Cimrilik, Savurganlık ve Ayağını Yorganına Göre Uzatmak Meselesi
“Cimrilik ve Savurganlık” insana musallat olmuş iki hastalık. Bunlar iki ayrı uç ve iki ayrı dünyalar olsalar dahi, acaba benim gibi ikisinden de çekmiş arkadaşlar var mı?Bir zamanlar ben, bir taraftan ayağımı yorganıma göre uzatmaya kafayı takıp, son derece tutumlu bir hayat yaşarken, sonra aniden hiç olmayacak şekilde paraları saçar ve ayağımı yorganın dışına 5 metre uzatırdım.
Ama eğer, yazının başlığına bakarak, bu yazının sonunda ayağınızı yorganınıza göre uzatmanızı tavsiye edeceğimi sanıyorsanız, YANILIYORSUNUZ.
Lütfen sonuna kadar okumaya devam edin.
Evet, ben de bu cimrilik ve savurganlık hastalıklarına bir zamanlar tutulmuştum. Bazen, ufacık paralar için bile harcamamaya ve tutumlu olmaya çalışırken, sonra aniden olmadık bir şey için büyük paraları dağıtırcasına harcayabildiğimi farketmiştim.
Bu tecrübe de bana öğretti ki, para konusundaki yanlış düşünce ve inançlarımızın hayatımıza yansıma şekillerinden biri de bu tür davranışlar.
“Cimrilik ve Savurganlığın” üzerimdeki etkileri, hala arada bir nadiren de olsa hayatımda gözükebiliyor ama artık bilinçli olduğum için, kendimi ufak hesaplar peşinde koşarken görünce, “Yok, yok, ben cömertim ve satın aldığım şeyleri fiyatları için değil, o şeyi isteyip istemediğime, hayatımın 8 parçasına getireceği iyi-güzel-doğru şeylere bakarak ve hayır olsun diye satın alırım.”
veya, pahalı ama gereksiz bir şeyi satın alma arzusu duyarsam, “Bu satın alma isteği duyduğum, üstelikte pahalı şey, benim hayatıma hangi güzellikleri getirecek? Buna ihtiyacım var mı? Bunu gerçekten istiyor muyum? Hayatımın 8 parçasına da iyilik, güzellik, mutluluk getirecek mi? Bunu alırsam gerçekten çok ama çok mutlu olacak mıyım, hayatımın her parçasına faydalı mı?”
diyorum.
Ve almamak için “cimri” bir tutumlulukla veya almak için “boşvermişlikle” dolu bir savurganlıkla davranmak yerine, fiyatı ne olursa olsun, Allah’a sığındıktan sonra, “kalpten” almam gerektiğine inanıyorsam alıyor, ve yine “kalpten” almamam gerektiğine inanıyorsam almıyorum.
*********************************************************
Bu iki hastalık da yine çocukluktan beri öğrendiğimiz bir şey ve aile koşulları, ülke koşulları, dünya koşulları bize öğretiyor:
“Ayağını yorganına göre uzat.”
Bu söz çoğumuz için hayat prensibi gibi bir şey olmuş. Borç içindeki insanlara bakıp, “kendi suçu, niye ayağını yorganına göre uzatmıyor?” diye kalpsizce eleştirmek o kadar yaygın ki.
Peki ama arkadaşlar, reklamlar, kitaplar, TV, dergiler, filmler, çevremizdeki zengin insanlar, birbirinden güzel şeyleri başımıza kaka kaka gösteriyorsa ve eğer bunlara sahip değilse bir insan, adam yerine konmuyorsa, borç yapmamak mümkün mü?
Anneannem gibi Türkiyenin üretime odaklı yıllarında doğmuş büyümüş kimseler hariç, ayağını yorganına göre uzatmak mümkün mü?
Üretmek, bolluk ve tasarruf bir arada iken hayat güzel oluyor.
