Çekim Yasası ve Varsayımlar
Çekim Yasası ve Ruhumuzun Varsayımları
Aklımız için, varsayım yapmak, bir çeşit hesap kitap oyunu veya bir bilmece gibi.
Kişi, aklını kullanarak, görmeden bilmek, tam bilmeden anlamak peşinde.
Ruhumuz için ise, varsayım yapmak çok farklı.
Kişi kalpten, ruhuyla varsaydığında, varsaydığı şey dışarıya yani hayata yansıyor.
İster istemez varsayılan konu, ortaya çıkmaya başlıyor, gerçek oluyor
Allah’tan ruhumuza hediye bir yetenek bu.
Varsaymak, inanmak, zannetmek, öyle sanmak, ısrarla düşünmek, hep sonuçta ruh için bir çeşit yaratış haline geliyor.
Ruhun inandığı, sandığı, zannettiği şeyler, hayatın gerçeklerini değiştirmeye başlıyor, hayata yansıyor.
Eğer yeteri kadar hayatın güzel olduğunu varsayarsak, hayat güzel oluyor.
Eğer ısrarla hayatın berbat olduğunu varsayarsak, hayat berbat yüzünü göstermeye başlıyor.
Bu sebeple, biz biz olalım, hayat ve insanlar hakkında olumsuz düşünceleri ısrar ve inatla varsaymayalım.
Sanırım manevi anlamda varsaymak konusunda en güzel formül, iyiliği ve güzelliği varsayarak yaşamak ve aynı zamanda gözlerimizi ve aklımızı her zaman açık ve uyanık tutmak.
Umut ve inanç dolu, fakat uyanık bir yaklaşım.
Başka bir ifade ile, neşeyle burada ve şimdide olmak.
Varsayım ne demek?
Yukarıda anlattıklarım ruhumuzun varsayım yeteneği ile ilgili idi.
Aklımız ve beynimiz ise basit ve her zaman bildiğimiz anlamda varsayma yeteneğine sahip.
Sözlük anlamıyla varsayma yeteneği şu demek:
Varsayımlar yapmak ve bu şekilde eksik bilgiyle doğruyu yakalamak.
Deneylerle henüz yeter derecede doğrulanmamış ancak doğrulanacağı umulan teorik düşünce.
Varsayım, doğruyu yakalarsa, işe yarıyor ve kazandırıyor.
Haklı varsayım seviliyor.
Haksız varsayım da, maalesef varsayımların adını kötüye çıkarıyor.
İletişim ve Varsayımlar
En güzel iletişim, belli dozda ve haklı varsayımlar yaparak gerçekleşiyor.
Neşeli bir insan gördüğümüz zaman onun neşesine eşlik etmek ve neden neşeli olduğu ile ilgili bir iletişime girip, onun mutlu ve güzel bir şeyler yaşadığı varsayımında bulunarak konuşmak, doğru varsayım oluyor.
Neşeli bir insan gördüğümüzde, içimizden “Bu yine yaramazlık yapmış, haddini aşmış, şımarmış, ben onu hizaya getireyim” deyip, bu tür bir varsayımla hareket ederek, onu bir güzel söndürmek, yanlış varsayımla hareket etmek oluyor.
Konuşurken, yazarken, karşımızdaki kişi hakkında nispeten kısıtlı bilgimizle ve nispeten yüzeysel gözlemlerimizle, bir takım gerçeği yakalayan varsayımlarda bulunuyor ve iletişimin içeriğini bunlara dayanarak oluşturuyoruz.
Doğru varsayımlar yapıldığı sürece, varsayımlar yaparak iletişim kurduğumuzu farketmiyoruz bile. Fakat yanlış varsayımlarla iletişim gerçekleştiğinde ortalık karışıveriyor.
Bazen o kadar karışıyor ki, insanlar varsayım yapmanın yanlış olduğuna, varsayımlar yapmamamız gerektiğine dahi inanabiliyorlar.
Ve işte size bu şekilde yapılmış, varsayımsız bir iletişim örneği.
Varsayımlardan kaçınarak yapılmış bir iletişim:
**************************************
Ayşe: Laleciğim, sana bir şey söylemek istiyorum. Beni dinlemek isteyeceğini varsaydım, haklı mıyım?
