20 – Misak-ı Aile ve Hayatımızın 8 Parçasında UYUM
Sevgili arkadaşlarım,
Misak-ı Aile projemiz bir denge projesi.
ANNELERİ, BABALARI VE ÇOCUKLARI, YANİ AİLELERİMİZİ İLGİLENDİRİYOR.
Henüz ailesini kurmamış, evli barklı olmayan, veya henüz çocuk sahibi olmayıp da bir gün sahip olmayı isteyen arkadaşları da hayat görüşü, prensipler, gelecek için planları, uzun vadeli planları açısından ilgilendiriyor.
Aile Yeminimizin amacı, hayatın 2. parçasında bozulmuş olan dengeyi yerine getirip, hayatın 8 parçasında da uyum ve mutluluk üzerine yaşamak.
Misak-ı Aile projesi, annelerin, babaların ve çocukların iyiliği düşünülerek, ve hayatta şimdiye kadar doğru bildiğimiz ama yanlış olan, ve çok acılar yaşanmasına sebep olan pek çok yalanlardan kendimizi temizleme üzerine ve üstelik ancak ve ancak bu şekilde, bu temizlikle hayata geçebilecek bir proje.
Bu projenin temelindeki amaçları, mutlulukları elde ederken, tamir ettiğimiz o dengesizliklerin yanında, biz de yeni bir hata yaparak, yeni dengesizlikler yaratmak istemiyoruz.
Örnek olarak, biz “anneler çocuklarına rahat rahat baksın” derken, “kadınlar çalışmamalı, kadınlar kendileri para kazanmamalı” diye bir iddiamız da yok, isteğimiz de yok, zaten pratikte bu mümkün de olmuyor:
- Çocuklar büyüdükten sonra, anneler tabii ki meşgul olmak, üretmek, bir şeyler yapmak istiyorlar.
- Bir bayanın bakış açısını gerektiren işler var. Çocuklar için kitaplar yazmak, güzel kullanışlı rahat kıyafet dizaynı gibi. Cinsel kimliğini reddetmiş erkeklerin, anneliği kadınlığı sevmeyen kadınların ve manken, film yıldızı şarkıcılar için kıyafet dizayn edenlerin ortaya çıkardığı kıyafetler arasından seçim yapmaktan bıktık usandık artık.
- Bir bayanın yapmasının daha uygun olduğu işler var. Kadın doktorluğu gibi.
- Bayanların daha çok sevdiği işler var. Bazı bilimsel araştırma dalları gibi.
- Çağımız pahalı bir çağ, evliliğin ilk yıllarında ve bazen sonrasında evin geçimi için bayanın da katkıda bulunması gerekebiliyor.
- Herkesin kendine özel koşulları olabiliyor. Bazen çalışmak, bir iş alanında yoğunlaşmak doğru karar oluyor. Allah’ın affına sığınarak, başkalarına da örnek oluşturmamaya dikkat ederek, ve mümkünse annelikten eşlikten vazgeçmeden çalışmak en doğru karar olabiliyor.
- Kişinin özel bir yeteneği, özel bir ilgi alanı veya yüksek başarı seviyesi, erkek olsun kadın olsun kişiye özel bir durum oluşturuyor. Bu durumda bazen çalışmak, bu yeteneği değerlendirmek en iyi çözüm oluyor.
Bu özel insanlardan toplum olarak bir ricamız var. Mümkün oldukça hayatlarının 8 parçasını dengeyle yaşamalarını onlardan bekliyoruz. Toplumun en üst kademelerini tutan bu başarılı insanlar, kararları veriyorlar, kitapları yazıyorlar, hayatları yönlendiriyorlar. Onların hayatlarının 8 parçasında dengeden uzak olması, hareketlerine, kararlarına, söylediklerine, yazdıklarına yansıyarak sonuçta tüm topluma zararlı olabiliyor.
