMANI ve ÇABALARI ile ve pek tabii ki, Allah’ın sonsuz rahmeti ile, nasıl uçurumdan döndüğümüzü öğrendim ve şükrettim.
Biliyorsunuz, son 30 yıldır dünyada,
- küresel ısınma,
- atmosferdeki karbondioksit birikimi, ve bunun dünyanın iklimini değiştirmesi,
- insanoğlunun yaktığı yakıtlarla karbondioksit çıkartarak doğaya verdiği zarar,
- ve bu sebeplerle de dünyanın sonunun geliyor olması şeklinde,
pek çok haberler çıktı medyada.
Üstelik sadece medyada bu haberlerle kalınmadı.
Politikacılar da bu konuyu bahane ederek kanunlar ve vergiler çıkarttılar. İnşaattan tutun, üretime, sanayiye yansıyan bazı yeni katı kurallar getirdiler.
Ortaya çıkan bu vergiler, ekonomiyi yavaşlattı, üretimi zorlaştırdı.
Zengin ülkelerden fakir ülkelere kaymakta olan fabrika, yatırım ve yeni iş kurma girişimleri daha da kuvvetlendi.
İşadamları kendi ülkelerinden çıkıp, başka ülkelerde iş ve üretim yapma durumunda kaldı.
Ve bu da durumları iyi olan ülkelerin üretimsizlik ve işsizlik sebebiyle batmasına sebep olurken, fabrika açılan o fakir ülkelerde maaşlar zaten çok az olduğu için, hem o ülkelere fazla bir yararı olmadı, hem de o ülkelerde çevre kanunları neredeyse HİÇ OLMADIĞI için, sonuçta dünyaya daha büyük bir kirlenme zararı verilmiş oldu.
Tabii bir de dünyaya bunun psikolojik bir zararı oldu ki, o da şu:
İnsanlara,
** fazla mutlu olmayın.
** fazla coşmayın.
** fazla büyümeyin.
** harcama yapmayın.
** sürekli tasarrufa odaklanın.
mesajı verildi.
Yani çekim yasası açısından son derece zararlı olan “yokluğa ve çaresizliğe, olumsuzluğa ve geleceğin karanlığına odaklı” bir nesil yetiştirildi.
*****************************************
Ancak sevgili arkadaşlarım, benim size bugün vereceğim haber, HARİKULADE GÜZEL.
Neden derseniz,
Son 30 yıldır, ben de “Hmm dünya ısınıyormuş, tabii ki elimizden geleni yapalım.” şeklinde bakarken tüm bu curcunaya ve hatta “Hmm biz insanlar iklimi değiştiriyormuşuz, yaktığımız evdeki yakıt, arabadaki yakıt, iklimi değiştiriyormuş” diye bir suçluluk duygusu da duyarken,
MEĞER TÜM BUNLAR KOSKOCA BİR YALANMIŞ, sevgili arkadaşlarım.
Meğer, Birleşmiş Milletlerin, 1990 yılında çıkardığı İLK uyarının hazırlanması sırasında, bilim adamları oybirliği ile, raporda “İnsanoğlunun çevreye bu bahsedilen etkisini BULAMADIK” derken, rapordan sorumlu memur kişi, o kimselerin söylediği şeyleri SİLİP, onun yerine, “İnsanoğlunun karbondioksitle çevreye tehlikeli bir şekilde zarar verdiğinin kesin delilleri var.” şeklinde ÇARPITMIŞ o raporu.
Tabii diyeceksiniz ki, bu memur, bu cesareti, bu büyük yalanı, bu büyük çarpıtmayı, NASIL gerçekleştirebildi?
Ve tabii bu noktada, o memurun da ARKASINDA güvendiği kimselere bakmak gerekiyor.
Ki gerçekten de, asıl sorumlu kimse, Birleşmiş Milletler’in o zamanki Çevreden sorumlu Baş Müdürü imiş.
Bu kişi, görünüşte çevreyi savunan, fakat özel hayatında yaptığı işlere baktığınızda, hiç de çevreci olmayıp, petrolden zengin olan birisi.