Lale: Hazırım dinlemeye, söyle.
Ayşe: Çay konusundan bahsetmek istiyorum. Varsayıyorum ki çaydan bahsetmek seni rahatsız etmeyecek, yoksa seni rahatsız eder miydi?
Lale: Yok sakıncası. Çay… Konuş tabii.
Ayşe: Çay içelim diyecektim, ama varsaymadan sormak isterim, sen dün çay seviyordun, bugün de hala seviyor olabilir misin?
Lale: Evet, hala çayı seviyorum Sen de bir alemsin.
Ayşe: Varsayımları hiç sevmem, onun için şunu da sorayım, şu an benimle çay içmenin sence bir sakıncası var mı acaba?
Lale: Yok sakıncası, içelim.
Ayşe: Bana küsmüş kırgın falan da değilsin değil mi? Eğer küskünsen, beraber çay içmek de ters olur. Sormam lazım.
Lale: Yok küskün değilim.
Ayşe: Yoksa bana küskünsün de, utandığından belli etmiyor olabilir misin? Sadece yüzüme gülüyorsun diye bir takım yanlış varsayımlarda bulunmak istemiyorum.
Lale: Yok vallahi küskün değilim.
Ayşe: Bana yarın öbür gün bir kötülüğün dokunacaksa, bir nankörlük edeceksen, çay da vermek istemem ben sana. Bu konuda varsayımda bulunmadan sana sorayım, bana hep iyi davranacak mısın?
Lale: Yok yok, merak etme, sana bir kötülük etmem.
Ayşe: Yoksa çay yerine soğuk bir içecek mi isterdin de ben çayın uygun olduğunu mu varsaydım?
Lale: Çay iyi.
Ayşe: Yapmam 5 dakika sürer, bir mutfağa gideceğim, sıkılmayacağını varsayıyordum ama varsaymayayım da sorayım.
Lale: Yok yok sıkılmam, sen işine bak.
Ayşe: Çay dedim ama, poşet çay. Yoksa sormalı mıydım, poşet çay yerine demleme usülü çay mı isterdin?
Lale: Severim, severim, ikisini de severim, farketmez.
Ayşe: Yoksa çay değil de yemek mi isterdin. Aç olmadığını varsaydım ama…
Lale: Ayşeciğim, git de yap artık şu çayı!
Ayşe: Eğer biraz sonra kalkacaksan, eğer acelen varsa yapmayayım ama. Acaba yanlış mı varsaydım, benimle oturacak vaktin olduğunu varsaydım da.
Lale: Vaktim var canım, hem de çok vaktim var, çoook.
Ayşe: Ben seninle çay içmenin zevkli olacağını varsaymıştım, acaba yanıldım mı? Gerçekten beraber mutlu dakikalar yaşayacak mıyız yoksa sıkıcı mı olacak?
Lale: Güzel olacak, güzel olacak merak etme. Hele bir getir şu çayı da ben sana göstereceğim nasıl güzel olacak.
Ayşe: Varsayımları hiç sevmem, senin hemen biraz önce gelmeden çay içmediğini varsaymıştım, doğru mu acaba? Yoksa sen daha yeni mi çay içmiştin?
Lale: Ay artık yeter, baygınlık geçireceğim, vallahi…
Ayşe: Laleciğim, neden öyle kötü bakıyorsun, bir şeye canın mı sıkıldı. Varsayımda bulunmayayım, seni kim kızdırdı?
Lale: Ay hala soruyor, yeter artık yani!
Ayşe: Laleciğim, neden kalktın, niye kollarını sıvıyorsun? Elini mi yıkamak istedin yoksa önce?
Lale: !!!
Ayşe: Ay niye sehpayı devirdin? Seni rahatsız mı etti?
Lale: !!!
Ayşe: Laleciğim, nereye gidiyorsun şimdi, hani çay içecektik? Yoksa yanlış bir varsayımda mı bulundum? Aaaa gitti. Acaba neden? Bilmiyorum ki… Hay Allah galiba varsayımlarla hareket ettim, gelecek sefere daha çok sorayım. Yok yok belki de gitmesi daha iyi oldu, baksana sehpaları devirip, neredeyse üstüme yürüyecekti. Bundan arkadaş da olmaz. Onunla arkadaş olabileceğimi varsaymakla büyük hata yapmışım. Oh, iyi ki çayı da yapmamışım.