Bu başarılı, özel yetenekleri olan, lider insanlardan, dengeli bir hayat yaşamalarını, en azından kendi sıradışı hayatlarının farkında olarak hareket etmelerini bekliyoruz. - Kültürler ve milletler arasında ekonomik yarış devam ediyor, her vatandaştan ekonomiye yüksek miktarda ve iyi kalitede katılım bekleniyor. Bu annelik olur, veya başka bir şey olur, fakat herkesten katılım gerekiyor.
Bizim amacımız çalışılacak işlerin ve işlerin zamanlamasının bir annenin aklında, kalbinde, hayatında EN GÜZEL bir şekilde gerçekleşmesi temeli üzerine kurulu.
Ve biz, hayat amaçlarını bulmuş, ve bunu AŞKLA yapan, yaptıkları işi AŞKLA yapan bir bayanlar kitlesi hayal ediyoruz.
Çocuklarına anne sevgisi, eşlerine bir eşin sevgisi tattıran, hayatın 8 parçasını koruyan, kollayan bayanlar olarak, aynı şekilde, bu güzellikleri BOZMADAN, kendi Allah vergisi yetenekleri, bilgisi, görgüsü, istekleri doğrultusunda, yine hayatın 8 parçasına hizmet edecek bir işle meşgul olmak.
Amacımız bozulan dengeleri tekrar düzeltmek.
Aile ve toplumsal sorumluluklar dengesinin birbirlerine zarar vermeyecek, hatta destekleyecek şekilde sağlanabileceğine inanıyoruz.
Bir bayanın bir taraftan kadın olmanın getirdiği annelik ve eşlik mutluluklarını doyasıya tadabilmesini sağlamak, diğer taraftan da hayatta kalabilmek için toplumun bizden beklediği üretimi yapabilmesini sağlamak.
Hatta bu üretimi, çalışmayı hayat amacı çerçevesinde tutarak, üretmeyi çalışmayı, bir mutluluğa dönüştürmek.
**********************************
Bu arada, bir arkadaşımdan işiyle ilgi aldığım bir serzenişi ve benim ona verdiğim cevabı burada paylaşmak isterim. İşyerinde kendi eğitimi dışında görevler verildiğinden biraz yorulan bir arkadaşımız kendisi.
İşini bırakmak istiyor ama eşinden destek almadığını da düşünerek bırakamıyor da.
Aile Yeminimizin bu duruma uygulanması ve Aile Yeminimizin ne olduğu, ne olmadığı konusunda çok önemli ipuçları var bu cevapta:
Sevgili arkadaşım,
Bilmeni isterim ki, bir insan bir işyerinde çalışıyorken, oranın patronu ne dese haklıdır.
O oranın patronu, artık ne dersek diyelim, kralı, kraliçesi, prensi, prensesi, sahibi, iş sahibi, mal sahibi.
O bize “yerleri sil” dese silmek durumundayız.
Zaten o da çalışanlarının işyerine O BAĞLILIKLA bağlanmasını istiyor.
VE de haklı.
Çünkü orası ona ekmek yediriyor, çalışanlarına ekmek yediriyor, çalışanların ailelerine ekmek yediriyor.
Ve eğer biz O BAĞLILIKLA işimizi yapmazsak, o iş yerine zarar veriyoruz. (Bakınız: İhanet Basamağı makalesi)
Bu sebeple BİR ÇALIŞAN olarak, çalıştığımız yerin çıkarını, iyiliğini düşünmek durumundayız.
Düşünmezsek, patronunun yap dediğini yapmazsak, (tabii ki ahlak, iyilik güzellik çerçevesinde) ihanet basamağına, düşman basamağına, şüphe basamağına, ayakbağı basamağına düşüyoruz.
Orada çalıştığımız müddetçe, oradan ekmek yediğimiz müddetçe, orada çalışırken şikayet etmeden, ne iş verilirse hatta belki de iş verilmeden yapmaya istekli olmak durumundayız.
Emek, çaba, enerji, iyi fikirler, iletişim, tüm yeteneklerimizi, o iş yerinde çalışıp, o işyerinden ekmek yediğimiz müddetçe, o iş yerine adamalı, orasının gelişmesi, büyümesi, iyi hizmet vermesi, iyi ürün çıkarması, kar etmesi için seferber etmeliyiz.