Ve daha da ilginci, 2005 civarlarında, Birleşmiş Milletler yardım kampanyalarının kötüye kullanılmasına milyon dolarlık rüşvet alarak aracı olduğu ortaya çıkınca, Çin’e kaçmak zorunda kalmış birisi.
Ve tabii, şu an, bu dolandırıcılık ortaya çıktıktan sonra, bu kişinin önceki söz ve hareketlerine dikkatle baktığımız zaman, şunları görüyoruz:
Aslında, bu kişinin ve arkadaşlarının, insanoğlu hakkında her fırsatta beyan ettiği, ve etrafa yaymaya çalıştığı düşünceler,
** insanların yani bizim, çevreye, dünyaya zarar veren, dünyayı kirleten zararlı varlıklar olduğumuz.
** insanların mutluluğu ve sağlığı ancak eski çağlarda olduğu gibi, yani teknolojiden yoksun bir şekilde yaşayarak bulabilecekleri.
Tabii bizi bu konulara ikna edip inandırırken, kendileri özel uçaklarla lüks bir hayat yaşamışlar.
Bize bisiklete binip yakıt tasarrufu yapalım diye kampanya filmleri ile gösteriş yaparken, kendileri en büyük arabalarda, özel uçaklarda geziyorlarmış.
Bu iki yüzlülüğü görüyor musunuz sevgili arkadaşlarım?
Ama bu kimselerin bize söylemedikleri şu gerçekler var ki:
Biz insanlar pis, zararlı, çirkin varlıklar değiliz.
Biz merhametli, adil, iyiliği seven varlıklarız.
Ve yine eğer gerçekleri konuşacaksak, geri dönmemiz istenen o eski çağların “sağlıklı” ortamında, ortalama insan ömrü, 26.
Yani özetle, bu en temel bilgilerin üstü kapatılmış ve sanki, biz gelişmiş ama zararlı, parazit benzeri varlıklar olarak üzerimize bir çuval geçirilmeye çalışılmış ve kötü varlıklar olduğumuza dair beynimiz yıkanmış.
Tabii bu kimselerin, insandan ve insanlıktan nefret ettiği sırf bununla bile ortada, ancak, bu yalanların da ötesinde, şu son 30 yıla dikkatle bakınca, bu yalanlardan da öte bazı ilginç gerçeklerle karşılaştım, sevgili arkadaşlarım.
*******************************************
Tabii unutmayalım ki, bu kişiler politika ve görev olarak da olsa, arka planda oyun oynayanlar.
Bir de gözümüzün önünde bize yalan söyleyenler var biliyorsunuz.
Hani küresel ısınma hakkında film yapıp bir de Oscar ödülü alanlardan bahsediyorum.
Ben de zamanında o filmi seyredip, heyecanlanmış ve hatta orada gösterilen dünyanın ısınma istatistiği ve o ünlü sunucunun çok etkileyici bir şekilde, son yıllarda artan ısınma grafiğini, koca bir sahnede ve o kocaman grafikte, aniden ve anormal bir şekilde artışı, sahne vinçine çıkarak göstermesinden çok etkilenmiştim.
Sevgili arkadaşlarım, meğer o grafik de yalanmış.
Meğer, o dümdüz gidip sonra aniden yükselen çizgi, aslında dümdüz gitmiyormuş. Dünyanın sadece belli bir bölgesindeki belli bir çam ağaçlarına bakarak bulunan sıcaklık değerleriymiş onlar.
Aslında, ısınma ve soğuma, dünyanın tarihinde, sürekli aralıklarla olan, doğal bir şeymiş.
Ve dünyanın çeşitli bölgelerinden doğru ve bilimsel bir şekilde toplanan sıcaklık değerlerine bakıldığında, orta çağda bugünkünden daha sıcak bir dönem yaşanmış.
Üstelik o dönemdeki o sıcaklık tüm dünyada hayatı ve medeniyeti coşturduğu için, bilim adamları o döneme ‘Ortaçağ İdeal Sıcaklık Dönemi’ diye ad bile vermişler.