Evet, tasarrufun hayatta yeri var ama sürekli yapıldığı zaman ve hayat amacı olduğu zaman ruhumuza zarar veriyor.
Üretim odaklı olmaktan çıkıp da tüketim odaklı olmaya başladığımız zaman, yapılan tasarruf kısa vadede canımızı kurtarsa dahi, uzun vadede gittikçe küçülmemize sebep oluyor.
Çekim yasası açısından da cimriliğe odaklanırsak çevremizde daralan bir zenginlik buluyoruz.
Her gün, günlük alışverişimizi yaparken, ucuzunu bulmaca ve almaca oyunu oynamak o kadar tatlı geliyor ki, bunun hayatımıza darlık ve yokluk çektiğinin farkına bile varamıyoruz.
Orada elde ettiğimiz 3-5 kuruş karın, bize belki milyonlara malolduğunu anlamıyoruz.Hayatımızda bolluğun azaldığı anlarda “kemer sıkalım”, “ekonomi yapalım”, “az yiyelim”, “elektriği az kullanalım”, “suyu az tüketelim”, “gazı az tüketelim”, “arabaya binmeyelim, yürüyelim” şeklinde düşünce ve hareketlere ODAKLANIRSAK, aklımız ve ruhumuz ÜRETMEK çerçevesiyle değil AZ TÜKETMEK çerçevesinde hayata bakıyor.
Tasarruf!!! Tasarruf!!! Tasarruf!!!
Ve ASIL önemlisi, hayatta karşımıza çıkan fırsatları görmememize, geri itmemize, hatta açılan bazı kapıları kapatmamıza sebep olabiliyor.
Ruhumuzun olağanüstü güçleri, marketteki peynirin fiyatını düşürmekle uğraşıyor. Bu durumda da içimizdeki güce ve potansiyele yazık etmiş oluyoruz.
Benim, zamanında para konusunda çektiğim problemlerin, belki de tek sebebinin, bu tasarruf ve cimriliğe olan merakım, üzerine boşvermişlikle yaptığım savurganlıklar, yanlış alışkanlıklarım ve bu konudaki yanlış düşünce ve inançlarım olduğunu, şimdi biliyorum.
Hayatta tasarrufun doğru bir şekilde yapıldığı yani yapılması gerektiği yer, “Bolluk” yaşadığımız ve az veya çok bolluğun geldiği anlar.
Su akarken küpümüzü doldurma meselesi, tasarrufun doğru yapıldığı anlar oluyor. Bir başka deyişle, bolluk zamanında bolluğu çarçur etmemek için yapılan tasarruf, doğru hareket oluyor.
Aslında zaten, bollukta yapılan tasarruf, cimrilik değil, savurganlıktan kaçınmak oluyor.
Acil ve zor durumlarda yapılan tasarruf ise harcayarak hayatımızı kurtaracak bir şeyi almamıza veya yapmamıza engel olacağı için bize aslında çok büyük bir zarar verebiliyor.
Hayatta yaşadığımız tehlike anlarında, borcu ödeyememek, kredi kartımızın kapatılması, kira ödeyemeyip ev veya işyerimizden çıkmak zorunda kaldığımız zamanlar ise aslında cimrilik veya savurganlık dahil, tüm alışkınlıklarımızı bırakmamız ve hayat amacımızı, hayat değerlerimizi, hayatımızın 8 parçası ile olan ilişkilerimizi sorgulamamız, bunlara bilerek veya bilmeyerek yaptığımız zararlardan dönüp doğru yolu bulmaya odaklanmamız gereken zamanlar.
Eğer bu tehlike anlarında tasarrufa takılırsak, bu hayat değerlerimize odaklanmayı gerçekleştiremeyeceğimiz ve belki de gözümüzü açacak bir kitabı veya kursu tasarruf ve kemer sıkma adına almayacağımız için hayatımıza yine çok büyük zarar verebiliyoruz.
İşte bu sebeple, “bolluk” zamanları dışında tüm arkadaşlara tasarrufu ve cimriliği değil,
“Ne yapsam da yorganımı ayağıma uygun hale getirsem?”
