Çekim Yasası, Frekanslar, Dalgalar, Titreşimler
Sanırım hayatta hiç radyo dinlememiş olanımız yoktur. Veya televizyon seyretmemiş olanımız.
Bugün biraz teknik bir konudan konuşacağız ama merak etmeyin, sıkıcı ve zor olmayacak.
Çünkü, bence en teknik konular bile, “anlama ve anlaşılma” amacı ile anlatılır ve okunursa, aslında hiç bir sıkıcılığı veya zorluğu kalmaz.
Radyo ve televizyonların çalışma prensibi, dalgalar, titreşimler ve onların frekansları üzerine.
Frekans demek, zaten bir titreşimin veya dalganın sıklığının ölçüsü demek.
Yani bir şey ne sıklıkta titreşiyor konusu.
Mesela kalın ses düşük frekanslı.
Çünkü kalın seste, ses tellerimiz saniyede 200 defa civarında titreşiyor. Aynı bir gitarın tellerinin titreşmesi gibi düşünebiliriz bunu.
Kalın tel, kalın ses çıkarıyor ve titreşimi daha az.
İnce tel, ince ses çıkarıyor ve teli çekip bıraktığınızda, titreşimi daha çok oluyor.
İnce bir seste ise, ses tellerimiz saniyede 1000 defa civarında titreşebiliyor.
Ve ses, havada bu titreşimlerden çıkan dalgalarla iletiliyor. Bu dalgaları da aynı suda gördüğümüz dalgalara benzetebiliriz.
Aynen bir insanın konuşurken veya şarkı söylerken çıkardığı o ses dalgalarının havada iletilebilmesi gibi, görüntü ve ses de elektrik dalgalarına çevrilerek havada iletilebiliyorlar.
Radyo veya televizyon yayınının yapıldığı binalardan çevreye işte bu görüntü ve ses dalgaları, değişik frekanslarda yayılıyor. Bunlara vericiler de diyebiliriz.
Yayının dinlendiği veya seyredildiği yerlerde de alıcılar var, yani bizim evimizdeki o radyo veya televizyon dediğimiz o aletler.
Bunlar da düğmeye basarak veya düğmeyi çevirerek frekanslar arasında seçim yapmamızı sağlıyorlar ve istediğimiz o frekansı bulmamıza yarıyorlar.
Her kanal belli bir frekanstan yayın yapıyor. Biz elimizdeki aleti o frekansa ayarlayınca, o kanalı dinleyebiliyoruz veya seyredebiliyoruz.
Frekanstan biraz uzaklaşmamız, o kanaldan da anında çıkmamızı sağlıyor.
Bu dalga ve frekansların en önemli özelliklerinin şunlar olduğunu söyleyebiliriz:
1- Bunlar seyahat edebiliyor. Buradan oraya gidebiliyor.
2- Ve her biri diğerinden yani birbirinden ayırt edilebiliyor.
Ahmet’in sesi, Mehmet’in sesi, FM1, FM2, FM İstanbul, FM Ankara. Hepsinin frekansları havada bir arada seyahat edebiliyorlar ama birbirlerine karışmadan, ayrı ayrı kalabiliyorlar, yol alabiliyorlar, var olabiliyorlar.
Bunlar karışmadan, havada beraber hareket edebiliyorlar ancak alıcı onlardan istediğini ayırt ederek alabiliyor.
Bir annenin, tüm bir kalabalığın içinde, isterse bebeğine dikkatini verip, duyabildiği gibi.
Ses dalgaları, telin titreşiminin havayı titreştirmesinden oluşuyor. Hava olmayan yerde, mesela uzayda teli titreştirsek, etrafa ses dalgaları yayılmıyor.
Radyo ve televizyon dalgaları ise elektrik titreşiminden meydana geldiği için, ille de havaya ihtiyaçları yok seyahat etmek için.