Sonda gördüğümüz o kırmızı çizgiyle gösterilen artış da, ne çam ağaçlarından, ne de dünyanın çeşitli bölgelerinden değil, şehirlerin sıcak ortamlarından termometre ile ölçülerek (hatta termometrenin yanında varille ateş bile yakılırken!!!) alınan değerler imiş, üstelik de üzerlerinde oynanmış, en sondaki o sivri çıkıntı da geleceğin “tahmini” olarak ELLE eklenivermiş.
Hatta bununla da kalmayarak, işin daha da ilginci, sıcaklıktaki artışlar, karbondioksit artışı sebebi ile olmuyormuş.
Isınmanın da soğumanın da ana sebebi güneşteki lekeler, yani bildiğimiz doğal güneş patlamalarıymış.
Ve işin daha da ilginci, şu an ve son 100 yıldır, 200 yıldır, hatta 300 yıldır, meğer dünyanın sıcaklığı, hayat için en uygun olanın altındaymış.
Yani soğukmuş.
Ve meğerse, bitkilerin, hayvanların, insanların, daha sıcak bir havaya ihtiyacı varmış aslında.
Yani bizi o korkuttukları, dünyanın ısınması olayı, hem güneş tarafından yapılan doğal bir şeymiş, hem de çok sevinilecek bir şeymiş.
Ve maalesef, son 10 yıldır da güneşteki patlamalar azaldığı için, dünyanın sıcaklığında azalma bile varmış.
Ve hatta ve hatta, o artışından korkulan karbondioksitin, artması dünya için, hayat için, daha iyi olacakmış.
Neden?
Çünkü karbondioksit, bitkilerin yemeği.
Bizim için oksijen neyse, bitkiler için karbondioksit o demek.
Yani karbondioksitle bitkiler coşuyor, dünya YEŞİLLENİYOR.
Şu anda atmosferdeki, karbondioksit miktarı dünyanın milyarlarca yıllık tarihinde en düşük seviyedeymiş ve bitkiler açlık çekiyorlarmış ve daha fazla karbondioksite ihtiyaçları varmış.
Ve bir ilginç nokta da, dünyada gördüğümüz BÜTÜN bitki çeşitleri, karbondioksitin bugünkünün 10 katı civarında olduğu zamanlardaki, o bitkilerin mutlu bir şekilde coşarak büyüdüğü yıllarda ortaya çıkmış.
Şu anda bile bir sera yapıp, içinde karbondioksiti biraz arttırdığınızda, ağaçlar kendine geliyor, coşuyor, yemyeşil oluyormuş.
Bunun dünyanın tahıl üretimine faydasını düşünebiliyor musunuz, sevgili arkadaşlarım?
- Dünyada 1 milyar kişinin gece AÇ uyuduklarını düşünürsek,
- ve özelikle Afrika’daki AÇ insanları ve açlıktan ÖLENLERİ düşünürsek,
TAHIL üretimini doğal bir şekilde arttırarak, bu aç insanları, bu açlıktan ölen insanları, MİLYONLARCA insanı kurtaracak karbondiosite, KÖTÜ demek, onu sınırlandırmaya çalışmak, bu amaç için kanunlar çıkartmak, o fakirlere, o açlara, o ölenlere bir tekme daha vurmak değil mi?
Bu konuda kanun çıkaranlar ve karbondioksitin sınırlandırılması için ürün çıkartıp bunun kullanılmasını mecbur yapmaya çalışanlar, ve bu konuyu maddi ve manevi destekleyenler, o ölümlerde, hem dolaylı hem de doğrudan, sorumlu olmuyorlar mı?
********************************************
Tabii bu bahsettiklerim, hayatın 8 parçası açısından, kendi çıkarları için dünyaya yalan söyleyen politikacıların ve Birleşmiş Milletler memurlarının ve de gerçekleri bilmesine rağmen ses çıkarmayan bilim adamlarının ve pek tabii ki, bu konuda ürün ve hizmet çıkartıp, gelir elde eden insanların durumu.