Başka bir deyişle “Şu kısa yorgana nasıl bir ek yapabilirim?”
Veya “Ayağıma göre yorgan nerede bulabilirim?”
Ve “Harcamalarımı nasıl kısarım?” değil de “Nereye harcasam, bu benim hayatta kazananlardan olmama yardımcı olur?”
şeklinde olaylara bakmalarını tavsiye ediyorum.
Benim, para dertlerinden kurtulmama sebep olan “kafa yapısı” değişikliğim bu şekilde gerçekleşmişti.Hayatımı kurtaracak veya iyi-güzel-doğruya değiştirecek konularda cimrilik yapmanın zararlarını fazlasıyla yaşadım.
Ama Rabbimiz çok büyük, kendisine sığınan kullarının hataları üzerine takılıp kalmalarına izin vermiyor.
Cömertliği tekrar hatırlatıyor, tekrar öğretiyor.
Evet, cimrilik ve savurganlık üzerine bildiklerimizi ama unuttuklarımızı tekrar öğretiyor.
******************************************************************
İşte cimrilik üzerine Kuran’dan bir kaç ayet:
NİSA 36-37 (Nisa: Kadınlar)
Allah’a kulluk edin. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetim ve öksüzlere, çaresizlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, size bağımlı olanlara iyi ve güzel davranın. Allah, kasılıp böbürlenen şımarıkları sevmez.
Böyleleri cimriliğe saparlar, insanlara cimriliği emrederler ve Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği şeyi saklarlar. Nankörler için biz, rezil edici bir azap hazırladık.
FURKÂN 67 (Furkan: Işıkla karanlığı, doğruyla eğriyi ayıran)
Onlar harcadıkları zaman ne savurganlığa saparlar ne de cimrilik ederler. O ikisi arasında bir dengededir bu.
LEYL 5-10 (Leyl: Gece)
Kim verir ve sakınırsa, ve güzeli doğrularsa, biz ona, en kolay olanı kolaylayacağız.
Ama kim cimriliğe sapar ve kendisini tüm ihtiyaçların üstünde görür, ve güzelliği yalanlarsa, biz onu, en zor olana sevk edeceğiz.
MUHAMMED 38
İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağırılan insanlarsınız. Ama bir kısmınız cimrilik ediyor. Oysaki, cimrilik eden kendi aleyhine cimrileşmiş olur. Allah Ganî’dir; yoksul olan sizlersiniz. Eğer yüz çevirirseniz, Allah yerinize başka bir toplum getirir. Ve onlar, sizin benzerleriniz olmazlar.
TEĞÂBÜN 15-17 (Teğabün: Aldatış ve aldanış)
Şu da bir gerçek ki, mallarınız ve çocuklarınız bir imtihan aracıdır. Allah’a gelince, onun katında büyük bir ödül vardır.
O halde, gücünüz ölçüsünde Allah’tan korkun, dinleyin, itaat edin. Ve benlikleriniz için bir hayır olarak infakta bulunun. Nefsinin cimrilik ve doymazlığından korunanlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
Eğer Allah’a gönül hoşluğuyla bir şey borç verirseniz O, onu sizin için katlayarak artırır ve sizin hatalarınızı bağışlar. Allah Şekûr’dur, şükredenlere karşılık verir; Halîm’dir, yumuşak ve merhametli davranır.
infak: Nafaka verip bir kimsenin geçimini sağlama
******************************************************************************************
İşte savurganlık üzerine Kuran’dan bir kaç ayet:
İSRÂ 26 (İsra: Gece yürüyüşü)
Akrabaya hakkını ver. Çaresize, yolda kalana da. Fakat saçıp savurma.
ŞUARA 151 (Şuara: Şairler)
“Savurganlık edenlerin/haddi aşanların buyruğuna uymayın.”
