CANA CAN KATMAK, BAŞA TAÇ GEÇİRMEK
Manevi alemde ruhlarımızın nefes alıp vermesi ve hayatta kalması, niyet, düşünce, bilmek gibi temel canlılık hareketlerini içerir.
Mesela, bilmeden, niyet etmeden, düşünmeden, bir ruh maneviyatını yaşamış olmaz, sönmüş, cansız, nefes almıyor gibi, uyuyor gibi olur.
Aynı maddi alemdeki, canlı varlıkla cansız varlığın farkı gibi.
Onlarda da nefes almak, yemek yemek, hareket edebilmek, büyüyebilmek, yuva kurmak gibi temel canlılık fonksiyonları mevcut.
Manevi aleme tekrar bakarsak, pek bilinmeyen ama çok önemli olan bir kaç canlılık ve hayatta kalma fonksiyonları, işlevleri var ki, bunlar şunlar:
- İletişim
- Kontrol
- ve de can katmak
Bir insanın maneviyatı, diğer insanların ve varlıkların maneviyatları ile iletişim kurabildiği sürece güçlü ve sağlıklı olur.
Bir insanın maneviyatı, kontrol etmeyi ve kontrol edilmeyi rahatlıkla yapabildiği ve kabul edebildiği sürece hayat doludur, sevgi doludur.
Tabii ki kontrolün iyisi de kötüsü de vardır, isteneni ve istenmeyeni vardır. Fakat kontrol’ü tamamen reddettiğimiz zaman, hayatı reddetmiş gibi, hayattan kaçmış gibi oluyoruz.
Bir diğer önemli manevi aktivite de, can katmak.
Bu herkesin yaptığı veya yapmayı reddettiği ama adı konulmamış özel bir yetenek.
Özellikle başarılı insanlarda çok gördüğümüz bir şey.
Onlar, herkese ‘Sen ne kadar iyisin.’ ‘Sen ne kadar çalışkansın.’ ‘Sen ne kadar özelsin.’ ‘Sen ne kadar yeteneklisin.’ gibi sözlü veya sözsüz manevi dalgalar gönderirler etraflarındaki kimselere.
Bu, çevresindeki insanların, kişiliklerine iyi yönde şekil vermek, yoğurmaktır, onları iyi yönde kontrol etmek, onların kişiliğini kontrol etmek derecesinde ileri bir yakınlık seviyesidir. Onlara yaşama enerjisi vermek seviyesinde büyük bir yardım çabasıdır.
Elbette bunun da tersi bol bol görünüyor hayatta.
Kimi insan, dalga dalga, ‘Sen beni sevmiyorsun.’ ‘Sen kötüsün.’ ‘Sen işe yaramazsın.’ gibi manevi dalgalar yayarak etrafındaki insanları yoğurmak derecesinde olumsuz şekillendirebilir. Bu istenmeyen bir şey ve aslında başkalarına zarar vermek.
Maddi hayatta bunun karşılığı SÖZLE hakaret etmek diye de düşünülebilir.
Tekrar edeyim, başkaları hakkında iyi şeyler düşünüp-hissedip, bunları onlara da hissettiriyorsak, buna CAN KATMAK diyoruz.
Böyle bir durumda etkilenen kişi, kendini temiz, değerli, çalışkan ve ÖZÜNE YAKIN, KENDİ GERÇEĞİNE YAKIN hissedecektir. Çünkü her insanın özü güzeldir.
Güzellikler, temizlikler, can katışlar insanı ASIL kimliğine geri döndürür, yaklaştırır.
Allah’ın yarattığı o ilk ve temiz hale yakınlaşmaktır.
Bu tür OLUMLU can katışlar, kişinin daha çok çalışmasına, daha canla başla çalışmasına, daha çok üretmesine, üstüne başına, etrafına daha hoş dikkat etmesine, gülümsemesine, kendisini sağlıklı ve iyi hissetmesine, hatta sağlıklı ve iyi olmasına sebep olur.