Bir de saf saf inanan insanlar ve hatta bu konuya maddi veya manevi, düşünce, duygu, söz, hareket olarak destek veren, yardım eden, savunan, hatta ateşli ateşli ve cahil bir şekilde kavga eden insanlar var.
Burada da hayatın 8 parçası açısından incelersek, olay şu ki, çağımızda hayatın 8 parçasını unutmuş ve karmaşaya düşmüş kişiler inanacak bir şey arıyorlar.
Ve eğer hayatın 8 parçasında kopukluk ve uyumsuzluk varsa, kişi, özellikle,
** kendisini, insanoğlunu, KÖTÜ, ZARARLI, PİS gösteren teorilere,
** insanoğlunu ezen, sınırlayan, kısıtlayan, darlığa iten şeylere ve insanlara,
sempati besliyor, bir sevgi hissediyor, onlara inanıyor, onlara yapışıyor.
Özellikle hayata aşırı estetik gözlerle bakmak, şiirsel, arabesk tadında, “biz mahvolmuşuz, doğa tertemiz, yemyeşil, biz insanlar kirliyiz, kötüyüz” şeklinde bakmak, insanın yaptığı her şeye kirli, pis ve yapay olarak bakmak, maalesef işte bu sonucu doğuruyor.
Ve bu insanlar, çevreciliğe, insanı kirli gösterip, “DOĞA, DOĞA, DOĞA” diye bakmaya, bir çeşit din, bir çeşit inanç, bir çeşit bağlanılacak bir şey olarak bakıyorlar.
Ve maalesef, hayatın 8 parçası dikkate alınmadan bağlanılan her şey gibi, bu da onların sapıtmasına ve gerçekleri görememelerine, kandırılmalarına, sömürülmelerine sebep oluyor.
Allah yolunda dahi giderken bir kandırılma, sömürülme tehlikesi varken, Allah dışında bir şeyin peşinde bu şekilde gözü kapalı giden kimseleri kandırılmaktan, sömürülmekten kim koruyacak?
Ama işte çok şükür ki, Haziran 2012 itibarıyla, sevgili arkadaşlarım, kurulmak istenen bu korkunç tuzak, ne mutlu bize ki, yıkılmış.
Ve Rio’da toplanan RIO +20 konferansında, bu konu bütün ülkeler tarafından yok sayılmış ve kapatılmış, çok şükür.
Tabii bu kimin zaferi?
İster inanın ister inanmayın, yine hayatın 8 parçası üzerine iş yapan, ve Allah’a içtenlikle inanan bazı azınlıktaki, BİR KAÇ kimsenin zaferi.
Bunlardan birinin adından burada saygı ile bahsetmek isterim, Allah kendisinden razı olsun, Christopher Monckton adında bir İngiliz soylusu.
Tabii kendisinin de bu çevre konusunda çok ilginç bir hayatı var ki kısaca ondan da bahsetmek isterim.
*******************************
Thatcher’ın başbakanlığı zamanında, ve öncesinde kömür işçilerinin yaptıkları grevler hem ekonomiye, hem hükümete bir çeşit tehdit oluşturmuş. Hatta Thatcher’dan bir önceki hükümet yine bir kömür işçileri grevinde devrilmiş.
Aynı derdin kendi başına da bela olmasını istemeyen Thatcher, bu kömür işçilerine karşı bir sindirme hareketi olarak, kömür ve benzeri yakıtların kötülenmesi ve nükleer enerjinin desteklenmesi şeklinde bir operasyon başlatmış.
Bu çerçevede, kömürü kötüleyebilmek için, kömür yakınca çıkan karbondioksitin zararlı olduğunu ispatlasınlar diye bilimsel bir enstütü bile kurdurmuş.
Ve bu konuyu ispatlamaya çalışan TÜM bilim insanlarına, para musluklarını sonuna kadar açmış.