Hayatta frekanslar sadece ses, radyo, televizyonda gördüklerimizden ibaret değil.
Biz farkında olsak da olmasak da aslında her şeyin belli bir frekansı var.
Örnek vermek gerekirse, çevrenize şöyle bir bakın, daha da güzeli doğaya bir bakın.
Yeşil yapraklar, sarı çiçekler, kırmızı çiçekler, mavi bir gök gördünüz mü?
Nedir onları yeşil yapan, sarı yapan, kırmızı yapan, mavi yapan?
İşte yine frekanslar iş başında.
Bizim haberimiz dahi olmasa bile frekanslar sayesinde biz o renkleri görebiliyoruz.
Nasıl mı?
Güneşin ışığı da dalgalardan oluşuyor. Işık dediğimiz o şey de aslında bir elektrik dalgası ve frekansı çok çok yüksek.
Radyo dalgalarından çok çok daha yüksek bir frekansı var.
Ve ışık, içinde yine değişik frekanslar içeren 7 renk barındırıyor. Bunlar:
KIRMIZI- TURUNCU- SARI- YEŞİL- MAVİ- MORUMSU KOYU MAVİ ve MOR
Biz gözlerimizle bu frekansları ayırt edebiliyoruz ve o sebeple kırmızıya kırmızı, yeşile yeşil diyebiliyoruz.
Etrafımızdaki cisimler değişik renklere sahip olduklarında, aslında bize, o renklerdeki ışığı güneşten alıp yansıttıkları için bu renklere sahip oluyorlar.
Her cismin rengi, hangi frekanstaki ışığı yansıttığı ile alakalı olarak ortaya çıkıyor.
Kırmızı bir gül, ışık üzerine geldiğinde, ışığın içindeki kırmızı frekansını yansıtıyor ve diğer frekansları emiyor, içine alıyor ve yansıtmıyor. Bu sebeple biz o gülü kırmızı görüyoruz.
Bir cisim tüm frekansları yansıtıyorsa beyaz, hepsini içine alıp hiçbirini yansıtmıyorsa siyah görüyoruz.
Biz renkleri 7′ye ayırıyoruz ama aslında onların arasında bu şekilde adetli bir ayırım yok. Sınırsız sayıda tonlar var.
Bir sanatçı 7 değil, 57 hatta 1007 ton ayırt edebilir.
Bu frekansları neye benzetebiliriz?
Müzik notaları gibi, kalından inceye, aralıksız bir biçimde akıp giden tonlara da benzetebiliriz.
Aslında bu konuda en güzel örnek, piyano.
Bir piyanonun kalın ses çıkaran tuşuna basınca, kırmızı ışık çıksa, ve ince ses çıkaran tuşuna basınca mavi ışık çıksa, benzetmemiz tam olacak.
Her bir tuş, ayrı bir frekans. İster hep beraber basabiliriz tuşlara, ister teker teker.
Her seferinde de insan üzerinde yepyeni ve değişik bir etkiye ulaşabiliriz.
İşte renkler de aynen sesler gibi frekanslardan oluşuyor.
Gözümüz bu durumda “alıcı” alet durumunda oluyor.
Tabii gözümüz bu binbir rengi ayırt ederken, kendi çapında değişik yöntemler kullanıyor.
Önce renkleri 3 gruba ayırıyor: Mavi, yeşil ve yeşilimsi sarı.
Sonra bunlar beynimizde de 4 gruba ayrılıyor: maviler, yeşiller, kırmızılar ve birazda sarılar. Sarı hassasiyeti nispeten azınlıkta, o yüzden beyaz kağıda sarı renk ile yazınca neredeyse hiçbirşey okunmuyor. Halbuki mavi, yeşil veya kırmızı renkle yazınca son derece net okunuyor.
Renkleri algılamada gözümüz bu tür bir sadeleştirmeye gidebiliyor, çünkü beynin zekası sayesinde sonuçta, bizim işimizi görecek şekilde, binlerce tonu ayırt edebiliyoruz.
