Neye Göre? Kime Göre?
Bugün çekim yasası açısından çok ilginç bir konudan bahsedeceğiz.
Ben buna “Neye Göre? Kime Göre?” diyorum.
Ve inanın, bu konu çekim yasasını lehimize kullanmakta bize çok yardımcı olacak bir konu.
Fizik derslerinde gördüğümüz “Görecelik” teorisini, hayatımıza uygulayacağız. Ama merak etmeyin, zor olmayacak.
“Görecelik ne demek?” diye bakarsak, kısaca şu demek:
Bir şeyin tanımını verirken, onu ancak bir başka şeyle karşılaştırarak tanımlayabildiğimiz konusu.
Bir başka deyişle, herhangi bir şeye baktığımız zaman, eğer o şey hakkında bir karar vermemiz gerekiyorsa bu kararımızı, onu bir başka şeyle karşılaştırarak veriyoruz.
Verdiğimiz karar bizim kişisel bakış açımızdan, hayatta yaşadığımız olaylardan, hayatta öğrendiğimiz bilgilerden etkileniyor ve tüm bunlar kararımızı şekillendiriyor.
Tabii bunun bir istisnası, hayata matematik olarak bakmak.
Bu konuyu bana zamanında öğreten öğretmenimin örneğini size de verirsem, diyelim masada 4 tane kase var ve 100 kişiye masada kaç tane kase olduğunu soruyoruz. Eğer sayı saymasını biliyorlarsa, (:D) hepsinin de cevabı 4 olacaktır.
Ama bu 100 kişiden, kaseleri tarif etmelerini istesek, 100 değişik cevap gelebilir.
Ve çekim yasası açısından bizi ilgilendiren bir soru sorsak ve desek ki, “4 kase az mı çok mu?” işte o zaman, yine kişiden kişiye ve özellikle de kişilerin bu azlığı ve çokluğu neye göre karşılaştırdıklarına bağlı olarak yine çeşit çeşit cevaplar alabiliriz.
Görecelik konusuna bir diğer örnek vermek gerekirse:
Hani hamamların içerideki en sıcak odaları vardır. O odaya girmeden hemen önce, yani o kapının hemen dışında, daha içeri girmeden sıcaklığı hissetmeye başlarsınız.
O dış oda o an çok ama çok sıcak gelir. Ama en içeride bir süre geçirdikten sonra, dışarı çıktığınızda, sanki donuyormuş gibi hissedersiniz değil mi?
Oysa ki, o ara odanın sıcaklığı aynıdır.
Bir başka ifadeyle, bizim önceki tecrübemize göre, ortam aynı olmasına rağmen, bizim hissettiğimiz his değişebiliyor.
***************************
Yine bu konuyla alakalı olarak, yıllar önce, bir akrabamızın söylediği bir söz hiç aklımdan çıkmaz.
Bu tanıdıklarımızın 2 katlı bir evleri vardı ve bina işleriyle, günlük alışverişlerle hep kendileri veya çocukları uğraşırlardı. Sonra bir gün geldi, bu binalarını müteahhite verdiler ve yerine kocaman bir apartman yapıldı. Kendileri de o apartmanda yaşamaya devam ettiler.
Ancak, yeni gelen apartman düzeniyle, artık apartmanın işlerini, temizliklerini yapan, çöpleri toplayıp dışarı koyan, günlük ekmek, süt vs. alışverişlerini yapan bir kapıcıları da vardı.
Tabii özellikle çocuklar bir rahata ermişlerdi.
Ve bu rahatlıkla, söyledikleri “Yeni düzene ne kadar da çabuk alıştık, apartman hayatı ne rahatmış, ne güzelmiş. Eski düzene dönmekten Allah korusun. İnsan iyiye gidişe ne kadar da çabuk alışıyor.” sözleri benim aklıma kazınıp kalmıştır.
Oysa ki, ben o zamanlar, apartmanda yaşadığım için, onların 2 katlı, kendilerine ait, kendilerinden başka herhangi bir başkasının yaşamadığı evlerini çok beğenirdim.
Hatta “O evde çöpü dışarı çıkartmak, külfet değil ki, ne büyük bir zevk olurdu.” diye düşündüğümü de çok iyi hatırlıyorum.
İşte bu da “Neye göre? Kime Göre?”nin çok güzel bir örneği.
Çok hoşuma giden son bir örnek daha vermem gerekirse, mesela, biliyor musunuz, Pakistan’ın Karaçi şehrinde yaşayan insanlar, Aralık-Ocak aylarında ağır geçen bir kış yaşadıklarını sanıyorlar.
Oysa ki, gündüz sıcaklık, bir bahar hatta hoş bir yaz havasında, geceleri ise üzerlerine bir hırka alsalar yeterli oluyor. Ama onlar, kış geldi, havalar çok soğuk diye konuşuyorlar.
***************
Sevgili arkadaşlarım,
Bu konunun çekim yasası açısından önemi ise şu:
Mutluluk da aynı böyle “göreceli” bir kavram.
Kendimizi sürekli mutsuz hissettiğimizde, “sevinç” hissetmek sanki çok uzaklarda ve ulaşılamaz gibi gelebiliyor. Azıcık bir umut bize ÇOK BÜYÜK bir mutluluk gibi gelebiliyor.
Veya kendini sürekli mutlu hisseden bir kimse için, keder çok çok uzakta iken, ve ulaşılamaz gelirken, azıcık bir cansıkıntısı, BÜYÜK bir mutsuzlukmuş gibi gelebiliyor.