Burada, bir manevi varlık, diğer manevi varlığa, can ve hayat katmaktadır.
Neredeyse bir annenin çocuğunu emzirmesi gibi, ona sahip olduğu en değerli şeyden bir pay vermektedir, ona yardım etmektedir.
Bunun olumsuz kullanımında ise, en uç noktada, o kişi hakkında kötü şeyler düşünmek-hissetmek, buna yürekten inanmak, bu kötü kimlik geçirmenin tadını çıkarmak vardır.
Tabii bir de orta dereceler var, hepimizin ister istemez yaptığı, muğlak kişilik yoğurmaları, kılıf geçirmeler var.
Mesela örnek olarak, bir çocuk annesinin veya babasının, odasına gelmesini istemeyebilir, odanın dağınıklığını görmesinler, bir şey söylemesinler, hatta belki kızmasınlar, eleştirmesinler diye, manevi alemde, annesine-babasına bir kılıf, bir çuval geçirebilir, ‘Gelmeyin’ ‘Buraya gelmesinler’ ‘Buraya gelmezler’ gibi çırpınan duygularla, onlara doğru, bir kontrol, bir manevi kurallar yığını, bir düşünceleri sınırlama dalgası, çırpınışları gönderebilir.
Ben buna çuval geçirmek diyorum. Ciddi bir kötülük değil, kötü niyetle yapılan bir şey değil.
Ama manevi alemde anne-baba bu çuvalı farketmezlerse, ve bilmeden itaat ederlerse, aniden o odaya gitmek içlerinden gelmez, akıllarına gelmez, her defasında bir bahane bulurlar, çok meşgul olurlar, o konuda içlerinde bir enerjisizlik, bir bezginlik, bir yorgunluk hissederler ve bir de bakmışlar günler geçmiş ve o odaya hiç gitmemişler.
Tabii oda dağınık kalır, çocuk rahat eder, artık ne kadar iyi olur, ne kadar kötü olur, o ayrı bir konu.
Burada benim anlatmak istediğim, bu çuval geçirme yeteneği de hepimizde, herkeste mevcut.
——————————————–
Bir başka örnek, okulda herkesin çok yaşadığı bir şey. Sözlü zamanı özellikle hazırlıksız gelen öğrencilerin, öğretmene ‘beni görmesin’ ‘beni kaldırmasın’ ‘bana sormasın’ ‘bana kolay soru sorsun’ şeklinde manevi dalgalar göndermesi. Kimi başarır, kimi başaramaz. Öğretmen kiminin çuvalını manevi alemde reddeder, kimisine de itaat eder.
Artık kimin niyeti daha güçlüyse.
Tabii önemli bir hatırlatma yapayım, eğer bir insanın maneviyatı, niyetleri GERÇEKTEN güçlüyse, yarın sözlü olacağını düşündüğünde, ‘ders çalışmak lazım’ diye düşündüğünde, o dersi de çalışacaktır ve kendisi de hayret edecektir, nasıl da ders çalışıyorum diye.
Yani maneviyat gerçekten güçlü olduğunda, kişinin sözü ve niyeti ÖNCE kendisine geçer ve kişi başarıdan başarıya koşar.
Ama bu zayıflamaya başlamışsa, insan bunu bir korunma aracı olarak kullanmaya çalışır. Yani dün çalışmadı, dersini yapmadı, ve sözlü zamanı geldi, şimdi niyet artık, öğretmene kendini görünmez yapmakta kullanılır.
Halbuki dersini çalışmış olsaydı, kendine sözünü ve niyetini geçirebilseydi, o sözlü onun için dünyanın en tatlı heyacanı olacaktı ve hatta o sözlüye kalkmak için parmak kaldıracaktı ama öğretmen ona, ‘sen biliyorsun zaten seni kaldırmam’ diyecekti.