********************************
Ve işte aynı iletişimin varsayımlar içeren DOĞAL hali:
Ayşe: Bir çay yapayım da içelim.
Lale: Tabii canım.
********************************
Bu kadar basit ve rahat bir iletişimi varsayımlar yaparak gerçekleştirebiliyoruz.
Doğru varsayımlar.
** Karşılıklı sevgiyi,
** arkadaşlığı,
** beraber vakit geçirmekten hoşlanıldığını,
** O kişi hakkında daha önce öğrendiğimiz konuları, o kişinin sevdiği şeyleri,
** gelecekte de arkadaşlığın hayırlı uğulru bir şekilde devam edeceğini,
** karşıdaki kişinin sıkılmayacağını,
ve daha pek çok şeyi doğru varsayarak, öz, temiz, açık, net ve harikulade bir iletişim kurabiliyoruz. Tabii başarı, o varsayımlarımızın DOĞRU olduğu oranda gerçekleşiyor.
Yanlış varsayımlar, iletişimin giderek dallanıp budaklanmasına, yanlış anlaşılmasına sebep oluyor.
****************************************
Ve bir örnek daha verelim, yanlış varsayımlarla ilgili bir örnek. Bakalım size de tanıdık gelecek mi?
“Geç geldin, seni orada öyle bekledim. Ah, tahmin etseydim, eve tek başıma erken giderdim.”
“Beklemezsin sanmıştım, geç geleceğimi anlarsın sanmıştım, biliyorsun bugünlerde işimiz yoğun, geç gelebileceğimi tahmin edersin sanmıştım.”
“Seni bekleyeceğimi tahmin etmeliydin. En azından bir arayıp geç geleceğim diyebilirdin.”
“İşimiz bitecek gibi gözüküyordu, ha bitti ha bitecek derken saatler geçmiş. Biter sandım. Arardım eğer bu kadar uzun süreceğini önceden bilseydim.”
“Seni beklerken, bana hiç aldırmadığını düşündüm. Çok kızdım, hiç düşünmüyor beni dedim.”
“Yanılıyorsun, aldırmaz mıyım, sadece işten güçten başımı kaşıyacak halde değildim bugün.”
********************************
Görüyoruz ki bir çok tahmin ve bir çok varsayım var.
Bu örnekte yanlış varsayımlar göze çarpıyor, fakat yine de perde arkasında doğru varsayımlar da var.
Mesela,
** her ikisi de birbirlerini sevdiklerini varsayıyorlar ki haklılar.
** Ve her ikisi de, konuşarak her durumu açıklığa kavuşturabileceklerini varsayıyorlar ki, yine haklılar.
İletişimde varsayımlar yapmak, kendiliğinden olan ve doğal bir şey. Taa ki, yanlış varsayımlar yapılana kadar, kimse varsayımlardan şikayetçi değil.
Yanlış varsayımlardan dili yanan yoğurdu üfleyerek yemeye çalışabiliyor.
Acaba varsayım yapmamalı mıyız? Acaba varsayım yapmadan yaşayabilir miyiz?
Sevgili arkadaşlarım,
Hayat biz kullar için varsayımlar üzerine kurulu.
Herşeyi bilmeden, geleceği görmeden, insanların kafalarının içini bilmeden yaşamak durumundayız.
Geleceği gözlerimizle görmeden bilmeden, sadece insanlara, olaylara, ve kendimize güvenerek, inanarak yaşamak.
Varsayımlar yapmak, aslında yaşama cesareti demek.
Varsaymak, bir bakıma bir cesaret. Hem de gerekli ve sağlıklı bir cesaret. Sağlıklı dozda olması koşuluyla.
Bilinmeyen hakkında sağlıklı derecede olumlu düşünmek. Güvenmek. Karşımızdakine güvenmek. Kendimize güvenmek.