Zenginliğe de aynı böyle göreceli bir kavram olarak bakabiliriz.
Bizim derme çatma, 2 göz evimiz, evsiz sokakta yaşamak zorunda olan bir kimse için saray gibi gelirken, saray gibi bir evde yaşayan birisi için bizim evimiz, bilmiyorum artık, neye benziyordur.
Çekim yasasını lehimize kullanmak istiyorsak, bizim kendimizi tüm bu değerlendirmelerin dışına çıkartıp, gerek sahip olduklarımıza gerekse sahip olmadıklarımıza, gerek başkalarının sahip olduklarına gerekse sahip olmadıklarına, nötr bakmamız gerekiyor.
“Az, çok, var, yok, iyi, kötü” şeklinde değil de nötr.
Olduğu gibi.
Evet, onları karşılaştırarak değil, OLDUKLARI GİBİ görerek bakmamız gerekiyor.
- Her şeyin daha kötüsünün olduğu gibi, her şeyin daha iyisinin de olduğunun bilincinde olup, bunları oldukları gibi görüp (yani kendimizi “niye böyle? niye şöyle?” diye paralamadan veya aşırı bir sevinç veya taşkınlık veya şımarıklık hissetmeden)
- hem kendi sahip olduklarımız için hem de başkalarının sahip oldukları için şükretmemiz,
- hem daha zor durumdakilere elimizden geldiğince yardım etmek için, hem de daha iyiye doğru ilerlemek için, açılan kapılarımıza dikkat etmemiz,
- ve BOL BOL şükretmemiz gerekiyor.
Bu yardım ve ilerleme kapılarından, bilinçli bir şekilde, ve şükrederek geçtikçe, geçtikçe, geçtikçe, aslında Allah’ın herkese lütfettiği tüm güzellikleri de bol bol yaşamak için kendimize izin vermiş oluyoruz.
**********************
Özetle bu adımları tekrar vermek gerekirse:
1- Durumu olduğu gibi ve kendini paralamadan gör.
2- Şükret.
3- Daha zor durumdakilere yardım etmek için ve senin de daha iyiye ilerlemen için açılan kapılara dikkat et ve bunların hakkını ver.
4- Bol bol şükret.
Hepimize kolay gelsin.
Pinterest'te Takip Et!Henüz yorum yok.
Yorum Yaz
Funda Teyze'nin öğrencileri kimler?:
Funda Teyze'nin öğrencileri:
** Akıl ve kalp merkezli,
** Hayatın 8 parçasını seven, sevmek isteyen,
** Hayatının her parçasında başarı isteyen,
** Hayatının her parçasını takdir etmeyi, teşekkür etmeyi bilen ve seven,
** Bir hatasını, yanlışını farkedince, bunun üzerinde ısrar etmeden azim ve kararlılıkla vazgeçmeye, hep iyiden, güzelden, doğrudan yana olmaya kararlı ve niyetli,
** Ve en önemlisi de, öğrenmeyi çok ama çok seven,
** doğru öğretmeni bulduktan sonra, hayatının her parçasında da olduğu gibi öğretmenine de sadakat gösterebilen,
** Allah'ı seven,
** Allah'ın da onu ve herkesi çok sevdiğini bilen,
** Anne veya anne olmak isteyen,
** Mutlu ve huzurlu bir aile kurmak isteyen,
** Mutlu, huzurlu, sağlıklı, bolluk ve bereket içerisinde bir hayat isteyen,
** Hayatının 8 parçasında hayırlı uğurlu işler yapmak isteyen,
** Türk hanımları.
Hayatımızın 8 parçası derken, hemen hatırlatayım, hayatın vazgeçilemez 8 parçası şunlar:
1- Kişinin kendisi,
2- Ailesi,
3- Arkadaşları, ülkesi,
4- Tüm insanlık,
5- Tüm canlılar,
6- Tüm fiziksel evren,
7- Ruhlarımız,
8- Allah.
Beyler ve öğrenci olmaya niyeti olmayan bayanlar da tabii ki okumak isterlerse okuyabilirler ancak yorum ve sorularınızı kabul edemeyeceğimiz ve cevap veremeyeceğimiz için lütfen kusura bakmayın.
31 Aralık 2011 tarihi itibariyle artık, rumuzlu yorumları kabul edemiyoruz.
Harikulade yorumlarınız bizim için çok değerli. Bu sebeple, hayatın her hangi bir parçası için sevgisiz, saygısız, iyiden, güzelden, doğrudan yana olmayan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Aynı şekilde özel cevap isteklerini de karşılamam artık mümkün olamıyor. Anlayışınız için teşekkür ederim.
Lütfen yorumunuzda, okuyanlara ve güzelim Türkçemize olan sevgi ve saygınızı da, imla kurallarına elinizden geldiği kadar dikkat ederek gösterin.
Çok çok teşekkürler, çok çok sevgiler,
=======================
Çekim Yasası Öğretmeni
Ve Harikulade Dileklerin Funda Teyzesi
=======================
Not:
Harikulade dilekler derken kastettiğimiz hayatın 8 parçası için hayırlı, uğurlu, faydalı, güzel dilekler. Hayatın 8 parçasından birini veya daha çoğunu yok farzetmeyen, zarar vermeyen, iyi, güzel, doğru dilekler.
Hepimize kolay gelsin. :D
No trackbacks yet.