Şu bir gerçek ki, insanoğlu alıştığının üzerinde bir minicik ek külfet, ek görev geldiğinde, buna karşı büyük bir direnç, ve hatta öfke hissedebilir.
Özellikle bu ek görevlerin devamlı tekrar edeceğini, ve hatta artarak devam edeceğini hissedince, kişi öfkelenebilir, sinirlenebilir.
Fakat burada anlamamız gereken ve bir çoğumuzun tecrübe ile öğrendiği nokta şu ki, bir meslekte yükselmenin birinci anahtarı, bu direncimizi yıkmak, alıştığımızın üzerinde ek sorumluluk geldiğinde, mümkün olduğunca bunları da sahiplenmek ve bu şekilde büyümek.
Ve hatta eğer kişi, o sorumlulukları önüne geldiği zaman değil, kendi isteğiyle alırsa, KESİNLİKLE işinde ilerlemenin yolunu bulmuş oluyor.
Bir çok kimse, seneler önce şikayet ettiği, yakındığı o amirinin ona verdiği ek görevlerle, ondan beklediği işlerle, o amirinin bitmek tükenmek bilmeyen zorlamalarıyla büyüdüğünü, bugünkü haline gelebildiğini, hayatında ulaştığı noktaya, bilgiye, tecrübeye o amiri ve onun iteklemesi sayesinde ulaştığını itiraf ediyor.
Hayattaki 11 basamaktan özel bir kaç tanesini geçebilmek ancak kişinin alıştığının veya rahat rahat yapabildiğinin ÜZERİNDE, ek görev, ek sorumluluk, ek iş, ek üretim, ek hizmet, daha çok üretim, daha çok emek, daha çok çalışma saatleri vs gibi üzerine EK KÜLFET almakla gerçekleşiyor.
Tabii o basamakları geçmek, bazen doğum gibi sancılı oluyor ama kişi geçtiği zaman BASAMAK ATLAMIŞ oluyor.
İş yerinde yükseliyor, hayat daha da güzelleşiyor.
Bu sıkıntıya direnenler maalesef, o konuda, o işte ilerleyemiyor ve basamak da atlayamıyorlar.
*******************************************
Sevgili arkadaşım,
Seni ilgilendiren durum olarak, senin şu an bakman gereken şey, hayat amacın.
Bu iş yerinde olmak, hayat amacına katkıda bulunuyor mu?
Eğer bulunuyorsa, bu işyerinde basamakları çıkmak istiyorsan, sorumluluk almaya direnmemen lazım.
Yok, eğer hayat amacına katkıda bulunmuyorsa bu iş, ve kendini zorlayarak yapıyorsan, basamaklardaki o sancılı bölümlerde takılıp kalma durumu söz konusu olabilir.
Tabii ki, ben kimseye işini bırak veya bırakma demem.
Benim tavsiyem her zaman, Allah’a sığınıp aklımızın ve kalbimizin hemfikir olduğu şekilde ve hayatımızın 8 parçasına faydalı olacak şekilde adım atmak.
MİNİK NOT: Bir patron veya bir amir, bazen çalışanlarına HER İŞİ yüklemeye kalkabilir. Bu duruma karşı çıkmak yerine çalışılan iş yerinin boyutlarını, hayatta kalma çabasını, işleyiş tarzını da göz önüne almak gerekir.
Bazı işyerleri, örnek olarak çok eski ve büyük oturmuş şirketler, çok kesin ve çalışanlara TAM DOZUNDA bir iş bölümüne sahip olabiliyorlar. Herkesin görevi ayrı, muhasebeci de ayrı.
Ama o şirket bu kadar rahat ve medeni bir çalışma ortamı sunabilmek için, çok büyük başarılar elde etmiş bir durumda olmalı.