O yıllarda bilim dünyasında ve tüm araştırmalarda, aslında kemer sıkma politikası varken, bu konuda para muslukları açılınca, pek çok bilim adamı da, bu fırsatı değerlendirmek üzere araştırmalara başlamış ve bu konuda destekleyici sonuçlara ulaşmak için ellerinden geleni yapmışlar.
Sevgili arkadaşlarım, o zamandan bu zamana bu konuyu ispatlamak için dünyada harcanan para, 70 milyar dolar, yani, 126 milyar lira, eski ifadesiyle 126 katrilyon lira (126.000.000.000.000.000) Bunca paraya rağmen yine de hem ispatlayamamışlar, hem de yalan söylemek durumunda kalmışlar.
Muslukların bu ilk açılması sırasında, Lord Monckton, Thatcher’ın bilim danışmanlarındanmış.
Thatcher kendisine, küresel ısınma konusunda tavsiyede bulunmasını istediğinde, kendisi, aslında dürüstlükle “Bakmak, incelemek, araştırmak lazım, bu konuyu ihmal etmeyelim” demiş.
Bu karbondioksit ve küresel ısınma curcunası başlarken de kendisinin oralarda olup bir pay sahibi olması ve bu işi bitirenin de bizzat kendisi olması, çok ilginç.
Acaba, yaptığı ilk hatayla, Allah’a sığınıp, tövbe edip de, yaptığı yanlışı temizleme düşüncesiyle mi hareket etti diye merak ediyor insan.
Gerçi, 90′lara doğru bu işler iyice soğuyup, hatta küresel ısınmanın OLMADIĞI şeklinde bilim adamlarından teoriler artmaya başlayınca, Thatcher’dan sonra gelen başbakan, bu konuyu politik sebeplerle yani o sıralarda yaşadığı bir problemi çözmek için, tekrar canlandırmak istemiş, ve bunun için 25 milyon dolarlık yani, 50 milyon TL’lik bir reklam ve korku kampanyası başlatmış.
Bu da 90′lardaki küresel ısınma yalanının ikinci yapay canlandırılışı olmuş.
Tabii 2000′li yıllardaki hani şu Oscar ödüllü film de 3. yapay canlandırılışı idi.
************************************************
Uzun lafın kısası sevgili arkadaşlarım,
Çevre ‘dinini’ takip eden arkadaşlar, gördüğünüz gibi, onun, bunun ve politikacıların, hayatının 8 parçasının hayrı değil de, sadece kendi çıkarını düşünen insanların oyuncağı olmuşlar.
- Azlık,
- Yokluk,
- Özsevgi, özdeğer eksikliği,
- suçluluk hisleri,
- tasarruf ve darlığa odaklanmak,
kişilerin, politikacıların yalanlarına saf saf inanmalarına sebep oluyor.
Kişilerin akılları, kalpleri, gözleri, kulakları kapanıveriyor.
Gözünün önüne sahte bir grafik koyup, bir iki, estetik, duygusal, etkileyici söz söyleyince, en inanılmaz yalanlara bile kişi kapılıp gidebiliyor.
Allah hepimizi, herkesi bu tür bir durumdan korusun diyerek, ben yazımı, hem hepimiz için hem de özellikle Afrika’daki aç ve fakir insanlar adına Allah’a şükrederek bitirmek istiyorum.
Küresel ısınma yalanı söndü, çok şükür.
Neden Afrika derseniz?
Bu da biraz dolambaçlı bir hikaye ama şöyle:
Amerika’da bu küresel ısınma bahanesiyle çıkan bazı kanunlar çerçevesinde, petrol kullanmadan, bitkilerden yakıt üretmek için, tahıl alanlarının 3′de biri, yani neredeyse BÜTÜN mısır ürünleri alınıp, onlarla araba yakıtı üretilmeye başlanmış.
Bu durum 2008 yıllarında en yüksek noktaya gelmiş.
Amerika neredeyse dünyanın tahıl kaynağı ve tahıl fiyatlarının belirlendiği yer durumunda, sevgili arkadaşlarım.
Tabii bu mısırın yakıt üretimi için kullanılması ve fiyatların bu sebeple artması sonucunda, fakir ülkeler zaten zor alabildikleri, zor bulabildikleri yemeklik tahıl ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelmişler.