YÂSÎN 19 (Yasin: Ya ve Sin harfleri)
Dediler: “Uğursuzluk kuşunuz sizinle beraberdir. Size öğüt verildi diye mi bütün bunlar? Hayır, siz savurganlığa, aşırılığa sapmış bir topluluksunuz.”
FURKÂN 67 (Furkan: Işıkla karanlığı, doğruyla eğriyi ayıran)
Onlar harcadıkları zaman ne savurganlığa saparlar ne de cimrilik ederler. O ikisi arasında bir dengededir bu.
******************************************************************************************
Kuran için kaynak: Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk Kuran-ı Kerim Türkçe Meali
Allah kendisinden ve onun öğretmenlerinden razı olsun bizim Kuranı anlayarak ve düşünerek okumamızı sağladığı için. Çok çok sevgiler, selamlar.
Yorum Yaz
Funda Teyze'nin öğrencileri kimler?:
Funda Teyze'nin öğrencileri:
** Akıl ve kalp merkezli,
** Hayatın 8 parçasını seven, sevmek isteyen,
** Hayatının her parçasında başarı isteyen,
** Hayatının her parçasını takdir etmeyi, teşekkür etmeyi bilen ve seven,
** Bir hatasını, yanlışını farkedince, bunun üzerinde ısrar etmeden azim ve kararlılıkla vazgeçmeye, hep iyiden, güzelden, doğrudan yana olmaya kararlı ve niyetli,
** Ve en önemlisi de, öğrenmeyi çok ama çok seven,
** doğru öğretmeni bulduktan sonra, hayatının her parçasında da olduğu gibi öğretmenine de sadakat gösterebilen,
** Allah'ı seven,
** Allah'ın da onu ve herkesi çok sevdiğini bilen,
** Anne veya anne olmak isteyen,
** Mutlu ve huzurlu bir aile kurmak isteyen,
** Mutlu, huzurlu, sağlıklı, bolluk ve bereket içerisinde bir hayat isteyen,
** Hayatının 8 parçasında hayırlı uğurlu işler yapmak isteyen,
** Türk hanımları.
Hayatımızın 8 parçası derken, hemen hatırlatayım, hayatın vazgeçilemez 8 parçası şunlar:
1- Kişinin kendisi,
2- Ailesi,
3- Arkadaşları, ülkesi,
4- Tüm insanlık,
5- Tüm canlılar,
6- Tüm fiziksel evren,
7- Ruhlarımız,
8- Allah.
Beyler ve öğrenci olmaya niyeti olmayan bayanlar da tabii ki okumak isterlerse okuyabilirler ancak yorum ve sorularınızı kabul edemeyeceğimiz ve cevap veremeyeceğimiz için lütfen kusura bakmayın.
31 Aralık 2011 tarihi itibariyle artık, rumuzlu yorumları kabul edemiyoruz.
Harikulade yorumlarınız bizim için çok değerli. Bu sebeple, hayatın her hangi bir parçası için sevgisiz, saygısız, iyiden, güzelden, doğrudan yana olmayan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Aynı şekilde özel cevap isteklerini de karşılamam artık mümkün olamıyor. Anlayışınız için teşekkür ederim.
Lütfen yorumunuzda, okuyanlara ve güzelim Türkçemize olan sevgi ve saygınızı da, imla kurallarına elinizden geldiği kadar dikkat ederek gösterin.
Çok çok teşekkürler, çok çok sevgiler,
=======================
Çekim Yasası Öğretmeni
Ve Harikulade Dileklerin Funda Teyzesi
=======================
Not:
Harikulade dilekler derken kastettiğimiz hayatın 8 parçası için hayırlı, uğurlu, faydalı, güzel dilekler. Hayatın 8 parçasından birini veya daha çoğunu yok farzetmeyen, zarar vermeyen, iyi, güzel, doğru dilekler.
Hepimize kolay gelsin. :D
No trackbacks yet.