Mesela insan hep seveceğini varsayarak seviyor, boşanmayacağını varsayarak evleniyor, evliliğinin devam edeceğini varsayarak çocuk doğuruyor. Çocuklarının başarılı, hayırlı, uğurlu olacağını varsayarak onları büyütüyor.
Güzelim tavuklu pilavımızı yerken, içinden taş çıkmayacağını varsayıyoruz. Yoksa her kaşığı şöyle dikkatle bir süzerek mi yeseydik?
Varsayımlar yaparken hedefimiz amacımız hep doğruyu yakalamak.
Amaç kuruntulara kapılmak değil. Doğruyu yakalamak, doğruyu hissetmek, geleceği hissetmek, geleceği görmeden görmek.
Varsayımlar demek hem tedbirli olmak demek, ve hem de cesur olmak demek.
Hep yaşayacakmışız gibi varsayarak bu dünya için iş üretiyoruz, yarın ölecekmişiz gibi varsayarak ahirete hazırlanıyoruz.
Varsayımlar biz kullar için kaçınılmaz bir cesaret oyunu.
Sadece her şeyi bilen Allah, varsayımsız hareket etme lüksüne sahip.
Biz, görebildiğimiz kadarını görüp, göremediğimiz kadarı hakkında da varsayımlar yapmak durumundayız.
Anlayış= İletişim-Sevgi-Hemfikirlik Üçgeni ve Varsayımlar
İletişim, kısıtlı kelimeler ve doğru varsayımların harika bir bileşiminden oluşuyor.
Aynı topları havaya atıp tutan bir cambaz gibi, ruhumuz ve beynimiz, iletişim esnasında binbir bilgiyi, binbir varsayımı alıyor, birleştiriyor ve eğer iki tarafın da aklı ve kalbi doğal ve rahat bir şekilde çalışıyor, ve onlar da dinleyebiliyorlarsa, ortaya başarılı bir iletişim çıkıyor.
O kişi sana bir şey söylüyor.
Ama herşeyi söylemiyor. Senin ne anlayacağını hesaplayarak, tam yetecek kadar konuşuyor. Ne fazla uzun, ne fazla kısa.
Ve sen, onun söyledikleri ile kendi varsayımlarını birleştiriyorsun, gözlemlerini birleştiriyorsun, tahminlerini birleştiriyorsun.
Onun senin hakkındaki varsayımları konusunda bile varsayımlarda bulunuyorsun.
Ve tüm bunların üzerine, ruhların kalplerin iletişimi de, ayrıca bir katkıda bulunuyor.
Ve sonuçta onun ne söylediğini anlıyorsun.
Dikkat ettiyseniz, iletişimi ‘anlamak’ diyoruz.
İletişimi sadece duymak, sadece kelimeleri çözmek yetmiyor. Çünkü iletişim ANLAMAK denilen özel işlemi gerektiriyor, ve bunun için sadece algılamak, sadece kelimeleri duymak, sadece tümceleri çözmek yetmiyor.
Ve iletişimi anlamak için de, önce ‘o kişiyi’ anlamak, yani o kişiyi nispeten sevmek gerekiyor.
Ancak onu seviyorsak, onunla ilgileniyorsak, o umurumuzdaysa, onun neyi varsaydığını, neyi kastettiğini, neyi düşünerek konuştuğunu, bize ne anlatmak istediğini ‘anlayabiliyoruz’.
Sevmediğimiz birisi konuşunca, o kelimeler kuru kelimeler olarak kalabiliyor.
Sevdiğimiz birisi, bizi severek, ve sanki ruhumuz birmiş gibi hissederek konuşunca, tek bir kelime ile dünyaları anlayabiliyoruz.
Tek bir kelime, bazen bütün bir ömrün özeti olabiliyor.
Tabii yanlış anlaşılmasın, size güzel konuşan herkes sizi seviyordur demek değil bu. Güzel konuşmak da bir yetenek. Ve o yetenek kendi başına da yüksek veya alçak olabiliyor, geliştirilebiliyor. Ben burada o yeteneğin ortalama bir seviyede olduğu durumlardan bahsediyorum.
Ve biz bir iletişimi anlayınca, o iletişimi gönderenle aramızda hemfikirlilik oluşuyor.