Ve bu sebeple de, fakir ülkelerde, açlık sebebi ile isyanlar ve ölümler meydana geliyor.
İşte bu küresel ısınma yalanın sönmesiyle bu konuda bir düzelme olma umuduyla, ben onlar adına şükrediyorum.
Ve elimden gelen bir şey olarak hem onlara destek olmak için, hem de yalanları ortaya çıkararak dünyamızı ve insanlığı kurtaran insanlara bir teşekkür etmek için bu yazımı yazıyor ve onlara desteğimi veriyorum.
Ki o insanlar, kendi çabalarıyla, kendi şahsi mütevazi bütçeleri ile, ve kendisine bağış yapan aklı ve kalbi temiz insanların yardımıyla çalışıp bu başarıyı elde ettiler.
Gerçekleri bize duyuran Monckton gibi insanlar sayesinde, yine iyilik, güzellik, doğruluk, hak adalet ve insanlık yerine geldi.
Allah razı olsun hepsinden.
Dünya ve insanlık tarihi, tekrar tekrar bize gösteriyor ki, çoğunluk olarak insanlar doğruyu ya göremiyor ya da görse bile kıpırdayamıyor, bir şey yapamıyor.
Ancak Atatürk gibi, Yaşar Nuri gibi, veya dünyada Monckton gibi bir kaç kahraman, “Yeter artık” deyip, elini taşın altına koyunca, iyi, güzel ve doğru, hak ve adalet hayata geliyor.
Sevgili arkadaşlarım,
Her konuda Atatürk’lere ihtiyaç var.
Hem de her konuda.
Allah hepimizin doğrulardan, hayırlardan, uğurlardan yana olmamız için bize yardım etsin.
Her konuda yalnız ve azınlıkta kalan tüm o kahramanlara, Allah yardım etsin.
Onlara, aynı Atatürk gibi, Yaşar Nuri gibi, ve Monckton gibi zaferler nasip etsin.
Dünyamız güzelleşsin, kurtulsun, temizlensin.
Ve bize de Allah, olayların gerçek yüzünü görmeyi nasip etsin.
Hatta mümkünse bizi de kendi çapımızda bir kahraman eylesin, yardım etsin.
Doğruların savunucusu olalım.
******************************
NOT 1: Yokluk mentalitesinin hakim olduğu tüm işlerin ve çalışmaların hayırsızlığına bir örnek bu anlattıklarım, sevgili arkadaşlarım, çekim yasası açısından biz de bunu asla unutmayalım.
Ayrıca tahıl fiyatlarının artması sebebiyle aç kalıp ölen milyonlarca insana da Allah rahmet eylesin derken, bizim de sorumluluk alıp, düşünce, duygu, söz ve hareketlerimizle, o ölümlere sebep olan bir konuyu minicik de olsa desteklemememiz ve o konunun karşında olduğumuzu hayatın 8 parçasına içtenlikle beyan etmemiz, yapabileceğimiz en temel bir şey.
Bu yazım da işte benim bu beyanım oluyor.
NOT 2: Bu konunun arkasındaki yanlış duyguları ve çekim yasası açısından hayatımıza olan zararını da iyice anlamamız da çok önemli.
Aşağıdaki yazdığım konularda aklınıza vesveseler geliyorsa, siz de bu insan kaynaklı küresel ısınma yalanından etkilenmiş ve bu şekilde kendi şahsi gelişmenizi, büyümenizi engellemiş olabilirsiniz ve temizlik yapmanız gerekiyor olabilir:
Hayal edin ki, ailece çok çok zengin oldunuz ve,
** Eşiniz ile beraber kocaman bir fabrikanın sahibisiniz, hatta fabrikanın filtreli kocaman bir bacası da var. (Bu hayal sizi rahatsız etti mi? O fabrikanın iyi bir şey olmadığını aklınız veya kalbiniz size söyledi mi? Onun yerine bir domates tarlam olsaydı, o daha iyi ve güzel, diyesiniz geldi mi? Eğer dediyseniz, kendinizin veya eşinizin fabrikatör olması veya fabrikatör ve üreten insanlarla iş yapması konusunda negatif bir çekim alanınız var demek bu. Temizlik yapmanızda fayda var.)