08:44, 16 Mart 2010
Merhaba, yazılarınızı okuyorum, çok güzel… tebrik ederim sizi.. ama nasıl uygulayabileceğimi hala anlayabilmiş, anladıklarımı becerebilmiş değilim.. Benim en büyük sorunum eşimin işteki talihsizliklerinden dolayı hayatı kendine zindan etmesi (ve dolayısıyla bana ve çocuklara) bunu isteyerek yapmıyor biliyorum… hayır sandığınız gibi değil, şiddet vs. yok. ama hep çok üzgün ve sinirli.. bense eski eşimi istiyorum, esprili, konuşkan, sürekli hayattan yakınmayan… bizim formatımız artık, sürekli bir yerlere gelmiş ya da torpilli falan tipleri konuşup onlara özenip (ama kıskanma yok gerçekten içimizde) (Allah herkese daha fazla versin ne dilerse, hep bunu da deriz.) ama bizim talihsizliklerimiz işten dolayı sıkıntılarımız… Ne olur yardım edin, ben o kadar bıktım ki, ve eşim de bir depresyondan çıkıyor, diğerine giriyor… sanki hayatta başka hiç bir şey yok.. sadece istemediği işte çalışması.. insanların oyun düzen bir kazan olması, çıkarlarına göre yalancı, düzenbaz, sahtekar davranmaları… benim eşim de biraz fazla doğrucu davuttur, sinirlendiyse hiç tahammül edemez, pat pat söyler.. bundan kaybediyor herhalde bilmiyorum… sizden 2 satır da olsa bekliyorum…
02:14, 17 Mart 2010
İlettiğiniz faydalı bilgiler için teşekkür ederim, hayatıma uyguluyorum sevgiyle kalın…
11:59, 22 Mart 2010
Sevgili Nurcancığım,
Bir defa bu iş göle maya çalmak gibi. Eğer yeteneklerin uygun ise, süper şeyler yapılabiliyor.
Fakat ortalama bir kişi için maalesef insanın harcanma tehlikesi var.
Örnek olarak, bu işin en tepesinde olanlar şöyle konuşuyorlar:
” Eskiden benimle çalışmak isteyen herkesi kabul eder, hatta ben onların peşinde koşardım benimle çalışsınlar diye. Ama artık, sadece en iyileri kabul ediyorum.”
Gördüğün gibi, bu işten para kazananlar, etraflarına sadece süper yetenekli insanları almak istiyorlar. Çünkü diğer insanlardan verim alınamıyor, onlar sadece az bir para kazandırıyor ve belki bir gün bir şey olur diye düşünülüyor ama genelde de olmuyor.
Çünkü, satış işi gerçekten bir yetenek, bilgi birikimi, insan sarraflığı, sebat, satış konusunda iyi öğretmenler bulup bunlardan öğrenmeyi gerektiriyor. Bu da onu en baştan yokuş yukarı bir iş haline getiriyor.
Senin de kendi yeteneklerini, öğrenme ve kendini geliştirme olanaklarını iyice ölçüp biçmen gerekiyor.
Bir başka baçış açısı olarak, eğer bu işi SATIŞ ve İNSAN SARRAFLIĞI konusunda bir okul, bir tecrübe olanağı olarak görürsen ve 1 sene kadar bir maddi zorluk olasılığına katlanabilirsen, sonuçta bu iş başarılı olmasa dahi hayatın değişebilir.
Ben de 1 sene süresince bu işi yapmak için bayağı çabalamış idim.
Başarılı değildim. Ama kendimi tanıdım, bazı yeteneklerim gelişti. Satışın hayatımızdaki önemini öğrendim.
Kapı kapı dolaşmanın ve yüzyüze bir ürünü satmanın, benim doğal yeteneklerimle bağdaşmadığını anladım. Allah’ın bana verdiği yeteneklerin başka yönlerde olduğunu ve onları harcamamam gerektiğini anladım.
Bir de anladım ki, satış hayatın özünde varmış.