Mesela, gözümüz bir cisme baktığında o cisimde mavi frekansı algılarsa, fakat yeşil frekans hiç gelmiyorsa, bu eflatun oluyor. Çünkü eflatun gökkuşağında maviye yakın bir yerde. Fakat eflatun, yeşilden çok uzak. İşte bu şekilde ince hesaplarla, bir kaç renk temel alınarak, 10 milyondan fazla renk tonunu gözümüz ayırt edebiliyor.
Peki beynimiz ve gözümüz neden bu şekilde renk adedinde 3-4 temel renk ile çalışıyorlar? Neden renkler perde arkasında, bize belli etmeden bu kadar sadeleştiriliyor?
Çünkü görme işlemi ve görülen cisimlerin analizi çok karmaşık bir işlem. Cisimlerin dış görünüşlerinin beynimiz tarafından analizi çok karmaşık bir işlem. Renkleri bu şekilde 4 gruba bölmek, beynimizde yapılacak hesap işlemlerinde tasarruf sağlıyor.
Kolay değil, gözümüzde renk ölçen, yani ışığın frekansını ölçen 4,5 milyon nokta var. Ve bu noktaların her biri saniyede 16 defa beynimize renk sinyalleri gönderiyorlar. Beynimizin bunları anında işleyip bize sunması gerekiyor.
Eğer beynimiz ve gözümüz 4 renk yerine 7 renk ile çalışsaydı, görme işlemi için kocaman gözlerimiz ve görülen cisimlerin analizi için de kocaman bir beynimiz olması gerekecekti.
Görme yeteneğimizle ilgili olan beyin kısmımız, kafamızın arka tarafında ve şu haliyle bile oldukça büyük.
Eğer bu bahsettiğim tasarruf işlemi olmasaydı, kafamızın büyüklüğünün çok daha büyük olması gerekecekti, ve insanoğlunun şu an sahip olduğu o kafa yapısı ve vücudunun oran estetiği farklı olacak, filmlerdeki uzaylılar gibi pek hoş olmayan kafa şekillerine sahip olacaktık. Ve koskocaman ilginç gözlerimiz olacaktı.
Allah’a şükürler olsun, bize hoş ve orantılı bir vücut nasip ettiği için.
*************************
Bir minik not da, sesleri duymak ve ayırt etmek için sahip olduğumuz kulaklarımız hakkında:
Kulağımız da ses titreşimlerini yani frekanslarını ölçmek ve algılamak için yaratılmış, harikulade bir alet.
Her ne kadar gözümüz, 4.5 milyon nokta ile çalışıp, şekil analizi üzerine ağırlık verip, sadece 3 renk frekansını ayırt etmek için ayarlanmışsa da, kulağımız öyle değil.
Kulağımız BİNLERCE frekansı ayırt edebiliyor. Ancak bunların şekilleri ve yerlerinin detayları, göz kadar hassas değil.
**************************
Peki sevgili arkadaşlarım,
Bu frekanslar meselesi bizi çekim yasası açısından neden ilgilendiriyor?
Çünkü ruhumuzun da yapısında, aynı şekilde bu frekanslar konusu önemli.
Ruhumuzun frekanslarını duygular konusunda görebiliyoruz.
Duygu frekansları da alçak frekanslar ve yüksek frekanslar olarak, aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya dizili.
Negatif duygular, öfke, korku, boşvermişlik, çaresizlik ve karmaşa vs. düşük frekanslı duygular oluyor.
Pozitif duygular ise, sevinç, heves, dikkat, huzur, şükür vs. gibi yüksek frekanslar oluyor.
Bu frekanslar, ruhumuzun ve vücudumuzun bir yerinde üretiliyor ve yankılanan bir ses gibi, vücudumuzun ve ruhumuzun her tarafına yayılarak bizi etkisi altına alıyorlar.