————————————–
Bir başka başarılı ve güçlü maneviyat örneğinde de, mesela odası dağınık olduğu için annesinin babasının gelmesini istemeyen çocuk örneğinde, eğer çocuğun niyeti ve maneviyatı yüksek olsaydı, o oda zaten dağınık olmazdı. Çocuğun kendisi de hayret ederdi, ‘ne güzel odam, ne kadar düzgün’ şeklinde.
Ve tabii bu maneviyatın yüksekliği, belki de daha öncesinden anne-babanın çocuğa kattığı can sayesinde:
Çocuğun odasını topladığı bir günde, ‘Sen ne kadar toplu bir çocuksun, ne güzel dilemiş Allah’ diye can katan bir anne-babanın çocuğu da, aynı güzelliği devam ettirip, hem kendisine hem odasına hem de her yaşadığı çevreye can katacak, ‘bunu çok seviyorum.’ ‘her şey ne kadar güzel’ şeklinde can kata kata, hayat kata kata, her taraf maneviyatın en temizi ile dolacak ve başarı ve mutluluk maneviyatla elde edilmiş olacaktır.
Zaten çekim yasası da bu değil mi?
Olumlu olmak ve güzel şeyleri kendimize çekmek.
Hem kendimize hem etrafımıza olumlu düşünceler yayarak hayatta iyiliklere güzelliklere ulaşmak.
Eğer bir anne, bir gün ‘Aaa 2 haftadır Esra’nın odasına hiç girmedim.’ diye farkederse, o kılıftan, o dalgalardan, o kontrol’den çıkmış olur. O annenin bu tür kılıflara bir daha itaat etmemeye de karar vermesi gerekir. Çünkü insanların bu tür manevi savunma mekanizmaları ile bizi durdurmaya ve en basit görevlerimizi dahi düzgün yaptırmamaya çalışmaları olağan bir şey.
O kılıfa girmek veya o kılıfa razı olmak konusunda, sorumluluk her zaman bizde.
Çok ilginçtir ki, bu tür biraz olumsuz kılıflardan, çuvallardan hepimiz çıkmak isteriz ve bunu reddederiz çünkü onlar bünyemize ve bize aykırıdır.
Düşüncelerimize, duygularımıza, görevlerimize, sorumluluklarımıza aykırıdır.
Annenin çocuğunun odasına hiç bakmaması, elbette anne tarafında olumsuz bazı duygular, suçluluk hisleri, boşvermişlik hisleri eşliğinde gerçekleşir. Ve tüm bu hisler de aslında anneye bir ipucu. Esra’ya can katması, aralarındaki ilişkiye yakınlık katması gerektiği konusunda bir ipucu. Çünkü Esra korku, ve çekingenlik, hatta belki utanç üzerine hareket edip, anneye çuval geçiriyor ve ‘annem bakmasın odama’ diyor.
Kısacası manevi alemde bir şeyler yanlış ve birisinin sorumluluk alıp CAN KATMASI, iletişimi, sevgiyi, hemfikirliliği arttırması gerekiyor.
Tabii ki bunu Esra’dan ziyade, anne’den beklemek en doğrusu.
***
Bize saygı, sevgi verildiğinde, can katıldığında ‘ Sen ne kadar yeteneklisin.’ ‘Sen bu konuda ne kadar iyisin’ şeklinde bize can katıldığında bunu HEMEN kabul ederiz, çünkü özümüze, aslımıza uygun buluruz.
Çünkü HEPİMİZİN ortak ve temel noktası, iyilik, güzellik, hayır, mutluluk.
Can katmanın zıttına, kişiyi SÖNDÜRMEK de diyebiliriz.
Can katmak – Söndürmek konusunda bir kaç örnek vererek sizin de bu konuda bilgilenmenizi, bilinçlenmenizi isterim.
CAN KATMAK – 1
Bir insana gülümseyerek, ona selam vermek veya herhangi güzel bir şeyler söylemek, havadan sudan konuşmak da dahil.
Burada o kişiye, ‘sen bakılası, sevilesi, gülümsenesi, konuşulası bir varlıksın, ne de hoşsun sen.’ demiş oluyoruz.