Bir kişiyi veya bir müşteriyi, bir fikiri kabul etmeye veya bir ürünü satın almaya ikna etmek, satışta kullanılan yetenekleri gerektiriyormuş.
İnsan sarraflığı, insanları anlamak, ikna etmek…
Bunlar, para kazansak da kazanmasak da hayatımızın her noktasında kullanmamız ve sahip olmamız gereken şeyler imiş.
Sen de, Allah’a sığındıktan sonra kalbini dinleyerek, bu işi yapıp yapamayacağına, oradan öğrenilecek şeylerinin olup olmadığına karar verebilirsin.
Rabbimin sana da eşine de BOL BOL kapılar açtığından hiç şüphem yok. Açılan kapılardan biri budur, kim bilir…
Sen hep Allah’a sığın ve kalbini dinle.
Güzel haberlerini bekliyorum. Her zaman dualarımdasın.
Çok çok sevgiler.
01:14, 24 Mart 2010
Sevgili Ayşe arkadaşım,
Eşinin yaşadıklarını ve bunların hepiniz üzerindeki etkisini çok iyi anladım.
Dikkatini çekmek istediğim bir kaç nokta var. Bu noktaları halledersen, bu durumun mucizevi bir şekilde değişeceğini biliyorum, çünkü ben de defalarca yaşadım.
Diyorsun ki:
bizim formatımız artık, sürekli bir yerlere gelmiş ya da torpilli falan tipleri konuşup onlara özenip (ama kıskanma yok gerçekten içimizde) (Allah herkese daha fazla versin ne dilerse, hep bunu da deriz.) ama bizim talihsizliklerimiz işten dolayı sıkıntılarımız…
Şunu çok iyi anlamanı istiyorum ki, düşündüklerimiz, söylediğimiz sözler, hislerimiz, inandığımız şeyler hayatımızda olup biten şeyleri belirliyor.
Eşin ve senin için de bu negatif düşünceler, sözler, hisler, inançlar artık rutin hale gelmiş. Beterin beteri de bunları takip ediyor doğal olarak.
Burada senin sorumluluğu ele almanı istiyorum. Bundan böyle bu tür konuları sen açmamalısın. Eğer eşin açarsa da, onu anlayış ve sevgiyle dinleyip (kesinlikle ateşi körüklemeden) “Anlıyorum seni.” türünden anladığını belirten bir söz söylemeli ve sonra ustaca konuyu, olumlu ve güzel şeylere çevirmelisin.
Burada hassas nokta, eşinin dinlendiğini ve anlaşıldığını yürekten hissetmesi, deşarj olması ve konunun onun gönlünün hoş edilerek değiştirilmesi.
Bu şekilde eşinin dikkatini ustaca, iş yerinin olumsuz olaylarından çekmeyi başarabilirsin.
Aynı amaçla, akşamları, internette veya bilgisayarda oyun oynamak yerine veya televizyon seyretmek yerine, birlikte oturup yüksek sesle, ikinize de mutluluk, huzur getirecek iyi-güzel-doğru olan kitaplar okuyabilirsiniz. Sen okuyup, o dinleyecek veya o okuyacak sen dinleyeceksin.
Okumanızı tavsiye edeceğim kitaplar,
** Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün “Kuran-ı Kerim Türkçe Meali”
**Sayın Öztürk’ün diğer tüm eserleri,
** Eşinin gençliğinde sevip beğendiği bir kitap,
Eşinin işle ve oradaki insanlarla ilgili sorunları olduğu için,
**Dale Carnegie’nin “Dost Kazanma Ve İnsanları Etkileme Sanatı”
**Ve bir de benim hazırladığım “Hayatının Gerçek Amacı” özel raporum.
Bunları okumak sanırım, üzerinizdeki bu negatifliği atmakta yardım edecektir.
Senin anlayışın ve sevgin, eşinin her sıkıntısının merhemi olacaktır. Bol bol kullan bunları.
Çok çok sevgiler.
Kolay gelsin.