Fakat diğer taraftan ufak şirketler, 1-2 , 3-5 hatta 8-10 kişi ile işleyen yerler, hayatta kalma çabasında oluyorlar. Çalışanlarına her lüksü tanıyamıyorlar. Genellikle bu iş yerlerinin sahipleri, ya zararda oluyorlar, para kazanmak bir yana, harcadıklarını geri alamamış üstelik hala ceplerinden o işyerini döndürme durumunda oluyorlar, ya da her gün kapatsam mı kapatmasam mı diye düşüncelerle vaktini geçiriyorlar. Daha şirketin elle tutulur, geleceğe umut vaadeden bir durumu oluşmamış oluyor.
Bu durumda çalışanlardan normalin üzerinde bir çalışma, bağlılık, sorumluluk alma gerekiyor.
Zaten eğer çalışanlar bu bağlılığı göstermezlerse, büyük bir ihtimalle, Allah’ın istisnaları hariç diyeyim, o işyeri kapanmaya mahkum oluyor.
Sevgili arkadaşım,
Yakınmak da bir sanat, şikayet etmek de bir sanat.
Eğer çok çalışıp yorulmuşsak ve bunu ifade ederek rahatlamaya çalışıyorsak, dikkatli olmamız lazım, sözlerimize dikkat etmezsek, ağzımızdan son derece negatif, olumsuz ve bazı kötü durumları çekecek ifadeler çıkabilir.
Mesela bir insanın aynı anda hem başı hem karnı ağrıyorsa, o dayanamayıp dikkatsiz bir şekilde, hayattan nefret ediyorum gibi abartılı sözler söyleyebilir. Fakat şikayetimizi tam ve gerçeği yakalayacak şekilde, abartısız yapmamız gerekiyor.
Yani, “Hayattan, işimden, patronumdan nefret ediyorum değil, şunu yaptım yoruldum, ama Allah’a çok şükür ihtiyacım çerçevesinde bana bu güzel iş nasip oldu.” demekte fayda var.
Sevgili arkadaşım,
Şimdi diyeceksin, ben “Eve dönelim” kampanyası, “Misak-ı aile” anlatıyorum, bir taraftan işini sev diyorum, bu nasıl oluyor?
Aslında AKLIN VE KALBİN benim ne demek istediğimi çok iyi anlıyor ama bunlara tek tek baktığımız zaman sanki söylediklerimde bir çelişki varmış gibi geliyor.
BU çok hassas bir konu, ben de dikkatle anlatayım:
1- Her şeyin bir yeri ve zamanı var.
Çalışmak gerektiğinde, işimize sarılıp en iyisini yapmak gerekiyor, işimize aşık olmak gerekiyor. Çocuk büyüttüğümüz zaman çocuğu doğru düzgün büyütmek gerekiyor, kalbimizi aklımızı her şeyimizi vererek.
Ben okuyucularımdan, öğrencilerimden NE YAPARLARSA YAPSINLAR, doğru yapmalarını bekliyorum.
Hayatın 8 parçasında da ayrı ayrı başarılı, bütün olarak başarılı, uyum açısından başarılı olmak gerekiyor.
Bir başka ifadeyle, ben hayatın 2. parçasını biraz ezeceğim, çünkü 3. parçasında çok çalışmam lazım DEĞİL.
2. parçada mutlu olmamız için şartlar neler, 3. parçada mutlu olmamız için şartlar neler, ve aynı bu şekilde hayatımızın her parçasında mutlu olmak için, istediğimiz şartları bilmemiz ve ardından da Allah’a sığınarak o yönde açılan kapılarımızın hakkını vere vere, o yönde ilerlememiz lazım.
2- Daha güzeli amaçlayan hayallerimize doğru yol alırken, şu an yaşadığımız durumlar sebebiyle hayata küsmeden soğumadan ilerlemeliyiz.
Şu an yaşadıklarımızda da güzellikler bulmalı, şükretmeliyiz.
Misak-ı Aile harika bir hedef, fakat bunu elde edene kadar, eminim hayatımızda bir çok güzellikler, bir çok şükredecek şeyler şu an var.