Bu çocuk olsun, genç olsun, yaşlı olsun, herhangi bir insanın HAYATINI DEĞİŞTİREBİLİR.
Bu herhangi bir kişiye can katmanın en temel, en kolay ve en önemli bir uygulanışı.
Bir gülümseme ile, bir selamla, ve bununla beraber kişiye gönderdiğimiz dalgalarla, kişiye gerçekten bir CANSUYU vermiş oluyoruz.
SÖNDÜRMEK – 1
Bir insana bakmamak, konuşmamak, selam vermemek, surat asmak ve bunda ısrar ederek, mesajımızın iyice yerine oturmasını sağlamak.
Buna yolumuzu değiştirmek, onu görmemezliğe gelmek vs gibi açılımlar da dahil olabilir.
Elbette hepimizin keyifsiz günleri, dertli günleri var, her gün herkese gülümsemek, konuşmak, selam vermek ve onlara hayat katmak zorunda değiliz. İçimizden de gelmeyebilir.
Ama insanlara ısrarla, tekrar tekrar, olumsuz dalgalar gönderdiğimizde, onları yok saydığımızda selam vermediğimizde, yanlarına gitmediğimizde, onlara ‘sen değersizsin’ ‘sende bir şeyler yanlış’ ‘herkesin seni sevmesini bekleme’ türünden, o kişinin, sevilmeyesi, değer verilmeyesi bir insan olduğuna dair bir çuval geçirdiğimizi bilelim.
Ve bunu yapmayalım.
Sürekli gülümsemek değil ama ısrarla olumsuz dalgalar göndermeyi bırakalım.
İnsanlar arada sırada asık suratı gayet hoş karşılayabilirler, ama ısrarla yapıldığında bu, karşıdaki kişiye olumsuz mesaj vermek, can katmanın zıttını yapmak, onu manevi olarak söndürmek oluyor.
Tabii ki bir insan bize zarar veriyorsa ondan kendimizi korumak, hatta uzaklaşmak hakkımız.
Bize kötülük yapan insanlara cansuyu vermek, onların hayatına mutluluklar katmak durumunda değiliz. Bu durumda, uzaklaşmak en güzeli. Ama yakın olmak durumundaysak da belli bir medeniyet çerçevesinde, zarar vermeden, incitmeden, belli bir güleryüz seviyesinde ilişkiyi devam ettirebilmek şart tabii ki bir içtenlik seviyesi tutturarak, ne karşıdakini ne kendimizi ezmeden.
CAN KATMAK – 2
Bir insanın yetenekli olduğu konuya, veya üzerinde çalıştığı konuya İLGİ göstermek, onun o yeteneğine İNANMAK, GÜVENMEK ve bu şekilde onun yeteneğine güç katmak, yeşertmek, büyütmek, arttırmak.
Bu genç bir insana bir defa yapılsa, onu, ömür boyunca mesleğinde başarılı, mesleğine aşık bir hale getirebilir. O kadar değerli bir CAN KATIŞ!
SÖNDÜRMEK – 2
Kişinin çalıştığı, ürettiği konuda, hata arayan, eleştiren, dikkatli bir bakışla bakmak ve sürekli hata bulmak, hata bulamazsa bile bir şeyleri hata diye uydurmak. O olmadı yeteneğini küçümsemek, o da olmadı, o kişinin o hizmetini almayı, kullanmayı reddetmek, istememek.
Bu hafif hafif başladığında kişi, söndürmenin farkına varmayabilir ve kendini sürekli ispat etmeye çalışarak, olumsuz duygularla dolu bir dönem yaşayabilir. Fakat söndürmek isteyen eninde sonunda dozu arttıracak ve mümkün oldukça manevi zarar vermeye çalışacaktır.
Bu olumsuz dalgalar o kadar açıkça da yapılınabilir ki, kişi kendisini savunmaya alabilir ve kendini bu dalgalardan korumaya çalışabilir, ama yine de artık yeteneklerinden kuşkulu olacaktır, kendisinden, çalışmasından, ürettiklerinden hep şüpheye düşecektir.