Hayal edin ki, ailece çok çok zengin oldunuz ve,
** Oğlunuz kocaman bir arabayla geziyor. (İçiniz ne kadar cız etti? O araba çevreye zarar mı veriyor? Eğer içiniz azıcık da olsa cız ettiyse, çekim alanınız tıkalı. Bu yalan zararın gerçekleşmemesi için siz hayatta paraya ve zenginliğe, ve bu yoldaki tüm hayırlı uğurlu fırsatlara kapılarınızı kapatıyorsunuz.)
Hayal edin ki, ailece çok çok zengin oldunuz ve,
** Eşiniz bir ortağı ile beraber bir kimyasal maddenin, bulunduğunuz şehirdeki bayii oldu. (İçiniz kötü oldu mu? ‘Pis, zararlı kimyasal maddeler’ diye içinize bir huzursuzluk vesvese geldi mi? Unutmayalım ki, elbette zararlı kimyasal maddeler olabilir ve akıl-kalp, bir iş üzerinde eğer zararlıysa, yapmama kararı alabilir. Ama daha hangi madde olduğunu bile bilmeden, sırf basit bir hayal sırasında içiniz kötü oluyorsa, bu konuda temizlik yapmanız gereken bir şeyler var demek bu.)
Pinterest'te Takip Et!Yorum Yaz
Funda Teyze'nin öğrencileri kimler?:
Funda Teyze'nin öğrencileri:
** Akıl ve kalp merkezli,
** Hayatın 8 parçasını seven, sevmek isteyen,
** Hayatının her parçasında başarı isteyen,
** Hayatının her parçasını takdir etmeyi, teşekkür etmeyi bilen ve seven,
** Bir hatasını, yanlışını farkedince, bunun üzerinde ısrar etmeden azim ve kararlılıkla vazgeçmeye, hep iyiden, güzelden, doğrudan yana olmaya kararlı ve niyetli,
** Ve en önemlisi de, öğrenmeyi çok ama çok seven,
** doğru öğretmeni bulduktan sonra, hayatının her parçasında da olduğu gibi öğretmenine de sadakat gösterebilen,
** Allah'ı seven,
** Allah'ın da onu ve herkesi çok sevdiğini bilen,
** Anne veya anne olmak isteyen,
** Mutlu ve huzurlu bir aile kurmak isteyen,
** Mutlu, huzurlu, sağlıklı, bolluk ve bereket içerisinde bir hayat isteyen,
** Hayatının 8 parçasında hayırlı uğurlu işler yapmak isteyen,
** Türk hanımları.
Hayatımızın 8 parçası derken, hemen hatırlatayım, hayatın vazgeçilemez 8 parçası şunlar:
1- Kişinin kendisi,
2- Ailesi,
3- Arkadaşları, ülkesi,
4- Tüm insanlık,
5- Tüm canlılar,
6- Tüm fiziksel evren,
7- Ruhlarımız,
8- Allah.
Beyler ve öğrenci olmaya niyeti olmayan bayanlar da tabii ki okumak isterlerse okuyabilirler ancak yorum ve sorularınızı kabul edemeyeceğimiz ve cevap veremeyeceğimiz için lütfen kusura bakmayın.
31 Aralık 2011 tarihi itibariyle artık, rumuzlu yorumları kabul edemiyoruz.
Harikulade yorumlarınız bizim için çok değerli. Bu sebeple, hayatın her hangi bir parçası için sevgisiz, saygısız, iyiden, güzelden, doğrudan yana olmayan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Aynı şekilde özel cevap isteklerini de karşılamam artık mümkün olamıyor. Anlayışınız için teşekkür ederim.
Lütfen yorumunuzda, okuyanlara ve güzelim Türkçemize olan sevgi ve saygınızı da, imla kurallarına elinizden geldiği kadar dikkat ederek gösterin.