Hatta bu frekanslar, yanımızda veya uzağımızda bulunan kişilere de ulaşarak, onlar tarafından hissedilebiliyor, hatta onları da etkisi altına alabiliyor.
Öfkeli bir insanın yanında herkesin biraz paçalarının tutuşması, veya üzüntülü bir insanın yanında herkesin hafifçe kararması gibi.
Veya benim yazılarımı okuyan ve umut dolarak, Allah’a şükürleri ve bana sevgileri ile yazan arkadaşlar gibi. (Sağ olun, var olun.)
Tabii aslında tüm bu frekanslar, hayata bir çeşitlilik katıyor.
Hayatı kocaman ve bembeyaz bir sayfa gibi düşünürsek, rengarenk kalemlerimiz varmış gibi oluyor.
Çeşit çeşit notalar, çeşit çeşit renkler, çeşit çeşit duygular, çeşit çeşit sesler ile hayatımızı renklendirebiliyoruz, ve istediğimiz şekilde boyayabiliyoruz.
Tabii bu konuda Kuran’daki şu harikulade ve anlamlı ayeti de burada vermek isterim. Çekim yasasını iyi-güzel-doğru bir şekilde kullanmamız için ne kadar güzel bir öğüt. Allah’ın bize verdiği bu gücü onaylayan ve yol gösteren ne kadar güzel ve anlamlı bir ayet:
****************************
Allah’ın boyasını esas alın. Allah’tan daha güzel kim boya vurabilir! Biz yalnız O’na kulluk ederiz.
BAKARA 138
Kuran Tercümesi: Sayın Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk
****************************
Sevgili arkadaşlarım,
Bir insanın frekansı, bazen, sözlerini son derece dikkatle seçse bile, ve hiç belli etmemeye çalışsa bile, bu frekanslar konusunda benim gibi, çok çalışmış, öğrenmiş, tecrübe edinmiş kişiler tarafından aynen algılanabiliyor.
Sizden ricam, sizin de aklınızı ve kalbinizi gerçekten yüksek frekanslarda ve özellikle Allah’a şükür ile doldurmanız ve bu frekanslar konusunda, gözünüzü, aklınızı, kalbinizi hep açık tutmaya özen göstermeniz.
Düşük frekanslı kimselere elinizden geldiğince yardım etmeniz ama onların sizin frekansınızı düşürmelerine izin vermemeniz.
İletişim, bu konuda en çok kullandığımız araç.
Ancak UNUTMAMANIZI istediğim en önemli konu şu:
Özellikle bu yüksek frekanslar, mesela, neşe, sevinç, hatta şükür, çok fazla TAKLİDE maruz kalabiliyor.
Aslında maalesef, yüksek frekanslı duyguların taklidi de son derece düşük bir frekans.
Ancak, sürekli şükür, neşe, sevinç içinde iletişim yapıp, çaktırmadan ara ara negatiflikleri, olumsuzlukları, hatta en basit bir mantık çerçevesinde anlaşılabilecek olaylarda bile hemen korkuya veya paniğe kapılıp, bunları konuşmalarına, iletişimlerine katıveren insanlara karşı lütfen daha da dikkatli olun.
Zeki olmak ve akıllıca davranmak da aslında bir duygu frekansı.
Işığı gözümüzle, sesleri kulağımızla, duyguları da kalbimizle algılıyoruz.
Bu sebeple, aklımızı, kalbimizi, gözümüzü, kulağımızı çok iyi açmamız ve kullanmamız gerekiyor.
Hepimize kolay gelsin.:D
****************************
NOT:
Ve unutmadan…
Sevgili arkadaşlarım,
Nazar da, bakış demek.
Bir çeşit düşük frekanslı bir duygu ile bakıldığında olan bir şey.
Kişi farkında olarak hatta farkında bile olmadan bir çeşit kıskançlık ve hasetle bakarsa, gerçekleşebilen bir şey.