Neşeyle ilerleyelim yarınlara.
İlerlemek ve ulaşmak, her ikisi de ayrı mutluluk.
Eğer Misak-ı Aile yapabiliyorsak yapacağız. Ama henüz yapamıyorsak da, umudu kesmeyeceğiz, işimiz varsa bu işimizi yarım gönülle yapmak demek değil. Yine de işimize sarılıp, hedefimizi Misak’ı Ailede tutup, açılan kapılarımızı güzellikle halledeceğiz.
Sevgili arkadaşım,
Hayat çok güzel.
Misak-ı Aileyi hemen uygulayabilenlerimiz uygulasınlar, ama uygulayamayanlarımız da yönlerini, dualarını, umutlarını o yöne doğru tutmaya devam etsinler ve o sırada da, Allah’ın kendilerine İYİ NİYETLERİ için sunduğu armağanları, Allah’ın helal dediği bütün hayatın mutluluklarını tadarak, hayatlarının 8 parçasını kollayarak yaşamaya devam etsinler. VE bilsinler ki, onlar huzura, mutluluğa, hizmete odaklanınca, Allah’tan mutlaka kapılar açılacaktır.
Biz Misak-ı Aile çerçevesinde İYİ NİYETİMİZİ ortaya koyduktan sonra, ve o yolda samimi olarak açılan kapıları değerlendirmeye, söz verdikten, kararlı olduktan sonra, o andan itibaren hayatımızın 2. parçasını hakettiği dengeye, hakettiği yere ulaştırma yolunda doğru yoldayız demektir.
Bu projemiz gerçekleşirken, gerçekleşmeden önce ve gerçekleştikten sonra, hayatımızın 8 parçasını da mümkün oldukça eşit olarak kollamaya, o konularda da başarılı olmaya devam edeceğiz.
Çalıştığımız işte de, yaptığımız işte de başarılı olacağız, hayatımızın o parçasını da yüksek tutacağız.
Misak-ı Aile, çalıştığımız işlerden nefret etmek veya soğumak, öfke duymak veya eğer orada vardıysa bir nefret, öfke veya soğuma, o nefreti, öfkeyi veya soğukluğu arttırmak körüklemek için değil.
MİSAK-I AİLE, sevgi üzerine kurulu, hayatın 8 parçası üzerine sevgi ve yardım üzerine kurulu.
Hayat amaçlarımız üzerine kurulu.
Yaptığımız HİÇ BİR ŞEYİ KÖRÜ KÖRÜNE yapmayalım.
Neden yapıyoruz, nasıl yapacağız, sonuçları nasıl olacak, sonuçta mutlu olacak mıyız, alakalı kimseler, hayatımızın 8 parçası da mutlu olacak mı?
Hayatımızı ANLAYIŞLAR, KEŞİFLER, FARKINDALIKLAR üzerine yaşayalım.
Yaptığımız HER ŞEYİ, anlayış, keşif, farkındalıklar üzerine bilerek, aklımız ve kalbimiz bilerek ve hemfikir olarak yapalım.
Sevgili arkadaşım,
Atatürk ve arkadaşları, Misak-ı Milliyi 1919′da genel olarak ilk belirlemelerinin ardından, cumhuriyet, 4 sene sonra ilan ediliyor.
Bu 4 sene süresince, o kişiler, Misak-ı Milli projesinin niyeti ile hayali ile, dileği ile, umutları ile, Allah’a sığnarak ilerliyorlar ve açılan TÜM kapılarının haklarını vermeye odaklanıyorlar.
Eğer onlar bu 4 senede, dayanamayıp, nasıl olacak bu iş, hemen olmuyor, diye karamsarlığa kapılsalardı, yapılması gereken işler konusunda isteksizlikler gösterselerdi, sonuç ne olurdu?
Demek istediğim Misak-ı Aile hem grup olarak hepimiz için hem de bireyler olarak herbirimiz için, çocuklarımız için, eşlerimiz için, ailelerimiz için çok önemli bir hedef.