Birisini anlamak, onunla hemfikirlilik oluşturmak zorunda mı? Ben onu anladım diye, onunla aynı fikirde olmak zorunda mıyım?
Çok ilginçtir, gerçekten sevgiyle dinleyince, ve gerçekten dikkatle dinleyince, bir insanı dinleyip de onunla hemfikir olmamak neredeyse imkansız.
Eğer fikir birliği yoksa, bu sadece yeteri kadar konuşulmadığını, yeteri kadar sevgi oluşmadığını gösteriyor. Sevginin ve iletişimin derecesine bağlı sonuçta oluşan hemfikirlilik.
Özet olarak, doğru anlayış, sevgi-iletişim-hemfikirlilik üçgeninden oluşuyor.
İletişimin de düzgün olabilmesi için, bu üçgenin her parçasının da düzgün olması gerekiyor.
Varsayımlar iletişimi kusurlu mu yapıyor?
İletişimin varsayımlar içerdiğine bakarak, iletişimin her zaman bir hata, bir kusur içerdiğini sanabiliyoruz bazen.
Fakat öyle değil.
İletişimin kusursuz olması başka bir şey, varsayımlar içermesi başka bir şey.
Varsayımlar iletişimi kusurlu yapmıyor.
Doğru varsayımlar yapmak çok zor değil, ve bu varsayımlarla kusursuz iletişimler kurmak da zor değil.
Varsayımlar, sadece arada sırada iletişim hatası olmasına sebep olabiliyorlar, ve sanki devamlı ve kusursuz bir iletişim kurma olasılığımızı az biraz azaltıyorlar.
Ama sonuçta, eğer bir yanlış anlaşılma olsa dahi, daha fazla iletişimle bu sorun da derhal ve kolaylıkla halledilebiliyor.
Peki, iletişimimizde yanlış bir varsayım olduğunu farkedersek ne yapmalıyız?
İşte size benim yanlış varsayımlarla zorlaşan iletişimlerde kulandığım harikulade formülüm.
1- Kendi kendimize ‘KIRMIZI ALARM KIRMIZI ALARM ortada yanlış bir takım anlayışlar var ve her an kalpler kırılabilir.’ diyoruz.
2- Karşımızdaki kimseye derhal yanlış anlaşılma olduğu konusunu ifade ediyoruz ki o da ortada bir iletişimsizlik ve kalp kırılma tehlikesi olduğunu anlasın. ‘Sanırım bir yanlış anlama olmuş.’ veya ‘İletişimimiz karıştı biraz galiba’ türünden.
3- Karşımızdaki kişinin kalbinin de kendi kalbimizin de çoktan kırılmış olabileceğini de düşünerek, düşmüş olan iletişimi, son derece bol miktarda bir sevgi ile, telafi etmeye çalışıyor ve sözlerimizi yanlış anlaşılmanın temizlenmesi yönünde, fakat inanılmaz bir tatlılık ve şekerlikle oluşturuyoruz.
4- Karşımızdaki yine de kalp kırıklıklarından vazgeçmiyorsa, ona yine de anlayışlı davranıyoruz ve ona küsmüyoruz fakat en azından biz iletişimsizliğin farkında ve iletişimsizliğe hakim olmuş ve iletişimsizliği çözebilir bir halde adım atmaya özen ve önem gösteriyoruz.
Funda Teyze’nin bir varsayımı:
Sevgili arkadaşlarım,
Ben de sizlerin bu yazıyı büyük bir zevkle okuduğunuzu ve inşallah çok faydalanacağınızı varsayıyorum.