Ama unutmayın ki, o olumsuzluktan etkilenmemek yukarıda da anlattığım gibi, mümkün.
Nasıl mümkün?
Bu konuda bilgili ve bilinçli olarak ve pek tabii Allah’a sığınarak.
Biz kendi frekansımızı aşağı düşürmedikçe, bir başka deyişle Allah’a sığınınca, hiçbir kimsenin haseti bize dokunamıyor.
Aynı şekilde hani Gezegenler ve Öğretmenler makalemde anlatmıştım ya, eğer siz de kazara,
- Allah’a sığınmaktan uzaklaşıp,
- şu gezegen uzaklaştı, şu gezegen yaklaştı diye kendinizi onların etkisinde hissetmişseniz,
- veya sizi bunların etkilerine inanmanız şeklinde etkileyen bir öğretmen edindiyseniz,
bilmenizi isterim ki, ALLAH’A SIĞININCA,
- ister dev gibi GÜNEŞ olsun,
- ister dünyadaki tüm okyanusları, denizleri Gel-Gitlerle etkileyecek şekilde güçlü ve yakın olan AY olsun,
- ister Uranüs, ister Mars, ister Satürn, ister Jüpiter, isterse 40 yılda bir geçmekte olan bir kuyruklu yıldız olsun,
hiç bir şeyin frekansı, veya çekim gücü veya itim gücü, SİZİ OLUMLU veya OLUMSUZ ETKİLEYEMEZ.
Tekrar ediyorum:
ET-Kİ-LE-YE-MEZ.
Bu sebeple Funda Teyzen’in sana içtenlikle tavsiyesi:
Çekim yasasını, hayatı, hayatını, kendini, seni hayatta etkileyen şeyleri öğrenirken, önce ALLAH’A SIĞINMAYI ÖĞRENMEN.
Ve Allah’a sığınınca, her türlü olumsuzluğu da her türlü düşük frekansı da iyiye, güzele, doğruya, ve yüksek frekansa çevirebileceğini, ÇOK İYİ ANLAMAN ve BİLMEN.
Allah hepinizi, hepimizi nazardan da, tüm zararlı frekanslardan da korur merak etmeyin, eğer Allah’a sığınırsak tabii.
Hepimize kolay gelsin.
Çok çok sevgi frekansı gönderiyorum hepinize.
Pinterest'te Takip Et!Yorum Yaz
Funda Teyze'nin öğrencileri kimler?:
Funda Teyze'nin öğrencileri:
** Akıl ve kalp merkezli,
** Hayatın 8 parçasını seven, sevmek isteyen,
** Hayatının her parçasında başarı isteyen,
** Hayatının her parçasını takdir etmeyi, teşekkür etmeyi bilen ve seven,
** Bir hatasını, yanlışını farkedince, bunun üzerinde ısrar etmeden azim ve kararlılıkla vazgeçmeye, hep iyiden, güzelden, doğrudan yana olmaya kararlı ve niyetli,
** Ve en önemlisi de, öğrenmeyi çok ama çok seven,
** doğru öğretmeni bulduktan sonra, hayatının her parçasında da olduğu gibi öğretmenine de sadakat gösterebilen,
** Allah'ı seven,
** Allah'ın da onu ve herkesi çok sevdiğini bilen,
** Anne veya anne olmak isteyen,
** Mutlu ve huzurlu bir aile kurmak isteyen,
** Mutlu, huzurlu, sağlıklı, bolluk ve bereket içerisinde bir hayat isteyen,
** Hayatının 8 parçasında hayırlı uğurlu işler yapmak isteyen,
** Türk hanımları.
Hayatımızın 8 parçası derken, hemen hatırlatayım, hayatın vazgeçilemez 8 parçası şunlar:
1- Kişinin kendisi,
2- Ailesi,
3- Arkadaşları, ülkesi,
4- Tüm insanlık,
5- Tüm canlılar,
6- Tüm fiziksel evren,
7- Ruhlarımız,
8- Allah.