Bu hedefe ulaşırken, hiç bir şekilde hayata kızmaya, isteksizlikler göstermeye, şikayet etmeye hem durumumuz hem de çekim yasası bilgimiz müsaade etmiyor.
Sanırım Allah’ın yardımı ile pek çok arkadaşımız, Misak-ı Aile dileğine çok kısa sürede ulaşacak.
Bazılarımız için süreç daha uzun olabilir.
Tabii herkesin yapması gereken temizlik miktarı farklı oluyor.
Herkesin, içinde bulunduğu hayat bulmacasının karmaşıklığı değişik olabiliyor.
Kimisi HEMEN çözülürken, kimisi de biraz zaman alabiliyor.
Ağustos’taki seminerim ve orada yapacağımız temizliklerle elde edeceğiniz enerji, hangi durumda olursanız olun, bu çözülmeyi kesinlikle hızlandıracak.
Mutlaka beklerim.
Pinterest'te Takip Et!Henüz yorum yok.
Yorum Yaz
Funda Teyze'nin öğrencileri kimler?:
Funda Teyze'nin öğrencileri:
** Akıl ve kalp merkezli,
** Hayatın 8 parçasını seven, sevmek isteyen,
** Hayatının her parçasında başarı isteyen,
** Hayatının her parçasını takdir etmeyi, teşekkür etmeyi bilen ve seven,
** Bir hatasını, yanlışını farkedince, bunun üzerinde ısrar etmeden azim ve kararlılıkla vazgeçmeye, hep iyiden, güzelden, doğrudan yana olmaya kararlı ve niyetli,
** Ve en önemlisi de, öğrenmeyi çok ama çok seven,
** doğru öğretmeni bulduktan sonra, hayatının her parçasında da olduğu gibi öğretmenine de sadakat gösterebilen,
** Allah'ı seven,
** Allah'ın da onu ve herkesi çok sevdiğini bilen,
** Anne veya anne olmak isteyen,
** Mutlu ve huzurlu bir aile kurmak isteyen,
** Mutlu, huzurlu, sağlıklı, bolluk ve bereket içerisinde bir hayat isteyen,
** Hayatının 8 parçasında hayırlı uğurlu işler yapmak isteyen,
** Türk hanımları.
Hayatımızın 8 parçası derken, hemen hatırlatayım, hayatın vazgeçilemez 8 parçası şunlar:
1- Kişinin kendisi,
2- Ailesi,
3- Arkadaşları, ülkesi,
4- Tüm insanlık,
5- Tüm canlılar,
6- Tüm fiziksel evren,
7- Ruhlarımız,
8- Allah.
Beyler ve öğrenci olmaya niyeti olmayan bayanlar da tabii ki okumak isterlerse okuyabilirler ancak yorum ve sorularınızı kabul edemeyeceğimiz ve cevap veremeyeceğimiz için lütfen kusura bakmayın.
31 Aralık 2011 tarihi itibariyle artık, rumuzlu yorumları kabul edemiyoruz.
Harikulade yorumlarınız bizim için çok değerli. Bu sebeple, hayatın her hangi bir parçası için sevgisiz, saygısız, iyiden, güzelden, doğrudan yana olmayan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Aynı şekilde özel cevap isteklerini de karşılamam artık mümkün olamıyor. Anlayışınız için teşekkür ederim.
Lütfen yorumunuzda, okuyanlara ve güzelim Türkçemize olan sevgi ve saygınızı da, imla kurallarına elinizden geldiği kadar dikkat ederek gösterin.
Çok çok teşekkürler, çok çok sevgiler,
=======================
Çekim Yasası Öğretmeni
Ve Harikulade Dileklerin Funda Teyzesi
=======================
Not:
Harikulade dilekler derken kastettiğimiz hayatın 8 parçası için hayırlı, uğurlu, faydalı, güzel dilekler. Hayatın 8 parçasından birini veya daha çoğunu yok farzetmeyen, zarar vermeyen, iyi, güzel, doğru dilekler.
Hepimize kolay gelsin. :D
No trackbacks yet.