Ve hepinize varsayımları çok ve doğru, yok-sayımları da az ve seyrek iletişimler diliyorum.,
Çok çok sevgiler
Pinterest'te Takip Et!Yorum Yaz
Funda Teyze'nin öğrencileri kimler?:
Funda Teyze'nin öğrencileri:
** Akıl ve kalp merkezli,
** Hayatın 8 parçasını seven, sevmek isteyen,
** Hayatının her parçasında başarı isteyen,
** Hayatının her parçasını takdir etmeyi, teşekkür etmeyi bilen ve seven,
** Bir hatasını, yanlışını farkedince, bunun üzerinde ısrar etmeden azim ve kararlılıkla vazgeçmeye, hep iyiden, güzelden, doğrudan yana olmaya kararlı ve niyetli,
** Ve en önemlisi de, öğrenmeyi çok ama çok seven,
** doğru öğretmeni bulduktan sonra, hayatının her parçasında da olduğu gibi öğretmenine de sadakat gösterebilen,
** Allah'ı seven,
** Allah'ın da onu ve herkesi çok sevdiğini bilen,
** Anne veya anne olmak isteyen,
** Mutlu ve huzurlu bir aile kurmak isteyen,
** Mutlu, huzurlu, sağlıklı, bolluk ve bereket içerisinde bir hayat isteyen,
** Hayatının 8 parçasında hayırlı uğurlu işler yapmak isteyen,
** Türk hanımları.
Hayatımızın 8 parçası derken, hemen hatırlatayım, hayatın vazgeçilemez 8 parçası şunlar:
1- Kişinin kendisi,
2- Ailesi,
3- Arkadaşları, ülkesi,
4- Tüm insanlık,
5- Tüm canlılar,
6- Tüm fiziksel evren,
7- Ruhlarımız,
8- Allah.
Beyler ve öğrenci olmaya niyeti olmayan bayanlar da tabii ki okumak isterlerse okuyabilirler ancak yorum ve sorularınızı kabul edemeyeceğimiz ve cevap veremeyeceğimiz için lütfen kusura bakmayın.
31 Aralık 2011 tarihi itibariyle artık, rumuzlu yorumları kabul edemiyoruz.
Harikulade yorumlarınız bizim için çok değerli. Bu sebeple, hayatın her hangi bir parçası için sevgisiz, saygısız, iyiden, güzelden, doğrudan yana olmayan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Aynı şekilde özel cevap isteklerini de karşılamam artık mümkün olamıyor. Anlayışınız için teşekkür ederim.
Lütfen yorumunuzda, okuyanlara ve güzelim Türkçemize olan sevgi ve saygınızı da, imla kurallarına elinizden geldiği kadar dikkat ederek gösterin.
Çok çok teşekkürler, çok çok sevgiler,
=======================
Çekim Yasası Öğretmeni
Ve Harikulade Dileklerin Funda Teyzesi
=======================
Not:
Harikulade dilekler derken kastettiğimiz hayatın 8 parçası için hayırlı, uğurlu, faydalı, güzel dilekler. Hayatın 8 parçasından birini veya daha çoğunu yok farzetmeyen, zarar vermeyen, iyi, güzel, doğru dilekler.
Hepimize kolay gelsin. :D
No trackbacks yet.
12:22, 6 Kasım 2013
Harikulade anlatmışsınız maşallah Ben de anladım ama her zaman ki gibi bir kez daha belki bir kez daha okuma ihtiyacı hissettiğim kesin
Hele iletişimdeki yanlış varsayımı düzeltme yöntemleri çok çok güzel ve kolay inşallah.
Gerektiğinde seve seve uygulamaya niyet ediyorum
Teşekkürler
23:41, 7 Kasım 2013
Merhaba Sevgili Funda Öğretmenim,
Varsayımınız doğru gerçekten de büyük bir zevkle ve çok büyük faydalar elde ederek okudum.
Maşallah maşallah maşallah.
Emeğinize sağlık.
Ben de bu 4 adımlı formülü iyice öğrenip uygulamaya karar verip niyet ediyorum.
Ben de dileğinize katılıyorum. Varsayımları çok ve doğru, yoksayımları az ve seyrek iletişimler diliyorum. Allah korusun, yoksa halimiz Ayşe ve Lale’nin haline döner, ortada sehpa, masa kalmaz.:D
Çok çok teşekkürler.
Çok çok sevgiler öğretmenim.
09:04, 8 Kasım 2013
Çok çok teşekkürler Özlemi arkadaşım.
Harikulade başarı haberlerini duymak dileği ile.
Çok çok sevgiler
09:06, 8 Kasım 2013
Varsayımımın doğru çıkmasına çok sevindim, Alev arkadaşım.
Çok çok teşekkürler.
Ayşe ve Lale arkadaşların haline düşmekten Allah hepimizi korusun.
Çok çok sevgiler