Ve en önemlisi de o konudan soğuyacaktır, gelecekte o konuda üretmesi duracak veya zorlaşacaktır, EĞER Allah’ın bir lütfu ile kendisine CANSUYU katacak fırsatlar, temizlikler, dostlar, arkadaşlar, öğretmenler olmazsa.
CAN KATMAK – 3
Bir işi İLK KEZ yapana gösterilen SEVGİ ve SAYGI. Onun o işi yapabileceğine olan İNANÇ.
Bir insana, bir iş, bir sanat, bir meslek, yeni bir konu öğretilirken, o kişiye o işi YAPABİLECEĞİ şeklinde bir can katılması gerekir.
Aksi takdirde kişi, başlangıçta göstereceği başarısızlıklar, çekingenlikler, bilgisizlikler sebebi ile çok çabuk soğuyabilir ve vazgeçebilir.
Mesela bir çocuğa yüzme öğretirken, uçurtma uçurmak öğretirken, öğrencilere yeni bir konu öğretirken, bir insana dini bir kavram öğretirken, ona bu şekilde CAN katmamız, neredeyse onu manevi olarak kucağımızda taşımamız gerekir.
Bu dışarıdan bakıldığında, bir güven, bir sevgi, bir huşu, bir saygı, bir sessizlik, bir sevgi yoğunluğu olarak kendini gösterir.
Bu hepimizin içgüdüsel olarak bildiği bir şey ancak, bol bol kullanmak da gerek.
Mesela bir dede, torununa çivi çakmayı öğretirken, çocuğa çiviyi de çekici de tutturur, AMA kendi de tutar, bir iki yalandan vurdurur, sonra hızlıca kendi vurup, sanki TORUN YAPMIŞCASINA, ‘aferin, ne güzel yaptın’ vs vs deyip ona can katar.
Böyle öğretilmiş bir çocuk da tamir yapmayı, ya da ne öğretilmişse onu yapmayı çok sever hem de ömür boyunca.
SÖNDÜRMEK – 3
Bir işe, bir konuya yeni başlamış bir insanı, eleştirilerle, alaylarla, zorluklarla yıldırmak, soğutmak ve ona büyük bir zevkle olumsuz ‘sen beceriksizsin’ ‘sen yapamazsın’ ‘seni uyduruk yaratık’ dalgaları göndermek ve bir de bundan zevk almak, gülmek, eğlenmek.
Bu da hepimizin başına gelmiş olabilir, yüzme öğrenirken, resim yaparken, bir işe ilk girdiğimizde, vs vs.
Gerçi bu satırları okuyanlar arasında, bunu yapmış olanlar olduğunu pek sanmıyorum, ama varsa da Allah hepimizin günahlarını affetsin, çünkü en azından biz kendimizi geliştirmek ve iyileştirmek için uğraşan didinen insanlarız.
Allah bu emek ve çabalarımızı görüyor, ve Allah çok affedici.
Çok şükür.
Çok şükür.
Çok şükür.
Hani aynaya bakıp, saçımızı tararken, belli bir huşuya girip, kendimize bir o taraftan bir bu açıdan bakıp, belli bir açı bulup, ‘Hah böyle iyi oldu.’ deriz ve sonra da sanki üzerine sprey sıkar gibi, bir niyet ve huşu göndeririz, ‘düzgün kal, düzgün kal, güzel kal, öyle kal, güzel oldu, güzel oldu, kusurlar görünmesin, kusurlar görünmesin’ türünden.
İşte bu gücümüzü ve niyetimizi, hem kendi üzerimizde HER KONUDA, hem de etrafımızdaki canlı cansız her şeye ve herkese BOL BOL kullanalım.
Bol bol can katalım.
Çünkü bu ruhumuzun ve herkesin, ve her şeyin, HAYAT BULMASI, NEFES ALMASI, CANLANMASI.