Beyler ve öğrenci olmaya niyeti olmayan bayanlar da tabii ki okumak isterlerse okuyabilirler ancak yorum ve sorularınızı kabul edemeyeceğimiz ve cevap veremeyeceğimiz için lütfen kusura bakmayın.
31 Aralık 2011 tarihi itibariyle artık, rumuzlu yorumları kabul edemiyoruz.
Harikulade yorumlarınız bizim için çok değerli. Bu sebeple, hayatın her hangi bir parçası için sevgisiz, saygısız, iyiden, güzelden, doğrudan yana olmayan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Aynı şekilde özel cevap isteklerini de karşılamam artık mümkün olamıyor. Anlayışınız için teşekkür ederim.
Lütfen yorumunuzda, okuyanlara ve güzelim Türkçemize olan sevgi ve saygınızı da, imla kurallarına elinizden geldiği kadar dikkat ederek gösterin.
Çok çok teşekkürler, çok çok sevgiler,
=======================
Çekim Yasası Öğretmeni
Ve Harikulade Dileklerin Funda Teyzesi
=======================
Not:
Harikulade dilekler derken kastettiğimiz hayatın 8 parçası için hayırlı, uğurlu, faydalı, güzel dilekler. Hayatın 8 parçasından birini veya daha çoğunu yok farzetmeyen, zarar vermeyen, iyi, güzel, doğru dilekler.
Hepimize kolay gelsin. :D
No trackbacks yet.
20:44, 12 Nisan 2011
Merhabalar.
Ben de bir öğretmenim ve bu yazınıza, bilginize, tatlı ve anlaşılır bir şekilde anlatmanıza, bir makalede fizik, elektrik elektronik, anatomi, matematik, din, sanat, müzik, felsefe ve günlük hayatı bu kadar ustalıkla ve kolayca birleştirmenize hayran kaldım.
Tüm öğretmenler bu derece anlaşılma ve dersle hayatı birleştirme amaçlı derslerini anlatsalar Türkiye’mizin bilimde, fende, tüm konularda ulaşacağı seviye ne kadar da yüksek olurdu.
Bu zevkli okuma, bilgileri tazeleme (hatta yeni konuları keşfetme) fırsatı için teşekkürler.
Saygılar.
20:08, 30 Nisan 2011
Serpil arkadaşım,
Bu yorumun beni çok çok mutlu etti.
Sağ olasın, var olasın.
Benim yazmaktan hissettiğim mutluluğu, senin de okurken hissetmen, akıl ve kalp olarak yakınlığımızın göstergesi.
Şükürler olsun Allah’a beni takdir eden, anlayan ve bunu dile getiren okuyucularla buluşturduğu için.
Çok çok sevgiler.
09:23, 28 Ekim 2012
Sevgili Funda Teyzem,
Nazar’ı, astroloji’yi ve benzeri şeyleri o kadar güzel anlatmışsınız ki.
Sonsuz teşekkür ediyorum ve ben de Allah’a sığınıyorum.
Bana Allah’a sığınmayı öğrettiğiniz için gerçekten minnettarım. Allah razı olsun sizden.
Ben de size çok çok sevgi frekansı gönderiyorum.
12:47, 28 Ekim 2012
Çok çok sağ olasın Figen arkadaşım.
Güzel yorumun ve desteğin için, ben de sana teşekkür ediyorum.
Senden de Allah razı olsun.
07:42, 21 Ekim 2015
Teşekkürler bu güzel ve aydınlatıcı yazı için. Sanırım aynı yolun yolcusuyuz.Tanışmak istedim.
15:24, 22 Ekim 2015
Teşekkürler Nuran arkadaşım. Faydalı olsuysa ne mutlu bana.
Çok çok sevgiler