Çok çok teşekkürler, çok çok sevgiler,
=======================
Çekim Yasası Öğretmeni
Ve Harikulade Dileklerin Funda Teyzesi
=======================
Not:
Harikulade dilekler derken kastettiğimiz hayatın 8 parçası için hayırlı, uğurlu, faydalı, güzel dilekler. Hayatın 8 parçasından birini veya daha çoğunu yok farzetmeyen, zarar vermeyen, iyi, güzel, doğru dilekler.
Hepimize kolay gelsin. :D
No trackbacks yet.
11:35, 10 Eylül 2012
Merhaba Funda Öğretmenim,
Böyle önemli konularda gözümüzü açan ve bilgilendirici bir makale yazdığınız için çok çok teşekkür ederim. Makalenizin hepimize çok faydalı olacağına inanıyorum.
Dediğiniz gibi de Allah hepimizin doğrulardan, hayırlardan, uğurlardan yana olmamız için bize yardım etsin.
Çok çok sevgiler…
Sanem
18:41, 11 Eylül 2012
Sanem arkadaşım,
Çok çok teşekkürler desteğin için.
Her konuda böyle uyanmayı dileyelim.
Çok çok sevgiler
19:03, 11 Eylül 2012
Sevgili Öğretmenim,
Yazınızı okurken adeta kanım dondu.Yıllardır çevreci mücadelelerim oldu.
Bu mücadeleyi yaparken istemeden iki yüzlü insanların ve ülkelerin politik liderlerinin ekmeğine yağ sürmüşüz de haberimiz yokmuş.Okudukça hayretler içersinde kaldım.
Tüm dünya insanlarını “dünyamız mahvoluyor”diyerek iç karartan sözleriyle bir karmaşaya sürükleyen sözüm ona çevreci petrol zengini o malum kişinin gerçeği örtbas edip ortaya attığı yalanı gerçekten kanımı dondurdu.
Bize gerçekleri kaynağından ilettiğiniz için çok ama çok çok teşekkür ediyorum.
Bu küresel ısınma yalanın sönmesiyle bu konuda bir düzelme olma umuduyla, ben de sizin gibi onlar adına şükrediyorum.
Ayrıca bize doğruları gösteren bu kahraman kişilere hem destek olmak adına hem de dünyamızı ve insanlığı kurtaran bu insanlara şükran duymak adına bu doğru bilgileri çevremdeki insanlarla paylaşmayı kendime bir görev sayıyorum.
Çok çok sevgiler…
19:37, 11 Eylül 2012
Dilek arkadaşım,
Kanının donması hislerini ben de aynen biliyorum ve hissettim.
Aslında bu makalede olayı elimden geldiğince özetlemeye çalıştım.
Ama her bir satırında, ben de “uyana uyana” “temizlik yapa yapa” “şaşa şaşa” ve “Allah’a sığına sığına” yazdım.
Tabii bu konuları iyice sindirdikten sonra, en hoşuma giden gerçek şu ki, GÜÇ, MEVKİİ, PARA sahipleri ne kadar güçlü ne kadar etkili olurlarsa olsunlar, iman sahibi bir kaç kahraman, Allah’ın yardımıyla ZAFER kazanabiliyor.
Bu bana, bize, Allah’tan çok güzel bir armağan.
Mütevazi bir bütçeyle, gerçek iman sahibi ve hayatın 8 parçasını seven, gerçeklerin doğruların peşinde olan insanlar, DEV bütçelere sahip iki yüzlü, her türlü imkanları olan, medya, devlet, ve hatta film ve eğlence sanayii tarafından desteklenen yalancıları alt edebiliyorlar.
Ben burada Atatürk’ün ülkemizi parçalanmak ve yok olmaktan kurtarma başarısını, bir başka alanda, bir başka yalanda, dünyanın ve insanlığın parçalanması olayında, görmenin mutluluğunu yaşadım, çok şükür.
HER ALANDA yaşamak dileği ile.
Çok çok sevgiler,