Buna başa taç geçirmek de diyebiliriz.
Karşımızdakini onurlandırmak, ona değer vermek, onu insan yerine koymak, ona saygı göstermek, onu var görmek, onu DEĞERLİ görmek de diyebiliriz.
Ama unutmayalım, aslında ona CAN KATMAKTAYIZ!
Pinterest'te Takip Et!Yorum Yaz
Funda Teyze'nin öğrencileri kimler?:
Funda Teyze'nin öğrencileri:
** Akıl ve kalp merkezli,
** Hayatın 8 parçasını seven, sevmek isteyen,
** Hayatının her parçasında başarı isteyen,
** Hayatının her parçasını takdir etmeyi, teşekkür etmeyi bilen ve seven,
** Bir hatasını, yanlışını farkedince, bunun üzerinde ısrar etmeden azim ve kararlılıkla vazgeçmeye, hep iyiden, güzelden, doğrudan yana olmaya kararlı ve niyetli,
** Ve en önemlisi de, öğrenmeyi çok ama çok seven,
** doğru öğretmeni bulduktan sonra, hayatının her parçasında da olduğu gibi öğretmenine de sadakat gösterebilen,
** Allah'ı seven,
** Allah'ın da onu ve herkesi çok sevdiğini bilen,
** Anne veya anne olmak isteyen,
** Mutlu ve huzurlu bir aile kurmak isteyen,
** Mutlu, huzurlu, sağlıklı, bolluk ve bereket içerisinde bir hayat isteyen,
** Hayatının 8 parçasında hayırlı uğurlu işler yapmak isteyen,
** Türk hanımları.
Hayatımızın 8 parçası derken, hemen hatırlatayım, hayatın vazgeçilemez 8 parçası şunlar:
1- Kişinin kendisi,
2- Ailesi,
3- Arkadaşları, ülkesi,
4- Tüm insanlık,
5- Tüm canlılar,
6- Tüm fiziksel evren,
7- Ruhlarımız,
8- Allah.
Beyler ve öğrenci olmaya niyeti olmayan bayanlar da tabii ki okumak isterlerse okuyabilirler ancak yorum ve sorularınızı kabul edemeyeceğimiz ve cevap veremeyeceğimiz için lütfen kusura bakmayın.
31 Aralık 2011 tarihi itibariyle artık, rumuzlu yorumları kabul edemiyoruz.
Harikulade yorumlarınız bizim için çok değerli. Bu sebeple, hayatın her hangi bir parçası için sevgisiz, saygısız, iyiden, güzelden, doğrudan yana olmayan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Aynı şekilde özel cevap isteklerini de karşılamam artık mümkün olamıyor. Anlayışınız için teşekkür ederim.
Lütfen yorumunuzda, okuyanlara ve güzelim Türkçemize olan sevgi ve saygınızı da, imla kurallarına elinizden geldiği kadar dikkat ederek gösterin.
Çok çok teşekkürler, çok çok sevgiler,
=======================
Çekim Yasası Öğretmeni
Ve Harikulade Dileklerin Funda Teyzesi
=======================
Not:
Harikulade dilekler derken kastettiğimiz hayatın 8 parçası için hayırlı, uğurlu, faydalı, güzel dilekler. Hayatın 8 parçasından birini veya daha çoğunu yok farzetmeyen, zarar vermeyen, iyi, güzel, doğru dilekler.
Hepimize kolay gelsin. :D
No trackbacks yet.
21:18, 21 Ağustos 2016
Bu galiba en sevdiğim makalelerimden biri artık!!!
Çünkü hayat açısından, mutluluk açısından, maneviyatımız açısından O KADAR önemli bir konu ki.
Ben de yazdıktan sonra tekrar tekrar okurken, yeni yeni farkındalıklar edindim, ama makaleye ekleyip, makaleyi daha da uzatmak istemediğim için buraya yorum şeklinde yazayım.
Eğer kendimizi manen oldukça SÖNDÜRÜLMÜŞ bulursak, hiç unutmayalım ki, sırf bu FARKINDALIK dahi bizi tekrar canlandırmaya yetebilir, yeter ki Allah’a sığınalım ve onun bize kattığı O İLK CANI, O İLK SEVGİYİ hissedelim.
Allah’ın bizi yaratırkenki o ilgisi, sevgisi orada, sevgili arkadaşım.
Bize sadece hatırlamak düşer.
Kısacası Allah’a sığınmak ve kendimize de anlamak, sevmek ve kendimize de can katmak.
Kendimize olan sevgimizi dolu tuttuğumuz zaman, başkalarına can katmak da kolaylaşıyor.
Aynı çaydanlık misali, çaydanlık doluysa, tüm bardaklara çay doldurabiliriz, boşsa dolduramayız, değil mi?
10:53, 22 Ağustos 2016
Sevgili Funda Hocam,
Harikulade makaleniz için çok teşekkür ederim.Her makalenizi çok seviyorum ama 1. sıra da ”Seni Küçültmeye Çalışanların Ne söylediği Ne düşündüğü Seni İlgilendirmesin” makaleniz olurdu. Galiba bu makale de şimdiden 2. sıraya yerleşti:D
Dönüp dönüp okuyup her seferinde de yeniden anlayarak okuduğum harikulade makaleleriniz için sonsuz teşekkürler
13:14, 22 Ağustos 2016
Bence de bu makalem en sevdiğim ilk 3′de, Özlemi arkadaşım.
Sağ olasın var olasın okuduğun için ve bu güzel yorumu da yazdığın için.
Senin de insanlara can katmayı çok güzel yaptığını düşünüyorum, bu sebeple de çok çok teşekkürler ve tebrikler.
Ne güzel dilemiş Allah.
17:44, 22 Ağustos 2016
Bu makalede adı geçen niyet, bilmek, düşünmek, iletişim hakkında, onlara özel makalemiz var, çok şükür. Bu da can katmak ile ilgili.
Ama farketim ki kontrol hakkında özel bir makalemiz yok henüz.
Allah’ın yardımı ve izniyle bundan sonra onun hakkında yazmaya karar verdim, o da çok önemli, en az diğerleri kadar.
02:33, 23 Ağustos 2016
Tekrar tekrar okunası, iyice anlaşılması ve aklımızda kalbimizde yer etmesi gereken bir makale olmuş, ben de çok sevdim Funda Öğretmenim, teşekkür ederim emeğiniz için
Okurken benim de farkındalıklarım oldu. Mesela güzel bir yemekten sonra ‘eline sağlık’ demek can katmak, biri hakkında dedikodu yapmak söndürmek, önyargıda bulunmak söndürmek
Ne kadar da çok yaygın çuval geçirmek değil mi, can katmak ise ne kadar güzel . Harikulade bir çekim yasası dersi olmuş bu makale
Tekrar teşekkür ederim.
Çok çok sevgilerimle.
14:50, 1 Eylül 2016
Çok çok sağ olasın Sevgin arkadaşım.
Gerçekten de hepimiz birbirimize bol bol çuval geçiriyoruz, değil mi?
Okuduğun için de güzel ve değerli yorumun için de çok çok teşekkürler.
15:26, 1 Eylül 2016
Bu makalenin giriş kısmını tekrar okudum da, bazı harikulade farkındalıklarım oldu.
Anneannemin evi biraz eskice eşyalarla son derece mütevazi bir evdi ancak, onun evindeki o huzuru, mutluluğu ben başka hiç bir evde görmedim.
Meğer anneannem, evindeki her eşyaya, her köşeye, her yere can katıyormuş. Sevgiyle bakıyormuş.
Evet, evi temizdi, düzenliydi, ve bunu sevgiyle yapardı elinden geldiğince.
Yardım almaya da açıktı.
Kısacası evine de, çevresindeki herkese de bol bol can katmış anneanneciğim, Allah ondan razı olsun.